Yeni Konular
Çocuk Gelişim Bilgileri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Çocuk Gelişim Bilgileri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1-3 Yaş Arası Cocuk Gelişimi

15. Ayın Sonunda Bebeğinizin Yapabildikleri

Rahatlıkla yürüyebilir.
Eğilerek yerden istedikleri şeyleri alırlar.
Vücudundaki bazı organların isimlerini öğretebilirsiniz (kulak, burun, göz, saç vs.).
İpli oyuncaklar denge duygusunu geliştirirler.
Üst üste 2 tahta blok koyabilirler.

18. Ayın Sonunda Bebeğinizin Yapabildikleri

Binebileceği basit bir oyuncak, çocuğun organlarını kullanma uyumunu geliştirir.
18 aydan sonra zararlı olmayan boyama kalemleri kullanarak karalama yapabilir.
Üst üste 4-5 tahta bloğu üst üste koyarak kule yapabilirler.
Mutfak gereçlerini kullanmaktan çok hoşlanırlar. (Tehlikeli gereçlere dikkat).
Yeni şeyleri kurcalamaktan hoşlanırlar.
Hafızaları gelişmeye başlar.

2 Yaşın Sonunda Bebeğinizin Yapabildikleri

Sağ elini ya da elini kullanacağı bu yaşlarda belli olur.
Tek başına basamaklara inip çıkabilir.
Onunla konuşurken yetişkin dili kullanın. Doğru sözcükleri ve nasıl kullanıldıklarını duyarak öğrensin.
Onu dinleyin söyledikleriyle ilgilenin, onu anlamaya çalışın.
Paylaşmayı sevmez.
Kendi yaşından büyük çocuklarla oynamayı severler.
Kolay sinirlenirler ve sabırsız davranırlar.
Bağırıp çağırırlar.
3-5 kelimeli cümleler kurarlar.
İkna etmek oldukça zordur.

3 Yaşın Sonunda Bebeğinizin Yapabildikleri

Çok rahat konuşabilir.
Parkta merdivenlere çıkıp kayabilir.
Zıplayabilir, koşabilir, 2 basamak yükseklikten atlayabilir.
Kendi soyunabilir fakat giyinemez.
Pastel boya kullanabilir fakat düzgün sulu boyama yapamaz.
Yaşına uygun Yap-boz’ları yapabilir.
Renkleri öğrenmeye başlar.
Oyun hamurundan alıplarla şekiller çıkarabilir.
Kendi kendine yemek yer.
Telefonda konuşabilir.
Arkadaşar edinip onlarla sık sık oynamak ister.
Oynarken hayal kurabilir.
Daha sakin ve uyumludur.
Oturduğu apartmanı, semti bilir.
Masal dinlemekten hoşlanır ve defalarca dinleyebilir.

ÇOCUKLARDA DİL GELİŞİMİ VE EVRELERİ

Hayatla, çevremizle iletişim ve bağımızı sağlayan etkenlerin başında dil geliyor. Dil, şüphesiz insanlar arasındaki iletişim ve habeleşmeyi sağlayan en etkili araç. Peki yavrumuz dil gelişimine nasıl başlıyor ve hangi evrelerden geçiyor? Onun derdini anlatmasına katkı sağlamanız için bu süreci bilmenizde fayda var.

Bebekler dil gelişimi ve öğrenimine donanımlı olarak doğarlar. Dünyaya geldikleri andan itibaren de insan sesini, insan sesleri içerisinde de annelerinin seslerini ayırt edebilirler. Çocukların dil gelişimlerinde en büyük destekçileri anne ve babalarıdır. Başta anne baba olmak üzere yakın çevresi bebekle ilişkiyi konuşarak kurar. O da önce dinler, sonra da sesleri taklit ederek konuşma hayatına ilk adımlarını atar. Yani bebek konuşmayı sesleri taklit ederek öğrenmeye başlar.

ONUNLA “BEBEKÇE” KONUŞMAYIN!
Birçok anne-baba çocukla çocuk gibi, hatta çocukların çoğunun gösterdiği titizliğin aksine anlaşılmaz konuşma yolunu seçiyor. Çocuğun dil gelişimi, onunla ilk iletişimde bulunan ailesinin diliyle benzerlik gösterir. Çocuğun düzgün bir dil yapısına sahip olabilmesi için onunla konuşurken, bebek taklidi yaparak konuşmak yerine kelime ve cümleleri dilin kurallarına uygun olarak kullanmak gerekir.

Uzman Psikolog, Özel Eğitim ve Konuşma Terapisi Uzmanı Leyla Arslan
DİL VE KONUŞMA GELİŞİMİ AŞAMALARI

Konuşma gelişimi her çocukta bir miktar farklılık gösterse de belli bir sırayı ve belli bir zamanı takip eder. Şöyle ki:

0-1 YAŞ:
Anlama: - Konuşmacıya bakarak cevap verir.
- Kendi adı söylendiğinde tepki verir.
- “Buraya bak, buraya gel” sözlerine tepkide bulunur.
- “Hayır” dendiği zaman yaptığı hareketi durdurur.

Konuşma: - Ağlamaklı sesler çıkarır.
- Sesli ve sessiz harfleri kendi kendine tekrar eder.
- Yetişkinin konuşmasından sonra sesli olarak iletişimde bulunur.
- Sözcükleri anlamlı olarak istenilen uyumla söyler ve iletişim kurar.
- Sesleri taklit eder.

1-2 YAŞ:
Anlama: - “Nerede?” diye sorulduğunda doğru cevap verir.
- “Üstünde, altında, içinde” gibi zarfları anlar.
- Bildiği bir eşya istendiğinde getirir.
- Anahtar sözcükler bulunan basit cümleleri anlar.
- Seri halinde ve birbiri ile ilişkili iki talimatı anlar.
- Çevreden gelen sesleri ayırt edebilir.

Konuşma: - İlk defa tam olarak anlamlı sözcükler söyler.
- Eşya ya da resimlerin adlarını söyler.
- Bir olayı açıklarken sözcükleri tek tek söyler.
- Adını söyleyerek kendini tanıtır.
- “Ben, benim” zamirlerini kullanır.
- Kişilere, eşyalara, olaylara ilişkin yaklaşık 50 sözcük bilir.
- Ayrılma esnasında “Bay bay” gibi sözcüklere tepkide bulunur.

2-3 YAŞ:
Anlama:
- Bilinen eşyaların adı söylendiğinde tanır.
- Ne ve nerede ile yapılan sorular sorar.
- Olumsuz ifadeleri anlar.
- Basit öykü kitaplarını dinlemekten zevk alır ve yeniden okunmasını ister.

Konuşma: - İki sözcüklü cümleler kurar ve doğru olarak birleştirir.
- Adını ve soyadını söyler.
- “Ne ve nerede” ile soru sorar.
- Olumsuz cümleler kurar.
- Anlayamadığında üzülür.
- Zamirleri kullanır.
- Sözel olarak evet anlamında olumlu tepki verir.
- Basit fiilleri resimlerine bakarak söyler.
- O andaki yaşantılarını anlatır.

3-4 YAŞ:
Anlama: - Zaman kavramını ifade eden cümleleri anlamaya başlar.
- Kıyaslamaları anlar.
- “Eğer, bundan sonra, çünkü” gibi sözcüklerin kullanıldığı cümleleri anlar.
- Birbirleri ile ilgili dört emri yerine getirir.
- “Haydi taklit edelim” denildiğinde anlar.

Konuşma: - Tam cümlelerle konuşur.
- Geçmiş deneyimleri hakkında konuşur.
- Çoğul takılarını kullanır.
- “Ben, benim” zamirlerini kullanır.
- Şarkıları söyleyebilir.
- Konuşmalarında ses hataları olmasına rağmen yabancılar tarafından
anlaşılır.
- “Üzerinde, içinde” gibi sözcükler kullanır.
- Sıfatları doğru olarak kullanır.

4-5 YAŞ:
Anlama: - Birbiri ile ilişkili olmayan 3 emri sırası ile yapar.
- “Güzel, daha güzel, en güzel” gibi kıyaslamaları anlar.
- Uzun hikayeleri dinler, ancak çoğu kez gerçekleri yanlış yorumlar.
- Olayların sırasını anlar.

Konuşma: - “Ne zaman, nasıl, niçin” ile sorular sorar.
- Küçük cümleleri birleştirerek bütün bir cümle kurar.
- “Çünkü, böylece” sözcüklerini kullanarak olayların nedenleri hakkında konuşur.
- Gerçekleri karıştırabilir ama öykünün özünü anlar.
- Altı sözcükten oluşan cümleleri taklit eder.
- Basit zıtlıkları bilir.
- “Eğer... Ne ... ?” veya “Ne zaman?” şeklindeki sorulara doğru cevap verir.
- İsim-isim, isim-fiil birleştirmesi yapabilir.
- Telefonla konuşabilir.

5-6 YAŞ:
Anlama: - Sözel olarak belirtilen iki özel duruma uygun resimleri bulur.
- Soyutlama becerisinin ilk belirtilerini göstermeye başlar.
- Geçmiş gelecek ve geniş zamanı resimlerden ayırt eder.

Konuşma: - Dil bilgisi bakımından yetişkinlerin konuşmasına çok yaklaşır.

- Ancak, özne fiil arasındaki uyumla, geçmiş zaman kiplerinde bazı zorluklar
vardır.
- Söyleyişlerinde sıraya dikkat eder.
- Bilgi verir ve alır.
- Aile içinde arkadaşları ve yabancılarla iyi iletişim kurar.
- Bildiği basit bir öyküyü sırasıyla anlatabilir.
- Benzerlik ve farklılıkları söyler.


Fırat Üniveritesi Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Nadir İlhan
ÇOCUKLARDA DİL GELİŞİM BASAMAKLARI

Yaratılış gereği, bir eksiklik olmadığı sürece bütün çocukların fiziksel ve dilsel gelişiminde belli bir düzen vardır. Ancak bazen bu gelişim düzeninin bütün çocuklarda aynı olmadığı da gözlenmektedir.

Fiziksel ve dilsel gelişim bütün çocuklarda aynı olmadığı gibi, bu gelişim çocuktan çocuğa farklılık gösterir. Gelişmenin diğer görünüşlerinde olduğu gibi dil yeteneği de (bütün çocuklarda) aynı değildir. Bir çocuk ilk kelimeyi 10. ayda diğer biri 20. ayda söyleyebilir. Bir çocuk kompleks cümleleri 5,5 yaşında diğeri 3 yaşında kullanabilir.

Çocuklarda dil gelişiminde bazen farklılıklar olmakla birlikte bütün dünya çocuklarında ortalama ortak gelişim özellikleri de görülebilir. Irkı, rengi, yaşadığı sosyal çevre, doğa şartları ne olursa olsun yaratılış gereği ortak özelliklere sahip insanoğlunun çocukları da dil öğreniminde/ediniminde ortak bir takım özellikler gösterir. Dünyanın tüm kültürlerindeki çocuklar, ilk yılda tüm kültürlere özgü sesleri çıkarabilirler. Dünyadaki kültürlerin hepsinde, çocuklar 2-4 yaşları arasında konuşmayı öğrenirler.

Ayrıca, çocuklar üzerinde yapılan dil gelişimi çalışmaları sonunda, konuşmayı öğrenmenin ilk dönemlerinde yaklaşık olarak tüm dünya çocuklarının temelde aynı gramer kurallarını kullandıkları saptanmıştır. Bu görüş, bize çocukların doğuştan aynı dil mantığına ve yeteneğine sahip olduklarını, ancak içinde bulundukları toplumun dil sistemini öğrenmek ve kullanmak suretiyle topluma uyduklarını da gösterir.

Sonuç olarak, tüm bebekler dili öğrenmeye öncelikle kullanılan dildeki sesleri öğrenmekle başlar. Dil gelişimi ile beyin gelişiminin yakın ilişkisi olup beyin gelişiminin 2/3’ünün kazanıldığı 3 yaşında belirgin dil kazanımı beklenir. Doğumdan sonraki ilk 3 ayda ekspresifik dil gelişimi fonem düzeyde değişmeler ile kendini gösterirken, 3-9. aylar morfemik (tek heceli kelimeler), 9-18. aylar sentaks (cümle) düzeyinde, 18-36. aylarda ise semantik (anlam) düzeyinde dil kazanımı sağlanır.

Çocuk dili kelimeleri genellikle aynı hecenin tekrarına dayalı olarak ortaya çıkarılan kelimelerdir. Cici, mama, meme, ninni, nine, kaka, vb. gibi. Çocuk dili kelimeleri dilin öz kelimeleridir. Yani alıntı olmayan, tabii yollarla çocukların ihtiyaçları ve dilin doğal gelişim özelliğine bağlı olarak ürettikleri/türettikleri milli dil ürünleri kabul edilir.

Çocuklar çevreyi tanıma ve kendilerini ifade etmenin sihirli aracı olan dili kullanmada oldukça titiz davranırlar. Çevrelerinde kullanılan dil yanlışlarını hemen fark eder ve onları düzeltmeyi hedeflerler.

ÇOCUĞUN ZEKA GELİŞİMİNE KATKISI OLAN GIDALAR

Okul çağındaki yavrunuz her gün bir yığın dersle baş etmek zorunda. Ona bu zorlu dönemde ihtiyacı olan desteği vermenin ilk şartı ise kuşkusuz doğru beslenmesi. Besinler beden gelişimi dışında zeka gelişimi ve dinç bir zihin için de çok önemli. Diyetisyen Müge Başer çocukların zihinlerini açan bazı besinler hakkında anne-babaları aydınlatıyor...

Beyin vücudun en çok beslenmeye ihtiyaç duyan organlarının başında geliyor. Hali hazırda gelişimini devam ettiren bir beyin ise daha da fazlasına ihtiyaç duyar. Okul döneminde çocuğunuzun algılarını açık tutmak ve konsantrasyonunu arttırmak elinizde. İşte mucize besinlerden bazıları:

BALIK
Yağlı balıklar beyin büyümesi ve fonksiyonu için temel öneme sahip olan DHA ve EPA omega-3 yağ asidi kaynağıdır. Beslenmelerinde bu yağ asitleri bol bulunan kişilerin genel yetenek testlerinde daha başarılı oldukları bilinmektedir.

YAĞLI TOHUMLAR
Badem, fındık, ceviz, fıstık gibi yağlı tohumlar içerdikleri omega-3 ve omega-6, magnezyum ve çinko ile beyin gelişiminde ve hafızanın güçlendirilmesinde önemli rol oynarlar.

YUMURTA
Yumurta iyi bir protein kaynağı olduğu gibi, sarısında bulunan kolin bellek gelişiminde önemli bir rol oynar.

RAFİNE OLMAYAN TAHILLAR
Beynin sürekli glukoza gereksinimi vardır. Rafine olmayan tahıllardaki lifler vücutta glukozun salınmasını düzenler. İlaveten sinir sistemini sağlıklı kılan B vitaminleri içerirler. Bulgur, çocuklar için hem besleyici hem de sevdikleri bir tahıl seçeneğidir. Yulaf, hem zengin bir enerji kaynağı olmasının ve bol lif içermesinin yanında sinir sisteminin tam kapasiteyle çalışması için gerekli olan iyi bir E ve B vitamini, potasyum ve çinko kaynağıdır.

ÇİLEK, FRENK ÜZÜMÜ, YABAN MERSİNİ, BÖĞÜRTLEN, AHUDUDU
Bu koyu renkli meyve ailesi yüksek düzeyde antioksidan içerir. Göz, diş eti ve genel sağlık için gerekli A vitamini ve C vitamini içerirler. Çalışmalar belleği güçlendirdiklerini göstermiştir.

BAKLAGİLLER
Protein ve kompleks karbonhidrat artı lif deposu olan baklagiller, bol miktarda vitamin ve mineral içerdiklerinden özellikle öğle yemeğinde yendiklerinde çocuğun zihinsel faaliyetlerinin öğleden sonra yüksek düzeyde kalmasına yardımcı olurlar.

RENKLİ SEBZELER
Domates, bal kabağı, havuç, ıspanak, beyin hücrelerine güç ve sağlık veren antioksidan kaynaklarıdır.

SÜT VE YOĞURT
Süt ürünleri, güçlü kemik ve dişler için gerekli D vitamini ve kalsiyum içermelerinin yanı sıra enzimlerin yapımı için gerekli protein, karbonhidrat ve B vitaminleriyle doludur.

ET
Ette bulunan demir, çocukların okuldaki enerjileri ve konsantrasyonları için temel öneme sahip bir mineraldir. Yağsız et, en iyi emilebilir demir kaynaklarından biridir. Ette ayrıca belleğe yardımcı olan çinko ve bazı B vitaminleri bulunur.

Nörolog Doç. Dr. Serdar Dağ:
“BEYNİ GELİŞTİRMEK İÇİN NASIL BESLENMELİ?”
“Beyin gelişimi anne karnında başlar ve 5 yaşına kadar sürer. Entelektüel gelişimi ise yaşam boyu devam eder. Doğumun ilk yılında beyin için gerekli olan tüm besinler anne sütünde vardır. Daha sonraki dönemlerde başta süt olmak üzere, yumurta, et, balık, kuru baklagiller, yeşil yapraklı sebzeler, mevsim meyvelerini tüketmek gerekir. Çocukluk döneminde beyin gelişimi hızlıdır. Saydığım gıdaların eksiksiz alınması; gerekirse vitamin takviyesi yapılması beyni besler, ileriki dönemde yaşam kalitesini arttırır. Fast food türü gıdaların tüketilmesi ise aşırı kilo, vücut direncinde düşme ve hafıza zayıflığına yol açar.

Beyin, kanla beyne götürülen besin maddeleri ile beslenir. Normal koşullarda beynin tek enerji kaynağı şekerdir. Şeker düzeyinin beyinde azalmasına bağlı olarak, şuur kaybından, komaya kadar birçok belirti oluşabilir. Bunun yanında, beyinde şeker düzeyinin artması da tahribata yol açar. Beyni besleyen ve hastalıklardan koruyan besinler ise şunlardır:

B Vitamini: Bu vitamin başlıca et, balık, yağsız süt, yoğurt, muz, yeşil yapraklı sebzeler ve kuru baklagillerde vardır. Bu besinleri makul düzeyde tüketmek önemlidir.

E Vitamini: Havuç, ıspanak, çilek, domates ve koyu yeşil yapraklı sebzelerde, yer fıstığı, bitkisel yağlar ve buğdayda bulunur. Bu vitamin, hafıza ve öğrenme gücünü arttırır.

A Vitamini: Balık yağı, tereyağı, krema, peynir, yumurta sarısı, havuç, patates, brokoli, yeşil yapraklı ve sarı sebzelerde, tahıllarda, kayısıda bulunur.

D Vitamini: Karaciğer, balık, yumurta, tereyağı ve mantarda bulunur. Bu vitaminden vücudumuzun faydalanabilmesi için güneş ışığı gereklidir.

Karbonhidratlar: Unlu mamuller, baklagiller, patates, muz ve elma karbonhidrat bakımından zengin besinlerdir. Beynin enerji kaynağı olan şeker de bu gruptandır.

Proteinler: Vücutta bu vitamin depo edilmez. Özellikle bebeklikten ergenliğe kadar yeterli protein almak gerekir. Yetersiz protein beyin gelişmesini önler, zeka geriliği yapar.

Yağlar: Balık yağlarından Omega-3, bitkisel yağlardan Omega-6 hayati önem taşır. Bu yağlar, alzheimer hastalığına, baş ağrılarına, konsantrasyon bozukluğuna iyi gelir.”

ÇOCUĞUN DÜŞÜNME VE SOSYAL BECERİSİNİ GELİŞTİRMEK GEREK...

Düşünme becerilerinin ilk adımlarının atıldığı okul öncesi dönemde, anne-çocuk ilişkisi ve ailenin genel tutumu büyük önem taşıyor. İhtiyaçları doğru bir şekilde anlaşılmaya başlanan bebek, bu dönemde davranış ve çözüm arasındaki bağlantıyı da kurmaya başlıyor. Pedagog Güzide Soyak, çocuğun düşünme ve sosyal becerisini geliştirmenin yollarını bizimle paylaştı.


Çocuklarının davranışlarını anlamakta zorlanan ya da farklı mesajlar veren ebeveynler, çocuklarının problem çözme becerilerinin gelişmesine engel olduklarını fark edemeyebilirler. Oyun kurma becerisi ile hayal dünyası genişleyen çocuk, kendi düşünme yapısını da inşa etmeye başlar; kendine özgü fikirler geliştirerek, yaratıcılığını keşfeder. Bütün bu oyunlar içerisinde, çocuğun kavram gelişimi de hızla ilerler.

MESELE DÜŞÜNMEYİ ÖĞRENMEK!
Çocukların sevdiği aktivitelere ilgi göstermeleri, onlara dikkati sürdürme becerisi ile farklı durumlarda yeni çözüm yöntemleri oluşturma deneyimi kazandırır. Bütün bunlar, çocuğun; problem çözme, analiz-sentez ve muhakeme becerisinin gelişmesine yardımcı olur. Çocuk ile kurulan iletişim yöntemlerinin; destekleyici, düşündürücü ve çözüme yönelik olması, çocuğun gelişimine de yardımcıdır.

Okul yıllarındaki eğitimde ise, öğrenci ve öğretmen arasındaki etkileşimin azlığı, öğretimin kalitesini olumsuz yönde etkiler. Eğitim sürecinde; öğrenmenin gerçek amacının, “düşünmeyi öğrenmek” olduğunu çocuklara aktarmak gerekir. Çocuklar “öğretimi”, “başkalarının vereceği bir iş” olarak görmeye başladıkları andan itibaren, sadece öğrenme konusunda değil, bireysel sorumlulukları almakta da isteksizleşirler. Ödev sorumluluğunun yerine getirilmesinde isteksizlik yaşayan çocuğun, öğrenmeye karşı da performansı giderek düşer.

Düşünme sistemi; öğrenme, öğrenme süreçleri ve davranışlar ile şekillenir. Davranışlar, “öğrenilmiş tepkiler” olmaları nedeni ile “sonuç” gibi gözüktüğü için, çocukların hangi düşünme süreçlerini kullandıkları büyük önem taşır.

SOSYAL BECERİLERİNİN GELİŞMESİ İÇİN...
Sosyal gelişim, çocuğun diğer gelişim basamakları kadar değerlidir. Bireyin yaşamında giderek önem kazanacak “uyum sağlama” becerisi çocukluk çağında ve sosyal gelişim süreci içerisinde kazanılır. Çocuğun sosyal davranışları, yoğun etkileşim içinde olduğu ailesi ve arkadaşlarının gösterdiği geri bildirimlerle anlaşılır.

Çocuk, akranları ile kurduğu ilişki içerisinde rekabet etmeyi, kaygı yaratan durumlarla başetmeyi öğrenir. Sosyal becerilerinin gelişebilmesi için bu tür ilişkilere ihtiyaçları vardır. Kendilerinden daha büyük ya da küçük kişileri tercih eden çocukların ise, sosyal ilişki kurma ve sürdürme ile ilgili sıkıntıları olduğunu düşünebiliriz. Yaşından daha büyük kişilerle ilişki kurmak, ihtiyaçlarının anlaşılması ve ilişkinin kolaylaşmasını sağlar. Kendi yaşından küçüklerle ilişki kurmayı tercih eden çocukların da, oyunları kontrol etme eğiliminin yoğun olduğu gözlenir.


ANNE İLE KURULAN İLK İLİŞKİ...
Çocuk, ilk bebeklik döneminde annesinin yardımı ile dış dünyayı tanır. İhtiyaçlarının anlaşıldığını ve karşılandığını fark eden bebek annesi ile güven bağını da oluşturmaya başlar. Bu bağ onun bilişsel gelişimini olduğu kadar, duygusal ve sosyal gelişimini de etkiler. Bebeğiniz ile göz teması kurmak, konuşmak, dokunmak, onu zamanında ve doğru rahatlatabilmek; duygusal ve sosyal ilişki kurabilme becerilerinin gelişmesine yardımcı olur.

Sosyal ilişki kurabilme becerileri aile içindeki bireyleri örnek alarak oluşur. İlk çocukluk döneminin en güçlü öğrenme şekli olan taklit etme, sosyalleşmede daha da önem kazanır. Çocukla işbirliği yapmak, ancak onunla kuracağınız olumlu ve yakın ilişki ile gerçekleşebilir.

İLETİŞİMİ BAŞLATMAK VE SÜRDÜRMEK ÜZERE, ÇOCUĞU CESARETLENDİRİN!

• Teşekkür etmek, özür dilemek, lütfen demek, başkalarının haklarına saygı göstermek gibi uygun davranış örneklerini çocuğa öğretin ve örnek olun.
• Çocuğun olumlu sosyal davranışlarını övün ve pekiştirmesi için destek olun.
• Paylaşmayı öğrenmesi ve başkalarının ihtiyaçlarına ilgi göstermesi için çocukla işbirliği yapın.
• Öfkesiyle başa çıkabilmesi ve kendi haklarını da korumayı öğrenmesi gibi konularda örnek ve destek olun.
• Öğretilmek istenen sosyal becerinin kazandırılmasında çocuğun model alacağı durum ve kişinin, sevilen bir figür olmasına dikkat edin.

YAŞINA UYGUN OYUNCAK SEÇİMİ

Oyuncak seçerken nelere dikkat etmelisiniz? Çocuğun yaşı ve gelişimi oyuncak seçiminde çok etkili! Farklı gelişim basamaklarında farklı oyuncaklarla oynaması gerekiyor. Çocuğun gerek kas gelişiminin gerekse sosyal gelişiminin anahtarı oynadığı oyuncak olabiliyor.

Çocuk için oyuncağın önemi tahmin edilenden çok daha fazla. Oyun ve oyuncak, çocuğun fiziksel ve zihinsel gelişiminin sağlıklı olmasının yanı sıra kendini ve çevresini tanımasında da çok etkili. Bu durumda oyuncak seçimi de bir o kadar önemli ve dikkat gerektiren bir konu.

Oyuncak seçmeden önce çocuğunuzun yaşının özelliklerini ve gelişimini çok iyi bilmelisiniz. Çocuğunuzun gelişimine uygun ve onun gelişimine destek olacak bir oyuncak, ona vereceğiniz en değerli armağan olabilir. O halde, oyuncakçıya gitmeden önce yaşına göre ne tür oyuncaklarla oynaması gerektiğine bir göz atalım…

0-6. AY
Yeni doğan bebekler genellikle kendi bedenleri ile oynarlar. Bebek elini, kolunu sallayarak, açıp kapayarak, ayağını ağzına götürmeye çalışarak ve parmaklarını emerek kendi kendine eğlenir. Bebeğiniz renk, ses ve şekillere karşı da oldukça hassastır. Bu yüzden ilk aylarda bebeklerin oyuncaklarını görsel ve işitsel duyulara hitap eden oyuncaklardan seçmeniz gerekir. Bu dönemde bebeğin yatağının üzerine asılan ya da yatağının kenarına tutturulan, hareket eden, ses çıkaran renkli oyuncaklar seçilmelidir.

Bebeğin ilgisini çekecek oyuncaklar; kolayca görülecek siyah - beyaz gibi kontrast renkler içeren oyuncaklardır. Oyuncak hareketli ise ya da hareket ettiriliyorsa onu izleyecekleredir.

4. ayından itibaren gelişen kas kontrolü ve hareket kabiliyeti cisimlere uzanmaya başlamasına neden olacak ve artık oyuncakların öğrenme sürecine etkisi daha da artacaktır.

Bilindiği gibi henüz çok küçük olan bebek bu aylarda yumuşak cisimlerle temas halinde olmalıdır. Hareket kontrolü ve kabiliyeti henüz çok gelişmediğinden ona zarar verebilecek sert, köşeli, ağır ya da sivri oyuncaklar yerine, yumuşak küpler, çıngıraklar, yumuşak hayvan oyuncaklar, diş halkaları, kırılmayacak aynalar tercih edilmelidir.

6-12. AY
Artık çocuğunuz oturabildiğine göre farklı mekanlarda oyunlar oynayabilecek. Çocuğun oturmaya başladığı aydan itibaren, elinde tutabileceği ve avucuna sığabilecek esnek plastikten, yumuşak kauçuktan yapılmış, çok büyük veya küçük olmayan bebekler, hayvanlar, renkli halkalar tercih etmelisiniz.

Bu aylarda çocukların ilgisini çekecek başka bir oyuncak ise üzeri resimli veya zilli çıngıraklardır. Hareket ve sesi birlikte oluşturması çıngırakları bütün bebekler için cazip kılar. Neden - sonuç ilişkisini görebileceği aktivite kutusu tarzı oyuncaklar da faydalı olacaktır.

Bebeklerin diş çıkarması nedeniyle oluşan kaşıntı onu rahatsız ve huysuz yapabilir. Sağlıklı malzemeden üretilmiş, emniyetli ve bebeğin sağlığı için zararlı etkiler yaratmayacak diş kaşıyıcısı veya plastik halkalar da bu dönemde seçilebilecek oyuncaklar arasındadır.

Bu dönemde bebekler emeklemeye ve yürümeye başladıkları için, tercih edilebilecek en iyi oyuncaklar atıldığında ya da düştüğünde kırılmayan fakat ses çıkaran renkli ve şekilli toplardır.

Yeni yürümeye başlamış çocuklar için itme ve çekmeyle gidebilen tekerlekli hayvanlar, otomobiller, trenler, çarpıp geri dönen oyuncaklar tercih edilebilir. Kendi gücünü kullanmayı yavaş yavaş öğrenebildiği bu hareketli ve öncekilere göre daha detaylı oyuncakları çocuklar da çok severler.

8. ve 10. aylar arasında parmaklarla objeleri tutması gelişeceğinden bloklarla ve küçük objelerle oynayabilir.

Yaklaşık bir yaşındaki bebeklerin ilgilerini çeken oyuncaklardan biri de “dökme-doldurma” oyuncaklarıdır. Büyük renkli şekiller ve bunların içerisine atıldığı bir kutudan oluşan bu oyuncaklar başta çocuğun ilgisini çekmesine rağmen, çocuk tarafından uzun süre oynanmaz ve kısa zamanda bir kenara atılabilir.

Banyoda keyifli zaman geçirmesini istiyorsanız, çocuğunuza yüzen basit oyuncaklar alabilirsiniz. Bu dönemde boyama ve renklerle daha haşır neşir olabilir. Kalın pastel boyalar ilgisini çekecektir.

12-24. AY
Artık çocuğunuz yürüyor ve söylediklerinizi daha çok anlıyor. Bu dönemde daha karmaşık oyuncaklar ilgisini çekecek ve oyuncaklarıyla daha çok oynayacaktır. Talimatlarınızı anlayacak ve yerine getirecektir. Bu dönemde oyuncak hayvanlara çok ilgi duyar ve hayvan resimli kitaplardan ona havyaları gösterip öğretmeniz çok faydalı olur.

Yürümeye başlamasıyla bir odadan diğerine geçmesi kolaylaşır. Bu nedenle yürüteçler, üstüne binilen oyuncakların yanı sıra; itilebilen, çekilebilen, itildiğinde ses çıkartan, müzik çalan otomobiller, tekerlekli veya yumuşak tüylü hayvanlar en çok tercih edilen oyuncaklar arasındadır.

18. aydan itibaren keşif ve icatlar çocukların dünyasında önemli bir yeri olması nedeniyle, bu dönemde farklı boyutlardaki bloklar, kutular ve şekiller çocuğun inşa etmesi ve birleştirmesi için en uygun oyuncaklardır.

1 yaş dolayında, bebek etrafındaki aktiviteleri taklit etmeyi sever. Hayali oyunları destekleyecek basit bebekler, eski giysi ve şapkalar verilebilir.

Bu dönemde tercih edilebilecek diğer oyuncaklar ise; yumuşak bebekler, oyuncak telefon, müzik aletleri, oyuncak araba ve kamyonlar, resimli kitaplar, oyuncak mutfak eşyalarıdır.

2-4 YAŞ
Çocuğun hayal gücünün gelişmesi ile birlikte çevresindekileri taklit etmeye ve dramatize etmeye yönelik oyunlar oynamaya başlayacağı bir dönemdir. Çocuğun gözlem gücünü ve olayları kavrayışını arttıran oyuncaklar tercih edilmelidir.

Bu nedenle, bu dönemdeki çocuklar için en uygun oyuncaklar onların dramatik oyunlarında kullanabilecekleri bebekler, çeşitli kuklalar, oda takımları, mutfak malzemeleri, marangozluk, temizlik malzemeleri (kürek, süpürge), bahçe aletleri (çapa, tırmık, kürek), hayvan seti, doktor araç gereçleri ve oyuncak tren ya da kuaför seti gibi değişik alanları taklit edebilecekleri oyuncaklar olacaktır. Oyuncak telefonu ile konuşur, mutfakta yemek pişirirmiş gibi yapar, basit sanatsal faaliyetlere başlayabilir.

2- 4 yaşlarında denge ve hareket kabiliyeti çok geliştiğinden daha karmaşık oyuncaklarla oynayabilir. Üç tekerlekli bisiklete binebilir, oyun bahçesindeki çoğu gereçle oynayabilir. Bu dönemde sallanan at, pedallı araba, tekerlekli bisiklet, yük arabası ve salıncak seti en uygun oyun malzemelerindendir.

Tahta bloklar, legolar, giydirip soyabileceği bebekler, yap-bozlar, tebeşir, pastel boyalar, parmak boyaları da çocuğunuzun oynamaktan zevk alacı oyuncaklar arasındadır.

4-6 YAŞ
Çocuğunuzun sosyal hayatı bu dönemde oldukça gelişir, arkadaşları olur ve sosyal çevresi önem kazanmaya başlar, paylaşmayı, sıra beklemeyi, grupla oynanan oyunlara katılmayı öğrenir. Açık havada oynanan oyuncak ve oyun parkları daha çok ilgisini çeker.

Bu yaşlarda çocuklar açık hava oyunlarının yanı sıra masa başında oynanan oyunlar ve yapılan el işlerinden de büyük zevk alırlar. Boyama, kesme, yapıştırma, resim yapma, artık materyallerle şekiller yapma ve parçalı bilmeceleri birleştirmeyi çok severler. Bu dönemde çocukların algılama, hatırlama, parçalara ayırıp birleştirme, yanılma, düzeltme, yeni yorumlar ve çözümler getirme yetenekleri de gelişir.

Özellikle 5 yaşında masa başı etkinliklerinde kalemler, kağıtlar, boyalar, bloklar, boya fırçaları, tutkal, makas, düğmeler, boncuklar ve ayrıca eşleştirmeli oyuncaklar, resimli dominolar, resimli tombalalar ve resimli küpler, yap-bozlar ve el becerilerine yönelik hemen her türlü aktivite malzemesi ilgilerini çeker.

Hayali oyunların ve taklit gücünün doruğu 6 yaş döneminde evcilik, doktorculuk oyunları ve bu döneme uygun bebekler, marangozluk aletleri, kuklalar, temizlik ve mutfak setleri, bahçe aletleri, hayvan setleri, çocuklar tarafından en fazla tercih edilen oyun malzemeleridir.

Çocuğunuzun gelişen fiziksel ve sosyal yanı onu açık alanlara ve bedensel olarak daha aktif olacağı oyunlara yönlendirir. Top oynamak, ip atlamak, tırmanmak, yüzmek, koşmak, halka çevirmek, frizbi oynamak gibi bedensel hareketlerden ve açık hava oyunlarından çok fazla hoşlanırlar. Bu nedenle ona açık havada kullanabileceği ip, top, kızak, kayak, halka, ip merdiven, bisiklet ve paten gibi oyun malzemeleri alabilirsiniz.

10 parça ve üstü yapbozlar, kuklalar, giysiler, basit kutu oyunları, sanatsal faaliyetler için materyaller de seçebileceğiniz oyuncaklar arasındadır.

Okulöncesi dönemdeki çocuklar becerilerini ortaya çıkaracak dama, satranç, basketbol, bisiklet gibi oyun materyallerini; daha sonraki yaşlarda da sinema, tiyatro, televizyon izleme ve spor yapma gibi yetişkin aktivitelerini tercih ederler. Ayrıca okulöncesi dönemi çocukları değişik okuma materyallerinden de hoşlanırlar.

Okul çağıyla beraber kitap okumaya başlayan çocuk kalem-kağıt faaliyetlerine de yönelir. Okula gitmeye başlayan çocuk oyuncaklara olan ilgisinde bir şey kaybetmez. Yapı ve montaj oyuncakları (lego seti, daha ileri düzeyde yap-bozlar, deney setleri, mıknatıslı çubuklar) tercih edilebilir.

GELİŞME AŞAMALARINI BİLİRSEK…

Gelişme aşamalarını iyi bilen bir yetişkin, “çocukça” olan bazı davranışların anlam ve nedenini bilir. Bu anlamı fark edip değerlendirebilir. Böyle olmadığında, çocukların pek çok davranışı “çocukça” kabul edilir ve üzerinde durmaksızın geçiştirilir. Zaman zaman ve hatta sıklıkla içinde bulunduğu yaşı gereği “çocukça” davranışlarından dolayı çocuklar örselenir. Çocukluk dönemindeki örselenmelerin etkisi yaşam boyu sürer. Kısaca, çocuk yetiştirmenin zevki, “çocukça” sandığımız davranışlardaki gizemi anlamakta yatar. Bu ayrıntıları fark edebilmek ve doğru yorumlamak, biz yetişkinlere yaşama sevinci verecek niteliktedir. Üstelik her dönemin sonunda kazanılması gereken aşamayı bilen bir yetişkin, çocuğa el yordamı ile değil; yerinde, zamanında ve doğru yaklaşır.

Çocuk davranışları arasında “çocukça” denilip geçiştirilemeyecek boyutta, aile ve toplumsal boyutta, aile ve toplumsal harmoniyi bozacak nitelikte olanlar da bulunabilir. Bu yüzden çocuk çeşitli şekillerde cezalandırılır. Oysa, bize hatalı gözüken davranışın altındaki sebebi anlarsak, ona ceza vermeyi değil, ona yardımcı olmaya çalışırız. Anlaşılmamaktan kurtulan çocuk, gereksiz yere cezalandırılmamış, bizden kopmamış olur. Bizi yanında ve kendini güvende hisseder. Çocukla dost ve arkadaş olmanın yolu da budur.

Kısacası, uyumsuzlukların pek çoğu çocuktan değil, çocuğun bazı davranışları neden yaptığını bilmeyen yetişkinlerden kaynaklanır. Yetişkinler tarafından anlaşılan ve doğru yönlendirilen çocuk, ailesi ve toplumla uyum içinde olur. Bu uyum bir gencin, örselenmeden hayata kazandırılması demektir. Aslında, aile ve toplumun amacı da bu olmalıdır.

Fakat, tam da bu noktada, çocuklarda değişik huylar olduğu gibi, birer yetişkin olan anne babanın da değişik huy yapıları olduğunu hatırlamakta yarar var. Bazen, öyle kurala uymaz gibi görünen anne-baba ve çocuk ilişkisi olur ki, sonuç umulmadık biçimde mükemmeldir. Burada, aile uyumundan söz edilir. Arzu edilen de budur. Yoksa, “kural böyle” diye dikte ederek, kimsenin davranışlarını sınırlamak değildir.


SÖZÜNÜZÜ DİNLEMİYORSA…
Çocuk ile yetişkinin arasındaki sorunların pek çoğu, çocukların olgunlaşmaları için onların zamana ihtiyaçları olduğunu dikkate almamaktan kaynaklanır. Örneğin; 2 yaşındaki çocuk misafirlikte “adam gibi” oturmuyor diye; 3 yaşındaki her dediğimize “hayır” diyor diye; 4 yaşındaki oyuncaklarını arkadaşları ile paylaşmıyor; 5 yaşındaki kardeşini tartaklıyor diye sürekli tartaklanır. Oysa, çocukların bu davranışları tamamen yaşa özgün ve olması beklenen davranışlardır. Yapabileceklerinin üzerinde beklentilerimiz olan çocuklarımızı söylene söylene kendimizden uzaklaştırır, sonunda da onlarla arkadaş olamamaktan yakınırız. Bir türlü dost olmayı beceremediğimiz çocuklarımız, sözümüzü dinlemiyor, diye kahrolur, hem kendi hem onların yaşantılarını berbat ederiz. Bu duruma düşmemek için, insanın yetenekleri ölçüsünde davrandığını kabul etmeliyiz. Bunun için, önce bu yeteneklerin neler olduğunu, nasıl ve ne zaman geliştiğini bilmeliyiz. Bilmeliyiz ki, çocuklarımızdan beklentilerimiz onların gelişim aşamalarına uygun olsun.

ÇOCUĞUMLA KONUŞAMIYORUM!
Çocuğumla konuşamıyorum, diyorsanız, konuşmaya lisana sığdırıyor olabilirsiniz. Lisan bir iletişim aracıdır, ama şükürler olsun ki, tek iletişim aracı değildir. Amacınız, çocuğunuz ile iyi bir uyum sağlamak ise, onun gelişme basamaklarını anlamak iyi bir başlangıç olur. Fakat, sadece davranışlarının anlamını bilmek yetmez, ayrıca çocukla iletişim kurmak da gerekir. O nedenle, işe önce iletişim kurmadaki becerilerimizi arttırmakla başlamalıyız. İletişim sözle olduğu gibi mimik ve jestlerle de kurulabilir.

Çocuğunuzun duygularını fark edin. Onun duygularını siz yaşıyormuşçasına hissetmeye çalışın. Bu şekilde, sözlere gerek kalmadan da çocuğunuzla iletişim kurabilirsiniz. Fakat, çocuk beyninin ne zaman neyi algıladığını bilmezsek, konuşmalarımızın ne kadarının onun tarafından anlaşıldığını da bilemeyiz. Konuşmayı söken çocuğun, algılama ve yorum yeteneğini hiç dikkate almayız. Sözlerimizin, tam bizim demek istediğimiz gibi, karşımızdaki tarafından anlaşılmış olduğunu varsayarız. Çocuğumuz sözümüzden çıktığında da sinirlenir, ona bağırır çağırırız. Oysa, çocuk ona neden bağırdığımızı anlamaktan bile acizdir.


SON SÖZ

İnsan davranışlarının gelişim evreleri bilindiğinde insanın en anlaşılmaz, en affedilmez davranışlarının hafifletici yanları keşfedilir. Bu durum, insanı anlamanın boyutlarını arttırır. İnsanın insanla iletişimi kolaylaşır. Hele bu bir çocuk ise, onun anlayacağı şekilde ve doğru zamanda ona yaklaşmak, sorunlarını ta başından ortadan kaldıracağı için, istenmeyen davranışları da ortaya çıkmaz. Kısacası, çocuk yetiştirmek, bu gelişim evreleri bilindiğinde, hem çok kolay hem de çok zevklidir.

ANNELERDEN İTİRAFLAR…
“6 yaşındaki yavrumun her sorduğu soruya yanıt veriyordum. Bir gün gözlerini açmış, kaşlarını kaldırmış, omuzlarını yükseltmiş halde: “Gözlerime bak da konuş anne!!!” diye bağırdı. Evet, her sorusuna yanıt veriyordum ama, bulaşık yıkarken, yemek yaparken…”

“Oğlum 12 yaşına geldiğinde birden bire aramızda sözel iletişim koptu. Benimle, sebebi bilinmez bir şekilde asla konuşmak istemiyordu. Sözcükler yetersizdi. ‘Anneciğine bira daha iyi davransan’ların yararsız olacağını biliyordum ve kendimi çok çaresiz hissediyordum. O, yıllardır bir köpek özlemi ile yanıp tutuşuyordu. Bense, hem köpeklerden korkuyordum, hem titiz ve tertipli biriydim, hem de yoğun bir iş trafiğim vardı. O, bütün bunları biliyordu. O halde, oğluma olan sevgimin somut bir göstergesi olarak köpek alacaktım.Yeni doğmuş bir köpeğin eve gelişinden üç ay kadar sonra, oğlumun yanağıma sessizce konan öpücüklerini hiç unutmam. Köpeğimiz şimdi 10 yaşında. O gün, bu gündür, oğlumun sevgisiz ya da saygısız hiçbir davranışına rastlamadım. “

“Emziği bırakmıştı. Ben işe başlayınca emzikten başka parmak da emmeye başladı. Geceleri hiç uyumuyordu. Sabahları işe gitmem bir felaket haline dönüştü. 15 gün kadar, iş yerimden izin alarak, günde 2-3 defa eve gittim, tekrar işe döndüm. Çocuğuma; ‘Seninleyim, seni bırakıp gitmiyorum’ mesajını sözel anlatım ile değil, davranış dili ile vermeye çalıştım.”

GÜNÜMÜZDE ÇOCUĞUN SOSYALLEŞMESİ DE ANNEYE BAĞLI…

Eskiden yani, bizim çocukluğumuzda, evlerimizin bahçelerinde, sokaklarında oynardık… Herkes herkesi tanırdı, arkadaşımız çoktu… Aileler şimdiki gibi genellikle tek çocukla yetinmezdi ya da yetinmek zorunda kalmazdı… Evlerde sadece anne ve babamızla değil, anneanne-babaanne, dede ve kardeşlerimizle birlikte yaşardık… Dolayısıyla da sosyalleşmek şimdiki gibi özellikle çaba sarfedilmesi gereken bir konu olmaktan çok uzaktı. Çünkü zaten hemen hepimiz, en azından evimizde, apartmanımızda, bahçemizde, mahallemizde yeterince sosyaldik. Bu önemli bir nedeni olsa gerek, ilkokul öncesi anaokuluna da pek ihtiyaç duyulmazdı. Anne çalışıyorsa da, evde çocuklarla ilgilenecek bir büyük nasılsa olurdu. Yakın çevremiz içinde, sevgi ve güvenle büyürdük…

Ama, özellikle son 20 yılda her şey gibi yaşam şeklimiz de değişti… Üstelik her şey gibi avantajları ve dezavantajlarıyla birlikte…


30 yaşımda çocuk istediğimi kendime ve eşime itiraf ettiğimde, çocuklu yaşamın çok zor olacağını da tahmin ediyordum. (Fakat, itiraf etmeliyim ki, bu kadar zor olduğunu asla değil!) Ve hamile kalmadan önce çalışan bir kadın olarak, “Doğurduğumda ilk üç yıl kendim bakacağım” şeklinde bir karar vermiştim bile…

İlk 3 yılı iyiden iyiye hazmederek kurgulamış olmalıyım ki, Duru 3 yaşına geldiğinde ben de depresyonun eşiğine gelmiştim… Çünkü, 3 yıl bebeğime kendim bakacaktım ve 3 yıl sonra o da bir çocuk olacaktı… Evet, bunların hepsi oldu, ama çocuklu yaşamın getirdiği zorluklar yerli yerinde duruyordu…

YAŞASIN, KIZIM ARTIK OKULLUYDU!

Allahtan, o 3 yılın anne-kız baş başa bir çırpıda geçmesini beklemeden, hızlı davranıp, Duru’yla 20 aylıkken anne bebek kurslarına katıldık… Duru 22 aylıkken de öğretmenlerinin önerisiyle hafta da 3 gün 2 saat oyun gruplarına başladı…


Onu 2 öğretmen ve 6 çocuğun olduğu sınıfa ilk bıraktığımda (ki bu babası dışında biricik bebeğimi başkasına ilk bırakışımdı!) hayır, sınıfın kapısında falan nöbet tutmadım… Hayır, Duru da ağlayarak, “Annemi istiyorum” diye çığlık çığlığa ortalığı yıkmadı…


10 dakika kadar sınıfın kapısında oyalandım ve derhal kendimi dışarıya attım… 2 saat boyunca “Bir aksilik olur da ararlarsa” diye, telefonumu elimden bir dakika bile bırakmasam da, bir aksilik falan olmamıştı işte… Duru da artık okulluydu!

Doğrusu, kızımla da, kendimle de gurur duymuştum. Çünkü bütün gün anne-kız takılırken birbirimize bağımlı olmamayı da başarmıştık işte… 20 günlükten itibaren yaz-kış, dolaşmadık park-bahçe bırakmamızın da Duru’nun yabancı bir ortama kolay uyum sağlamasına yardım ettiğini düşünüyorum. Fakat en önemlisi, kızım bana güveniyordu! Ve bana olan güvenini de bundan daha iyi anlatamazdı.


22 aylıkken okul yaşantısı başlayan, böylece kendine ait sosyal bir yaşamı olan Duru, daha sonra haftanın her günü 4 saat, ondan sonra da haftanın her günü 6 saat ve bu yıl (4 yaş 4 aylıktan itibaren) da tam gün okula gidiyor. Her çocuk gibi o da yaşıtlarıyla birlikte paylaşmaktan, oyunlar oynamaktan, aile hayatının dışında özel bir zaman dilimine sahip olmaktan çok mutlu… Üstelik, anaokuluna giderek sosyalleşmesinin, gelişimine katkıları da çok büyük…

EL KADAR BEBEĞE NASIL KIYDIM?!

Fakat gelin görün ki, 22 aylık bebeği o dönemde çalışmadığım halde, haftada 3 gün 2 saat de olsa “Nasıl olur da yuvaya gönderiyorum?” diye, aile büyükleri ve yakın çevreden az eleştiri almadım… Ne el kadar bebeğe nasıl kıydığım kaldı, ne bencil anneliğim… Neyse ki, anneliğin doğasındaki suçluluk duygularına fazlaca prim vermeyip, kararlı davrandım da, Duru da ben de kendimize ait özel alanlar yaratmayı öğrenebildik.

Aksi taktirde, evde kardeşi olmayan, yaşıtı arkadaş çocuklarıyla görüşmelerin sınırlı olduğu, günümüz yaşamında, bu çocuk nasıl sosyalleşecek ve bireyselleşecekti? Ve 3- 4 yaşına kadar anaokulu kavramıyla tanışmasaydı, o yaşa geldiğinde annesinin olmadığı, yabancı bir mekana ve oradaki insanlara bu kadar kolay uyum sağlayabilecek miydi?

Valla, aksini denemedim, bilmiyorum! Fakat, yaptığım araştırmalar, gözlemlerim ve yaşadıklarım bana, oyun gruplarıyla okul hayatına yumuşak geçiş yapmanın şahane bir deneyim olduğunu gösterdi.

Duru, 3,5 yaşına gelene kadar ben çalışmayıp, hayatımı çocuk merkezli yaşadım. Duru’nun anaokulunda geçirdiği saatlerde, ben de kendimle kalabildim ve iş yaşamına geri dönmenin yumuşak geçişini yapabildim… “Annesi baktı ama çocuk evde tek başına asosyal oldu” denmesindense, denmesi bir tarafa böyle bir sonuçtansa; ben el kadar bebeğe kıyan, bencil anne olmayı, onun ve kendimin mutluluğu ve sağlığı için çoktan kabullendim. Çünkü çocuklu yaşam bana her şeyin bir bedeli olduğunu ve hiçbir şeyin sadece avantaj olmadığını iyice öğretti.

GÜNÜMÜZDE ÇOCUĞUN SOSYALLEŞMESİ DE ANNEYE BAĞLI…

Eskiden yani, bizim çocukluğumuzda, evlerimizin bahçelerinde, sokaklarında oynardık… Herkes herkesi tanırdı, arkadaşımız çoktu… Aileler şimdiki gibi genellikle tek çocukla yetinmezdi ya da yetinmek zorunda kalmazdı… Evlerde sadece anne ve babamızla değil, anneanne-babaanne, dede ve kardeşlerimizle birlikte yaşardık… Dolayısıyla da sosyalleşmek şimdiki gibi özellikle çaba sarfedilmesi gereken bir konu olmaktan çok uzaktı. Çünkü zaten hemen hepimiz, en azından evimizde, apartmanımızda, bahçemizde, mahallemizde yeterince sosyaldik. Bu önemli bir nedeni olsa gerek, ilkokul öncesi anaokuluna da pek ihtiyaç duyulmazdı. Anne çalışıyorsa da, evde çocuklarla ilgilenecek bir büyük nasılsa olurdu. Yakın çevremiz içinde, sevgi ve güvenle büyürdük…

Ama, özellikle son 20 yılda her şey gibi yaşam şeklimiz de değişti… Üstelik her şey gibi avantajları ve dezavantajlarıyla birlikte…


30 yaşımda çocuk istediğimi kendime ve eşime itiraf ettiğimde, çocuklu yaşamın çok zor olacağını da tahmin ediyordum. (Fakat, itiraf etmeliyim ki, bu kadar zor olduğunu asla değil!) Ve hamile kalmadan önce çalışan bir kadın olarak, “Doğurduğumda ilk üç yıl kendim bakacağım” şeklinde bir karar vermiştim bile…

İlk 3 yılı iyiden iyiye hazmederek kurgulamış olmalıyım ki, Duru 3 yaşına geldiğinde ben de depresyonun eşiğine gelmiştim… Çünkü, 3 yıl bebeğime kendim bakacaktım ve 3 yıl sonra o da bir çocuk olacaktı… Evet, bunların hepsi oldu, ama çocuklu yaşamın getirdiği zorluklar yerli yerinde duruyordu…

YAŞASIN, KIZIM ARTIK OKULLUYDU!

Allahtan, o 3 yılın anne-kız baş başa bir çırpıda geçmesini beklemeden, hızlı davranıp, Duru’yla 20 aylıkken anne bebek kurslarına katıldık… Duru 22 aylıkken de öğretmenlerinin önerisiyle hafta da 3 gün 2 saat oyun gruplarına başladı…


Onu 2 öğretmen ve 6 çocuğun olduğu sınıfa ilk bıraktığımda (ki bu babası dışında biricik bebeğimi başkasına ilk bırakışımdı!) hayır, sınıfın kapısında falan nöbet tutmadım… Hayır, Duru da ağlayarak, “Annemi istiyorum” diye çığlık çığlığa ortalığı yıkmadı…


10 dakika kadar sınıfın kapısında oyalandım ve derhal kendimi dışarıya attım… 2 saat boyunca “Bir aksilik olur da ararlarsa” diye, telefonumu elimden bir dakika bile bırakmasam da, bir aksilik falan olmamıştı işte… Duru da artık okulluydu!

Doğrusu, kızımla da, kendimle de gurur duymuştum. Çünkü bütün gün anne-kız takılırken birbirimize bağımlı olmamayı da başarmıştık işte… 20 günlükten itibaren yaz-kış, dolaşmadık park-bahçe bırakmamızın da Duru’nun yabancı bir ortama kolay uyum sağlamasına yardım ettiğini düşünüyorum. Fakat en önemlisi, kızım bana güveniyordu! Ve bana olan güvenini de bundan daha iyi anlatamazdı.


22 aylıkken okul yaşantısı başlayan, böylece kendine ait sosyal bir yaşamı olan Duru, daha sonra haftanın her günü 4 saat, ondan sonra da haftanın her günü 6 saat ve bu yıl (4 yaş 4 aylıktan itibaren) da tam gün okula gidiyor. Her çocuk gibi o da yaşıtlarıyla birlikte paylaşmaktan, oyunlar oynamaktan, aile hayatının dışında özel bir zaman dilimine sahip olmaktan çok mutlu… Üstelik, anaokuluna giderek sosyalleşmesinin, gelişimine katkıları da çok büyük…

EL KADAR BEBEĞE NASIL KIYDIM?!

Fakat gelin görün ki, 22 aylık bebeği o dönemde çalışmadığım halde, haftada 3 gün 2 saat de olsa “Nasıl olur da yuvaya gönderiyorum?” diye, aile büyükleri ve yakın çevreden az eleştiri almadım… Ne el kadar bebeğe nasıl kıydığım kaldı, ne bencil anneliğim… Neyse ki, anneliğin doğasındaki suçluluk duygularına fazlaca prim vermeyip, kararlı davrandım da, Duru da ben de kendimize ait özel alanlar yaratmayı öğrenebildik.

Aksi taktirde, evde kardeşi olmayan, yaşıtı arkadaş çocuklarıyla görüşmelerin sınırlı olduğu, günümüz yaşamında, bu çocuk nasıl sosyalleşecek ve bireyselleşecekti? Ve 3- 4 yaşına kadar anaokulu kavramıyla tanışmasaydı, o yaşa geldiğinde annesinin olmadığı, yabancı bir mekana ve oradaki insanlara bu kadar kolay uyum sağlayabilecek miydi?

Valla, aksini denemedim, bilmiyorum! Fakat, yaptığım araştırmalar, gözlemlerim ve yaşadıklarım bana, oyun gruplarıyla okul hayatına yumuşak geçiş yapmanın şahane bir deneyim olduğunu gösterdi.

Duru, 3,5 yaşına gelene kadar ben çalışmayıp, hayatımı çocuk merkezli yaşadım. Duru’nun anaokulunda geçirdiği saatlerde, ben de kendimle kalabildim ve iş yaşamına geri dönmenin yumuşak geçişini yapabildim… “Annesi baktı ama çocuk evde tek başına asosyal oldu” denmesindense, denmesi bir tarafa böyle bir sonuçtansa; ben el kadar bebeğe kıyan, bencil anne olmayı, onun ve kendimin mutluluğu ve sağlığı için çoktan kabullendim. Çünkü çocuklu yaşam bana her şeyin bir bedeli olduğunu ve hiçbir şeyin sadece avantaj olmadığını iyice öğretti.

0–2 yaş dönemi bebeklerin gelişimi

Biz insanlar, doğumdan ölümümüze kadar belli dönemlerde farklı yaş evreleri yaşarız. İstesek de istemesek de, bu dönemlerde olağan dışı davranış sergilememiz ya da farklı ruh halinde olmamız neredeyse imkansızdır. Sosyalleşmeye çalışan, zamanla gelişen çocuğunuzun da doğduğu andan itibaren farklı dönemleri olduğunu unutmayın. Uzmanlarımıza minik yavrularınızın bu dönemlere özel zihinsel ve sosyal gelişim özelliklerini sorduk...

Psikolojik Danışman N. Gülçin Balkı, 0–2 yaş dönemi bebeklerin genel özelliklerini şöyle anlattı:

0–2 yaş dönemi bebeklerin zihinsel gelişimleri

Bebek ilk doğduğunda algısı çok zayıftır. Uzak-yakın, kısa-uzun, derin-sığ gibi algılar henüz gelişmemiştir. İlk 3 ayda bebekler şekilleri algılar ve emeklemeye başladıklarında derinlik algıları da gelişir. Birçok devinim hareketleri, sınama-yanılma hareketleri gözlenir. Ardından çevreyi tanıma ve çevreden gelen etkileri düşünme dönemi başlar. Çevredeki varlıklara ilgisi artmıştır. Yoklama, dokunma, tanıma ve anlama isteği çok yükselir. Bu yaşlarda kavram gelişimi hızlanır. Yavaş yavaş birçok şeyi anlamlandırarak düşünme sürecine girer. Benzetmeler, taklitler, doğru yanlış kavramlarını öğrenmesi hep bu süreçte gerçekleşir.

0–2 yaş dönemi bebeklerin sosyal gelişimleri

İlk sosyal davranış, bebeğin anneye bağlılığıdır. Yaşı biraz büyümeye başlayınca da anneden kopuş gerçekleşir. 2 yaşa doğru kendini anlamaya başlarken, çevresini de anlamaya başlar. Yaşıtlarıyla oynar. Bu sayede kendi zayıf ve güçlü yönlerini görmeye başlar. “Benlik” algısı gelişir. Başka çocuklarla oynaması, onlardan etkilenmesi, oyuncak paylaşmaya başlaması 7 aydan itibaren başlar. Oyun sırasındaki davranışları sosyal olarak ilk önemli davranışlarıdır.

2 yaş sendromu nedir?

Sonunda beklenen yaş dönümü geldi. Artık çocuğunuz 2 yaşında. Birçok kişiden duyduğunuz zorlu süreç sizin de kapınızı çaldı. Neredeyse ergenlik dönemi kadar önemli olan bu dönem aslında normal ve olması gereken bir gelişim dönemidir. 2 yaş sendromu olarak adlandırılan bu dönem, 18 ay civarında başlayarak 42. aya kadar devam edebilen, çocukların genellikle olumsuz tavırlar sergilediği, öfke nöbetleri geçirdiği, hiçbir şeyden memnun kalmadığı, kendine söylenilenleri yapmak istemediği, hep kendi isteklerini kabul ettirmek konusunda ısrar ettiği bir dönemdir.

18 aydan itibaren çocuklardaki büyüme ve gelişme onları bir şekilde bağımsızlaştırır. Bu dönemde yürür, tek tük kelimeler sarf etmeye başlar, beslenmesi sizden bağımsız olarak halledilir hale gelir. Bu tarz bağımsızlıklar onlar için çok önemlidir. Bunları sonuna kadar denemeye başlar. Kendi başlarına yürümek isterler, elinizi tutmaz, tam tersi iterler. Kendileri yemek yemek isterler. Karar verme yetkisini ebeveynden almaya çabalarlar. Birçok şeye kendileri karar vermek isterler. Kendi isteklerinin olmasında inatlaşırlar. Bu dönemi, "inat dönemi" olarak da niteleyebiliriz aslında. Çok inatçıdırlar. İstekleri olmadığında ağlama ve öfke krizleri baş gösterir.

Çocuğunuz bu dönemde meraklıdır. Çevre çok dikkatini çeker, bir şeyleri keşfetmeye çalışır. Bu dönemde yetersiz olan dil gelişimi de çocukların kendilerini ifade etmelerini zorlaştırır. Çocukların öfkelenmelerinde bunun etkili olduğu bir gerçektir. Çevreyi yeni yeni tanıyan bir çocuk derdini anlatamadığında ağlamakta ve saldırganlaşmaktadır. Engellenen ve bunun sebepleri anlatılmayan, konuşulmayan çocuklar da saldırganlaşıp, öfkelenebilmektedirler.

Bu dönemde;

• Anne yoksunluğu, terkedilme duyguları onu korkutur.

• Çevreden, insanlardan korkar, ürker, anneye sığınır.

• Kendini ifade edemediğinde saldırganlaşır, vurma hareketi çok gözlenir.

• Ebeveyni taklit gözlenir, olumsuz davranışları bu şekilde öğrenir.

• Bunun gibi durumlar aile tarafından yanlış yönlendirilirse çocukta psikolojik sorunlar gözlenmeye başlar. Bir profesyonelden destek alınması uygun olacaktır.

Anne-babaya öneriler

• 2 yaşında bir çocuk ebeveyninin mutlaka "sabırlı" olması gerekmektedir. Çocuğunuzu iyi tanıyın ve ihtiyaçlarını fark edin. Çocuğunuz aç ve uykusuzsa daha öfkeli olacaktır. Faaliyetleri ona göre düzenleyin.

• Sakin olun ve çabuk sinirlenmeyin. Unutmayın, kendini ve sizi deniyor. Tutarlı ve kararlı olun.

• Kuralları şimdiden koyun ve bunu ona anlatın. Sizi anlayacaktır.

• Eğer ondan ayrılacaksanız (hastalık, işe gitme gibi) ona sebebini anlatın. Geri döneceğinizi, onu çok sevdiğinizi özellikle belirtin.

• Siz işe giderken problem çıkarıyorsa kaçarak, saklanarak evden çıkmayın. O zaman sizin bir daha gelmeyeceğinizi düşünecektir.

• Bazı şeylerde tutturuyorsa, inatlaşıyorsa siz de onunla inatlaşmayın. O, 2 yaşında siz yetişkinsiniz.

• Problem çıktığında siz de sakinleşin, onun da sakinleşmesini bekleyin. Sakinleştikten sonra neden olmadığını, neden yapılmaması gerektiğini anlatın. "Hayır" demeyi öğrenin.

• Olumlu örnek olun, olumlu davranışlarını ödüllendirin.

• Kızların ağlama ve şımarıkça, erkek çocukların aşırı erkekçe hareketlerini ödüllendirmeyin. Ne kadar sevimli olsa da...

• Her istediğini, istediği zaman yapmayın. Siz ebeveyn olarak zamana ve duruma karar verme yetkisine sahipsiniz. O değil. Ama kimi zaman onların istediklerini yapmalarına sizin gözetiminiz altında izin verin. (Yemek yemek, giyinmeye çalışmak, kıyafet seçimi, oyuncak seçimi gibi.)

• Öfke nöbetlerinde, ağlama, inatlaşma durumlarında görmezden gelin. Sonradan yanlışlığını anlatın.

• Bazı şeylerin hemen değişeceğini ya da düzeleceğini beklemeyin. Biraz zaman alacaktır.

2–4 yaş dönemi çocukların gelişimi



2–4 yaş dönemi çocukların zihinsel gelişimleri

Uzman Psikolog Füsun Budak, 2-4 yaş arası çocukların genel özelliklerini anlatıyor: "İsviçreli Psikolog Jean Piaget'e göre bu yaş dönemi farklı bir evreye tekabül ediyor." diyor ve devam ediyor:

İşlem Öncesi Dönem (2–6 yaş arası): Bu dönemi de iki ayrı dönemde ele alabiliriz.

Sembolik-kavram öncesi dönem (2-4 yaş arası): Bu dönemde çocuğunuz sembolik düşünmeye geçer ve dil yeteneği gelişir. Kullandığı kavramlar kendine özgüdür. Nesneleri ya da davranışları başka şeylerin yerine de kullanabilir. Bir şeyi başka bir şeyle sembolleştirebilir. Bunu şöyle bir örnekle açıklarsak; günümüzde cep telefonları yetişkinler tarafından çok sık kullanılmaktadır. Bunu gözlemleyen çocuğunuz sizin davranışınızı taklit ederek, herhangi bir oyuncağını telefon gibi kullanabilir. Oyunlarında da sembolik düşünceden faydalanırlar.

Bir nesnenin başka biri tarafından farklı algılanabileceğini tahmin edemez. Ben merkezcidir. Kullandığı semboller kesin kavram ve kurallar olarak değerlendirilmemektedir. Bu dönemde olan çocuğunuz, başka bir çocuğun ya da yetişkinin görüşüne önem vermez. Mantıksal düşünme henüz gelişmemiştir. Nesnelerin görünümleri çocuğunuz üzerinde etkilidir ve değişme gösterebileceğini kabul etmez.

Dil gelişimi ile konuşmaya başlayan çocuğunuz kendine özgü kavramlar oluşturarak konuşur. Onun sorularına bıkmadan usanmadan cevap verebilmeniz önemlidir. Kısacası çocuğunuz kendi benliğini kavramaya başlamıştır. Bağımsız davranır. Sahip olduğu nesneleri tanır ve var olanları da sahiplenir. "Bu benim" bu yaş dönemi çocukların çok sık kullandığı bir cümledir. Özellikle 2–2,5 yaş dönemi çocuğu engellenmekten hoşlanmaz. Çocukların kendini göstermeye ve kabul ettirmeye yöneldiği zor bir dönemdir.

3 yaşına kadar bu dönem çocuğunuz kendi başına oynar. Bu yaştan sonra, grup oyunlarına ilgisi artar ve kendi yaşıtları ile oynamaya başlar. Bazen oyuncaklarını paylaşmakta güçlük yaşayabilir. Kurallara uymazsa oyundan atılabileceğini öğrenir. Sembolik oyun süreci devam eder. Bebeğiyle konuşur, kitap okur gibi sayfaları çevirir. Basit resimler ve boyamalar yapabilir. Şarkılar ve tekerlemeler öğrenmeye başlar. Ayakkabısını ayağına giyip çıkarabilir, düğmelerini ilikleyebilir.

2–4 yaş arası çocukların sosyal gelişimleri

Erikson'a göre 1,5–3 yaş arası da özerklik evresidir. Çocuğunuz bağımlılıktan uzaklaşıp, kendini fark etmeye başlar. Bağımsız olmaya ve bazı şeyleri tek başına keşfetmeye çalışır. Nesneleri eliyle tutar, kelimeleri kullanarak kendi isteklerini dile getirebilir. Eğer aşırı koruyucu olur ya da sürekli cezalandırırsanız, çocuğunuz bağımsızlığını kazanamaz. Bu yaş döneminde çocuğunuz kendini kanıtlamak için uğraşır. Yapması istenen şeylere "hayır" yanıtını verir. Bu dönem çocukları ile çok fazla inatlaşmamakla birlikte her isteklerini de yerine getirmemek gerekir. Bu yaş dönemi çocukları artık bebeklikteki pasif durumundan sıyrılıp, aktif döneme geçer. Sosyal ilişkiler sonucunda da işbirliği yapmayı, otorite ile ilişki kurmayı, taklit etmeyi ve utanmayı öğrenir.

Çocuğunuz bu dönemde tuvalet konusunda eğitilmelidir. Bu dönemde çocuğunuzun ilgisi dışkılama bölgesindedir. Ona tuvalet eğitimi verirken onu azarlamanız ve zorlamanız, onun sosyal ilişkilerinde de inatçı olmasına ve özgüvenini yitirmesine sebep olabilir. Şöyle ki, çocuğunuz bağımsızlık kazanmaya başlamakla birlikte dışkı tutma ve bırakma davranışlarını yoğun bir şekilde kullanır ama bu konuda onunla inatlaşır ve onu zorlarsanız, bağımsız olma ve kendine güvenme çabalarını elinden almış olursunuz.

İki yaş çocuğu, ailesi dışındaki kişilerle bir arada olabilmek için onların da kuralları olabildiğini ve onlarla nasıl beraber olabileceğini öğrenir. Bazı anneler, çocuklarının huysuzluklarından şikayet ederek çocuklarını sosyal ortamlardan uzak tutmaya çalışırlar. Tam tersine çocuğunuzun sosyal ortamlarda nasıl davranılabileceğini öğrenebilmesi için bu tür ortamlarda bulunmasını sağlamalısınız.

Çocuğunuz bu yaşlarda, kendi yaşıtları ile birlikte olmaya çalışır ve yetişkinlerden uzaklaşmak ister. Bir yandan da büyüklerin ilgisini ve dikkatini çekmek için uğraşır.

3 yaşından itibaren çocuk giderek sosyal çevreye uyum sağlamaya ve kurallara uymaya başlar. Grup oyunları oynamaya ve arkadaşları ile vakit geçirmeye başlar. Cinsel farklılıkları öğrenir. Nasıl dünyaya geldiğini öğrenmek ister. Cevap vermemek ya da yanlış bilgiler vermek çocuğun güven duygusunu zedeler.

4-6 yaş arası çocukların gelişimi

Çocukların bu gelişim dönemlerini keskin çizgilerle ayırmak son derece sakıncalıdır. Her çocuk özeldir ve gelişim dönemleri birkaç ay kısa ya da uzun zamanlarda olabilir.

4-6 yaş arasındaki çocukların zihinsel gelişimleri

Sezgisel Dönem (4-6 yaş arası): Bu yaş dönemindeki çocuğunuz, nesneleri sadece bazı özelliklerine göre sıralar. Ya büyüklüğüne, ya rengine ya da sayısına göre değerlendirir. Bir nesnenin biçimi ve konumu değiştiğinde hacminin ve ağırlığının da değiştiğini düşünür. Canlı ve canlı olmayan nesneler arasında bir ayrım yapamaz. Ayağını çarptığı bir nesneyi dönüp tekmeleyebilir.

Akıcı bir konuşması vardır ve konuştukları anlaşılabilir. Her şeyi öğrenmeye çalışır. Geçmiş ve gelecek kavramı, mizah duygusu ve saat kavramı gelişir. Hikaye dinlemeyi sever ve dinlediği hikayeyi anlatır. Hatta hep aynı hikayeyi dinliyorsa kısaltmaları ve farklı bir şekilde anlatılmasını kabul etmez. Birçok şeyi yardımsız yapmaya çalışır.

Bu dönemde çocuklar toplu olarak konuşmaya başlar. Hiçbiri diğerini dinlemez. Daha karmaşık oyunlar oynar ve yeni oyunlar yaratır, hayali oyunlar oynar. Bu dönemde çocuğunuzun yaratıcılığını teşvik etmeniz gerekir.

5–6 yaş döneminde artık bağımsız davranışları artar. Yaratıcığı ve el becerileri artar. Yaratıcı, bilimsel ve eleştirici düşünme becerisi gelişir. Duygularını ifade edebilmeye ve karşı tarafı anlamaya başlar. Kendi kendine güveni artmaya başlar. Bunu engellememek gerekir. 3 yaştan sonra çalışmayan annelere bile önerilen; çocuğunuzu hiç değilse yarım gün anaokuluna vermeyi ya da arkadaş çevresinde bulunmasını sağlamalısınız.

4–6 yaş arasındaki çocukların sosyal gelişimleri

4 yaşındaki çocuk artık çevresiyle birlikte toplumsallaşmıştır. Bu dönemde de çocuk uyumsuz ve dengesizdir. Nasıl ki, 2,5 yaş dönemi kritik bir yaş ise 4 yaş da aynı şekildedir. Duygusal olarak aşırılıklar yaşar. Girişkenliğine karşı suçluluk duyguları gelişir. Bir yandan son derece utangaç ve çekingen olurken, bir yandan da kendini ağırdan satmaya çalışır. Başkalarının duygularına ya da isteklerine önem vermez. Kendi istekleri gerçekleşmediği anda büyük tepkiler verir. Arkadaşları ile kavga eder ve dövüşür. İstediğini söyler ve istediği şekilde davranır. Aşırılıklar, bu dönemin en belirgin özelliğidir. Kurallara karşı çıkar. Küfür eder. Çocuğunuz hayal gücünü kullanarak davranır ve sözel olarak da ifade eder. Genelde siz bu durumu çocuğunuzun yalan söylemesi olarak değerlendirebilirsiniz ve bu nedenle ona baskı yaparsınız. Çocuğunuzun bu dönemde olduğunu bilerek, bu konuda baskı uygulamamalısınız.

Yine bu yaş dönemindeki çocuk için sahip olma duygusu aşırı gelişmiştir. Her şeyin kendisine ait olduğunu düşünür. Hareket etme ve konuşma da aşırı düzeydedir. Kimseyi dinlemez. Kendi kendine konuşur. 4 yaş çocuk karşısında kararlı olmanız gerekir. Onu aşağılamadan ve utandırmadan cezalandırmanız doğru olur.

5 yaşındaki çocuğunuz, 4 yaşın uyumsuzluğunu geride bırakıp, uyumlu olmaya başlar. Başkalarıyla ilişkilerinde uyumludur. Kendine güveni artmıştır ve başladığı bir şeyi bitirmeye çalışır. Davranışlarını kontrol edebilir. Karşısındakini memnun etmeye ve söylenenleri yapmaya yönelir. Kendi kendine yeter ve çevresiyle uyum içindedir. Bu yaş döneminde karşısındaki insanların da duyguları olduğunu öğretebilirsiniz. Sorunlarla nasıl baş edebileceğini öğrenir. Bu yaş döneminde çocuklar kendi cinsiyetinde olan çocuklarla oynamaya çalışır. Kuralları, sıra beklemeyi, başka bir çocuktan izin istemeyi, başkaları ile olan sorunlarda nasıl başa çıkabileceğini öğrenecektir.

Öneriler

• Çocukların bu gelişim dönemlerini keskin çizgilerle ayırmak son derece sakıncalıdır. Her çocuk özeldir ve gelişim dönemleri birkaç ay kısa ya da uzun zamanlarda olabilir. Telaşlanılmamalı. Hangi yaş döneminde olursa olsun ilgisiz olmak kadar aşırı ilgi göstermek ve koruyucu davranmak, çocuğunuzun sosyal ve zihinsel gelişimini olumsuz etkiler.

• Doğumdan itibaren annenin rolünün yanı sıra babanın da çocuğun gelişiminde önemi yadsınamaz. Anneye olduğu kadar babaya da gereksinim tartışılamaz. Özellikle 3 yaşından itibaren baba ile özdeşim kurmaya çalışan erkek çocuk için baba çok önemlidir. Aynı şekilde kız çocuk için ilk karşılaşılan karşı cins babadır. Onun dünyasında da önemli bir yer tutar.

• Çocuğun bireyselliğini kabul edip onun kendinizden ayrı bir birey olduğunu kabul etmelisiniz. Anne-baba olarak uygulanacak disiplin yöntemleri birbiri ile çelişmemelidir. Bir taraf yaptığı davranışı onaylamazken, diğer taraf onaylıyorsa, çocuğunuz dengeyi bulmakta güçlük çekecektir.

• Çocukları sürekli eleştirmek onun hiçbir şey yapamamasına kendine ve çevresine güvenini kaybetmesine sebep olur. Ayrıca çocuğun kendi başına yapabileceği şeyler konusunda desteklenmesi de onun güven kazanmasına ve gelişimine katkıda bulunur.

• Çocuklar söylenen sözlerden çok görerek taklit eder. Çocuğunuza yalanın kötü bir şey olduğunu söylerken, yanında bir arkadaşınıza siz yalan söylüyorsanız, çocuğunuzun bu davranışı benimsemesini beklemeniz yanlış olur.

• Çocuğunuza sevginizi ve ilginizi göstermekten kaçınmayın. Şımarmasın diye ona sevginizi göstermemek kadar yanlış bir davranış olamaz. Sorunlar karşısında yanında olduğunuzu, yalnız olmadığını hissettirin.

Son zamanların en büyük gelişim sorunu: Erken ergenlik

Son zamanların en büyük gelişim sorunu erken ergenlik doktorlara göre, geçen yıllara oranla çok büyük artış sergiliyor.

Erken ergenliğin bir hastalık olduğunu belirten Kadıköy Şifa Sağlık Kurumları doktorlarından Op. Dr. Evrim Aksoy, anne ve babaların konuyla ilgili bilinçli olması gerektiğine dikkat çekiyor.

Çocukluktan gençliğe geçişin ilk durağı olarak bilinen ergenlik (adolesan) döneminin, erkeklerde dokuz, kızlarda yedi yaşın altına düşmesini erken ergenlik olarak adlandıran kadın hastalıkları ve doğum uzmanı Op. Dr. Evrim Aksoy: “Başlıca iki kusurla ortaya çıkan dönem ya beyin hormonlarının erken salgılanması ya da yumurtalık ve böbrek üstü bezinden salgılanan hormonların aşırı olmasıyla ilgilidir.”

Genetik faktörlerin çok az etkisi olduğunu açıklayan kadın hastalıkları ve doğum uzmanı Op. Dr. Evrim Aksoy, beyin tümörleri, beyin apse, kist ve enfeksiyonları, kızlarda yumurtalık kist ve tümörleri, böbrek üstü bezi tümörleri, tiroid hormon eksikliği(hipotiroidi) ve tedavi amacıyla kullanılan seks hormonlarının erken ergenliği tetiklediğini belirtiyor.

Op. Dr. Evrim Aksoy’a göre; beyin hormonlarından kaynaklanan erken ergenliğin sebebi, kız çocuklarında henüz tam olarak açıklanamıyorken, erkek çocuklarında beyin-sinir hastalıklarına bağlı olduğu saptanmış bulunuyor.

Ayrıca, bu süreci yaşayan çocuklar, başlangıçta yaşıtlarına göre uzun boylu olmalarına karşın, kemik uçlarının erken kapanması sonucu, erişkin yaşlarda akranlarına göre daha kısa boylu kalıyor.

Ergenlik dönemi eğitiminin; ailede başladığını, okul ve çevre ile devam eden bir süreç olduğunu belirten Op. Dr. Evrim Aksoy, özellikle ilköğretim çağında alınacak eğitimin çok önemli olduğuna inanıyor.

Ergenlik dönemi sorunlarının genellikle, ergenin kimlik çatışmaları, aile içi iletişim sorunları, arkadaşlık ilişkilerinde yaşanan sorunlar ve akademik sorunlar olduğunu belirten Kadıköy Şifa Sağlık Kurumları’ndan psikolog Fatma Tosun ise: “Gençlerin, ergenlik dönemindeki değişikliklere daha rahat uyum sağlayabilmesi için ailelere psikolojik danışmanlık hizmeti sunarak bu süreci en sağlıklı şekilde geçirmelerine yardımcı oluyoruz.” diyor.

Çocuğunuzun dil gelişimi sesinizi ilk duyduğunda başlar

Çocuğunuz ilk anlaşılır sözcüğünü söylemeden uzun süre önce sizinle iletişim kurmaya başlar. Sizinle beden dili yoluyla ve anlaşılmaz sesler çıkararak ve ağlayarak iletişim kurar. Çünkü onun dil gelişi anne karnında gelişmeye başlamıştır bile.

Bebeğiniz, yükselip alçalan ses tonunuzu ve söylediğiniz şeylerin bazılarını -özellikle bunlar sevgi ya da yol gösterici ifadelerle bağlantılıysa- yorumlamayı çoktandır biliyor. Bebeğinizin konuşmaya başlaması, onun algılama ve ses çıkarma yeteneğinin sözlü dile dönüşmesi gibi birçok beceriyi de beraberinde getirir. Çocuğunuz hemen hemen doğumundan bu yana ses çıkarma alıştırmaları yapıyor. “B-b-b-b-b” gibi tekrar eden harf sesleri ve anlaşılmaz sesler çıkarması, tükürük baloncukları yapması, aynı zamanda sesini yükseltip alçaltarak çıkarabildiği sesleri denemesi, belki de dikkat çekmek için bağırması artık size tanıdık geliyordur. Henüz sizinle konuşamasa bile, ona “Ayakların nerede?” gibi “Nerede?” soruları sorarak, çocuğunuzun ne kadar anlayabildiğini görebilirsiniz. Size ayaklarını gösterirken büyük olasılıkla güçlük çekmeyecektir!

İlk sözcükler birkaç anlam ifade edebilir
Çocuğunuzun ikinci yılında konuşmaya başlayacağını bekleyebilirsiniz, ancak çocuklar arasında büyük farklılıklar vardır. Aynı zekaya sahip olanlarda bile bu görülebilir. Bu biraz da kişilik ve yaratılışla ilgili bir şeydir. Bazı çocuklar diğerlerinden daha fazla sözlü kişiliğe sahiptir. Ayrıca, erkek çocuklar kızlardan daha geç konuşma eğilimindedirler; kız çocuklar daha çok konuşmak ister. Çocuklar ortalama olarak bir yaş civarında ilk sözcüklerini söylerler. Bu, onlar için bir anlamı olan, tekrarlanan bir ses olabilir. Örneğin, ne zaman bir köpek ya da fotoğrafı görseler “hav hav” dedikleri gibi. “Baba” ve “dede” de bilinen örneklerdendir. Söylenen her sözcük aynı zamanda o nesneyi gösteren ya da dikkatinizi onun konuşma çabalarına çekmeyi amaçlayan bir el hareketiyle tamamlanır. Örneğin, “hav hav” yalnızca bütün köpekler için değil, tüm dört bacaklı hayvanlar için kullanılır. Aynı zamanda, bu yaştaki bir çocuğa oturan bir köpek resmi gösterirseniz, onu bir köpek olarak tanımlamayabilir; çünkü bir köpeği tanıması için gerekli olan dört bacak görünmemektedir. Çocuğunuz aralarında ayrım yapmadan bir dizi nesneyi tarif etmek için tek bir sözcük kullanabilir; örneğin “vak vak” ile gerçek bir ördeği değil tüm plastik oyuncaklarını kastediyor olabilir.

Dilsiz eğlence; televizyon
İlk sözcükleri, iki sözcükten oluşan cümleler takip eder: Bunlar genellikle, “git buradan” ya da “onu ver” gibi rica ya da emir cümleleridir. Bebeğinizin anlaması ve sözcük bilgisi geliştikçe, bunlar “Ali ayıcığı istiyor” gibi basit cümlelere dönüşecektir. Bebeğinizin ikinci yılında sözlü becerilerinin ilk sözcüklerden, yalnızca önemli isim ve fiillerin söylendiği telgraf cümlelerine doğru gelişmesini bekleyebilirsiniz. Bu gelişme onun anlamasına da yardımcı olur, çünkü bebeğiniz artık bir şeye olan ilgisini daha açıkça iletebilir, sizden daha detaylı sözlü bilgi alabilir.

Televizyon bu yaş grubu için önerilmemektedir. Hızlı hareket eden görüntüler çok çekicidir, fakat konuşmaları takip etmek genellikle çok zordur. Bu da televizyonu dilsiz bir eğlence biçimine dönüştürür. Bu nedenle, bebeğiniz zamanının büyük bölümünü televizyon seyrederek geçiriyorsa, bu onun dil gelişimi üzerinde büyük olasılıkla ters bir etki yaratacaktır.

Dil gelişimini destekleme
Araştırmalar sonucu, dil gelişimi ve ardından gelen okuma-yazma becerisi arasındaki bağlantı kanıtlanmıştır. Çocukların günde 2 ya da 3 kez, her biri 10 ila 15 dakikalık süreçler halinde bir yetişkinle bire bir zaman geçirmelerinin, bu süreçlerde arka planda gürültü olmaksızın onlarla konuşulmasının, onlara kitap okunmasının ya da şarkı söylenmesinin çocukların dil gelişimi üzerinde çok olumlu etkileri vardır. Bu çeşit bir birlikteliği yaşamış olan çocuklar, yedi yaşına geldiklerinde, okuma yaşı olarak akranlarının hemen hemen 18 ay önündedirler.

Böyle bir farkın oluşmasının nedeni, farklı harf seslerini duyma yeteneğidir. Çocuğunuz alfabenin harflerini ve seslerini birer birer öğrendiğinde, onları yazılı olarak görmesi tanımasını daha da kolaylaştırır. “Bal” ve “kal” sözcükleri çok belirgin olan “al” sesiyle biter, fakat başlarındaki farklı harflerden dolayı iki çok farklı anlam içerirler. Harf sesleri arasındaki ayrımı yapabilmek, daha sonra hecelemeyi öğrenirken daha çok önem kazanır.

Çocuğunuz için evde iki dilin konuşulduğunu duymak sorun yaratmaz, ancak her zaman aynı kişinin aynı dili konuşması gerekir; örneğin siz her zaman Türkçe konuşurken, anneannesi her zaman İngilizce konuşabilir.

Karşılıklı basit konuşmalar
Genel olarak dil gelişimini artırmak için yapabileceğiniz çok şey var. Örneğin, yeni yürüyen bebeğiniz bir sözcüğü ya da iki sözcüklü bir cümleyi söylemeye kalkıştığında, söylemeye çalıştığı şeyi desteklemek için ona tekrarlayın. Eğer “kedi gitti” derse, siz de “evet, kedi gitti. Kedi nereye gitti?” diyebilirsiniz. Cümleleri basit tutun. Bunu yaparak bebeğinizin çabalarını yinelemiş olursunuz; böylece söylemeye çalıştığı şeyi daha doğru bir biçimde duyabilir. Ayrıca böylelikle, karşılıklı konuşmaya devam etmiş ve üzerine yenilerini ekleyebileceği yeni fikirler ve kavramlarla onu tanıştırmış da olursunuz. Konuşmasını açık açık “düzeltmeyin”, çünkü bu onu konuşmaktan vazgeçirebilir.

Yeni yürüyen bebeğinizle karşılıklı konuşmayı sürdürebilmek için bahsettiğiniz şeyleri ona gösterin, onu dinleyin ve söylemeye çalıştığı şeyle ilgili bilgi verin. Çabalarını destekleyin. Onu giydirirken üzerine giydiği elbiseler hakkında konuşun. Organlarının adlarını söyleyin. Markette alışveriş yaparken onunla konuşun ve ne yaptığınızı tarif edin. Başlarda tek yönlü sohbetler size biraz garip gelebilir, ancak diyalog çok hızlı bir biçimde gelişecek ve her ikiniz için de çok eğlenceli olacaktır.

Tekerleme ve şarkıları kullanın
Çocuk tekerlemeleri ve şarkılar boşluğu doldurmaya yardımcı olur, aynı zamanda dil becerilerini geliştirmek için de harikadır. Hatta bazılarının el hareketleri bile vardır. El hareketleri, bebeğinizin şarkının ya da tekerlemenin içindeki sözleri ve sırasını hatırlamasına yardımcı olur. Aynı zamanda çocuğunuzun odaklanmasına da yardımcı olur, çünkü tekrarla birlikte çocuk neyin geleceğini tahmin eder ve beklemeye başlar; böylece dikkatini daha uzun süre şarkıya vermiş olur ve dikkat etmesini öğrenir.

Dil gelişiminde duymanın rolü büyüktür
Konuşmak için çok önemli bir gereksinim vardır, o da duyma yeteneği. Bebeğiniz mükemmel duyabilse bile, çevrede herhangi bir gürültü olmaksızın farklı sesleri birbirinden ayırabilmeye gereksinimi vardır.

Bebeğinizin dikkati dağılmadan sık sık bire bir iletişimde bulunması önemlidir. Böylece yalnızca söylenilenden değil sözcüklerin seslerinden de net bir biçimde duyma yararı sağlamış olur. Bu yalnızca onun duyduğunu doğrudan taklit etmesine yardımcı olmakla kalmaz, aynı zamanda her bir sözcüğü hangi seslerin oluşturduğunu ayırt etmesi için beynini eğitecektir. Yavrunuz daha sonra okumaya, yazmaya ve sözcükleri hecelemeye başladığında, bu ona yardımcı olacaktır. Bu nedenle, televizyonun ya da radyonun arka planda sürekli bir gürültü yaratmasından kaçının. Eğer gerçekten dinlemiyorsanız ya da izlemiyorsanız, radyo ve televizyonu kapatın. Çocuğunuz dinlemeye çalışırken, sizin yaptığınız gibi gürültüyü saf dışı bırakamaz ve sözcükleri net olarak duymaya ihtiyacı vardır.

Duyma yeteneği olmayan bir çocuk için konuşmayı öğrenmek mümkün değildir. Konuşma, duymaya ve sizin anlaşılmanızı sağlayan sesleri taklit etmeye bağlıdır. İşte bu nedenle, doğduğunda, 8. ve 18. aylarda yapılan duyma testleri çok önemlidir. Bir duyma problemi ne kadar erken ele alınırsa, çocuk ve gelişimi için o kadar iyi olur. Yineleyen kulak enfeksiyonu ve kirden tıkalı kulak bile çocuğunuzun duyma yeteneğini ve sonrasında da dil gelişimini kötü etkileyebilir. Çocuğunuzda bir kulak enfeksiyonu varsa, onu mutlaka doktora götürün.

Müzikli bilezik dil gelişimini destekliyor
Bebek basit bir müzikli bileziğin çıkardığı sesleri keşfediyor. Sözcükleri duymak ve müzik dinlemek dil gelişimi için çok önemlidir.

Birlikte okuma
Çocuğunuza kitap okumak birçok aile üyesinin de katılabileceği bir aktivitedir ve büyükanne-babaların özellikle hoşuna gider. Bebeğinizle aranızda bir bağ kurmak için harika bir yoldur.

Bebeğinizle beraber kitaplara bakmak onun dil becerilerini geliştirmenin de iyi bir yoludur. Birlikte bir kitaba bakmak için birbirinize yakın oturmanız ya da çocuğunuzu kucağınıza almanız gerekir. Bu şekilde geçirdiğiniz bire bir zaman, dil öğrenimi için iyi bir fırsattır. Sizin dikkatiniz ve yakınlığınız bu zamanın değerini ve güzelliğini artırır.

Ayrıca, yüksek sesle bir kitabı okumak çocuğunuzun öyküyü öğrenmesi için dinlemesi gerektiği anlamına gelir. Bu eğlenceli bir etkinlik olduğu için sizi dinler ve tat alır, böylece dinlemeyi öğrenir.

Bebekler için yazılmış basit öyküleri ve dikkat çekici resimleri olan kitapları seçin. Eğer hangi kitabı seçeceğinize karar veremiyorsanız, oturduğunuz semtin çocuk kütüphanecisine ya da kitapçısına danışın. Ayrıca bebeğinizin size yön göstermesini sağlayın, istediği kitabı seçmesine izin verin. Bir kitap, zaman zaman tekrar açıp bakmaktan mutlu olacağı bir şeydir ve her kitap size çok faydalı olacaktır. Kitaplarda çocuğunuza gitgide tanıdık gelecek olaylar sırası vardır. Çocuğunuz, ona daha önce birçok kez okuduğunuz, en sevdiği öykü kitabının içindeki olayları tahmin ederek beklemeyi öğrenir. Aynı zamanda öykünün içindeki olaylar hakkında sorduğunuz sorulara yanıt da verebilir. Eğer içindeki resimlerle ilgili sorular sorarsanız, onları da parmağıyla gösterir.

1-2 yaş arası çocuk gelişimi

1 ila 2 yaşındaki bebeklerin bu dönemde fiziksel, hareket, zeka, dil ve sosyal gelişimlerinde değişme olur. Uzman Psikolog Şebnem Kartal bu dönemde görülen gelişmeleri sizler için derledi.

Bebekler 1 - 2 yaş döneminde enerji doludurlar, bu inanılmaz enerjiyi de dünyayı tanımak, çevrelerini keşfetmek ve meraklarını gidermek için kullanırlar. Hayal güçleri ve taklit yetenekleri artmıştır. Hareket,konuşma ve düşünme becerileri hızla gelişmektedir. Ne kadar çok uyaranla karşılaşırlarsa, bu becerileri ve beyinleri o oranda gelişir. Bebekler dünyayı oyunla tanırlar, mekan ve araçlar - malzemeler ne olursa olsun her türlü oyun bebeğinizin gelişimini destekleyecektir. Bebeğinize evin her köşesini keşfetme olanağı tanıyın (tehlikeli mekanlar hariç) ve asla eviniz dağılıyor gibi bencil bir gerekçeyle onu bir odaya hapsetmeyin Fırsat buldukça dışarıya çıkmasını sağlayın, hem temiz hava alacak, hem de dış dünyayı tanıma fırsatı olacaktır..

Fiziksel gelişimi
1. yılda bebekler genellikle doğum ağırlıklarının 3 katına ulaşırlar. 3 kilo 250 gr doğmuş bir bebek, bir yılın sonunda yaklaşık 9.5 - 10 kilo civarında olur. Boyları ise 20 - 25 cm artar, yani doğduğunda boyu 48 cm. olan bir bebek yaşını doldurduğunda 70 cm civarında olur. 15. aya kadar bebeklerin çoğunun 8 dişi tamamlanır.

Hareket gelişimi
Bu dönemde bebeklerin enerji dolu olduklarını yazımızın başında belirtmiştik. Hareket becerilerinin artması onları çevrelerindeki insanlara bağımlılıktan kurtarır ve bu da kendilerine olan güveni artırır. Bu dönemde bebeğinize fazla miktarda yasaklar koymanız her yaptığına ''Hayır'' demeniz, her ellediğine ''Cıs'' demeniz sizinle inatlaşmasına ve huysuzlaşmasına sebep olur. Dünyayı keşfetme istekleri o kadar yoğundur ki, sizin engellemelerinizi er ya da geç aşıp, isteklerine ulaşacaktır. Bu yüzden bu dönemde çocuğunuza sürekli yasaklar koymaktansa, onun için tehlikeli olduğunu düşündüğünüz şeyleri ortadan kaldırın. Böylece hem onu tehlikelerden korumuş olursunuz, hem bebeğiniz sürekli engellemelerden dolayı kendine olan güvenini kaybetmez, hem de çatışma ve inatlaşmadan dolayı aranızdaki iletişim zedelenmemiş olur. Hangimiz kapısı sürekli kilitli tutulan bir odada ne olduğunu merak etmeyiz? Dikiş kutusunu ortada bırakarak 1 yaşındaki çocuğuna bunu ellememesi gerektiğini öğretmeye çalışan aile sayısı hiç de azımsanacak miktarda değil. Özellikle iyi eğitim almış aileler çocuklarını ''Disiplinli'' büyütmeye çalışırlar. ''Disiplin'' iyi bir şeydir, ama 1 yaşındaki bebeğinizi disipline sokacağım diye yaşamını yasaklarla bezemeyin lütfen, bunun için 2 - 3 sene daha beklemeniz, çocuğunuzun ruh sağlığı için daha iyi olacaktır. Bebeğinizin bağımsızlığını kazanmasını istiyorsanız, hareketlerini mümkün olduğu kadar az sınırlandırın. Bebekler, genellikle yaşlarını karşılarken yürürler. Daha önceki sayılarda da belirttiğimiz gibi, bebekler arasında bireysel farklar vardır, bazı bebekler 11. ayda yürürken bazıları 15. ayda yürür. Bebeğinizin yürümesini desteklemek için onunla aranızda uygun bir mesafe bırakarak onu çağırın. Bu mesafe ne bebeğinizin cesaretini kıracak kadar uzun olmalı, ne de onu yürümeye teşvik etmeyecek kadar kısa olmalı. Bebeğiniz yürürken düşerse, ''Eyvah vah vah'' diyerek üzerine atlamayın, bebeğinizin düşmesinin doğal olup olmadığını ve o durumda telaşlanılacak bir şey olup olmadığını anlamak için size bakacaktır, siz telaşlanırsanız, o da telaşlanıp ağlamaya başlar ve cesareti kırılır. Yaşını doldurmuş bir bebek ayrıca, ufak objeleri (ekmek kırıntısı) toplayabilir, küpleri veya diğer objeleri daha büyük bir kutuya atıp, tekrar çıkarabilir. 2 yaşına doğru karalamalar yapabilir, yetişkin sandalyesine oturabilir ve hareket edebilen oyuncaklarla oynayabilir. Bu dönemde çocuğa hareketini kendisinin başlatabileceği oyuncaklar alabilirsiniz; top, araba, kamyon ve diğer itilip çekilebilen oyuncaklar ve tef, piyano, davul gibi oyuncak müzik aletleri. Ayrıca onu kalem ve kağıtla da tanıştırabilirsiniz, bardakla su içmesi veya kaşığını kullanarak yemek yemesi için de onu destekleyebilirsiniz.

Bilişsel (zeka) gelişimi
Bu dönemde bebekler daha önce gördükleri nesne, kişi ve olayları hatırlayabilirler. Örneğin, bebeğiniz ilk karşılaşmasında kendisini üzen birini 2. kez gördüğünde, geçmiş deneyimini anımsayarak bu kişiden uzak durabilir. Aynı becerinin devamı olarak, kaybolan oyuncaklarını son gördükleri yerde arayabilirler. Bir başka deyişle, göremedikleri şeylerin varlıklarını devam ettirebildiğinin farkındadırlar. Oyuncak ayıları ortada olmayabilir, ama bu ayının yok olduğu anlamına gelmez, yatak odalarında veya mutfakta unutmuş olabileceklerinin bilincindedirler ve onu arama çabasına da girebilirler. Ayrıca, bu dönemde amaçlarına ulaşmak için araç kullanabilirler, Sandalyeye çıkarak masanın üzerinde duran oyuncaklarını almak gibi... Bu örnekte bebek oyuncağına ulaşmak için sandalyeyi araç olarak kullanabileceğinin farkındadır, bu da zihinsel gelişiminin bir göstergesidir. Taklit yetenekleri iyice artmıştır ve deneme - yanılma yoluyla her şeyi öğrenmeye çalışırlar. Oyuncaklarını defalarca yere atıp, geri vermemiz için bize ellerini uzatırlar, bu bize anlamsız gelebilir, ama onlar bunu yaparken mutlaka yeni bir şeyler keşfetmeye çalışıyorlardır.

Dil gelişimi
Bu dönemde bebekler söylenen pek çok basit cümleyi rahatlıkla kavrayabilirler. Hatta sizin küçük direktiflerinizi yerine getirebilirler, ''Evet'' ve ''Hayır'' ın anlamlarını bilir ve yapmalarına izin vermediğiniz şeyi anlayabilirler. 1,5 yaşına doğru birçok bebek vücudunun belirli parçalarını gösterebilir. Bu dönemde bebeğinizle vücudun parçalarını gösterme oyunu oynayarak onun dil gelişimini destekleyebilirsiniz. 2 yaşına doğru ise vücudunun 1 - 2 parçasını kendisi söyleyebilir. Bebekler arasında bireysel farklılıklar olduğunu unutmamak koşuluyla, bebeğinizin bir yaşından itibaren 4 ila 10 sözcük arasında sözcüğü söyleyip söylemediğini kontrol edebilirsiniz. Bebekler 2 yaşlarına doğru 2 kelimeyi yan yana getirerek cümle kurmayı da başarabilirler, ''Anne gel'', ''Hadi git'' gibi... Bebeğinizin dil gelişimini desteklemek için onunla bol bol konuşun, radyo veya uygun programlar varsa televizyon dinletin. Oradan duyduklarınızı oyun haline getirip, bebeğinizle tekrar edin ve yaş dönemine uygun kitaplar seçerek, bunları okuyup, onun da sayfalar bakıp sözcükleri tekrar etmesini veya ses çıkarmasını teşvik edin. Çocuğunuzun yanlış söylediği bir şeyi düzeltmeyin, bu onun konuşma cesaretini kırabilir veya kendine olan güvenini azaltabilir. Bunun yerine yanlış söylediği sözcüğün doğrusunu söyleyerek, onun bunu doğru söylenişi öğrenmesini sağlayabilirsiniz.

Sosyal - duygusal gelişimi
Bu dönemde bebeğiniz bağımsızlığını ilan etmiş özerk bir bireydir artık. Ayrı bir kişi olduğunun farkındadır. Hareket serbestisini de kullanarak sosyal ilişki kurmaya çabalar. Örneğin, eline geçirdiği bir nesneyi sırayla salonda oturan herkesin eline verip, sonra geri alıp, sonra tekrar diğerlerinin elineverir. İşte bu alış - veriş onun sosyal ilişki kurma isteğinden kaynaklanır. Yukarda sözünü ettiğimiz eşyayı yere atıp, geri verilmesini beklemesinde de sosyal ilişki kurma isteğinin etkisi vardır. Yine bu dönemde, yabancılara karşı korku ve endişe gözlenebilir, bu da bilişsel gelişiminin bir göstergesidir; demek ki bebeğiniz artık yabancılarla daha önce gördüğü kişileri rahatlıkla birbirlerinden ayırt edebilmektedir.

2-3 yaş arası çocuk gelişimi

Çocuklar İki yaş dönemine doğru kendilerinin bağımsız birer birey olduklarının farkına varmaya başlarlar. Bu bağımsızlık duygusu
bu yaş döneminde çocuğun çevresindekilerle çatışmaya girmesine, her konuda onlarla inatlaşmasına sebep olabilir. Bazen anne-babasıyla o kadar inatlaşır ki, neyi isteyip neyi istemediğini bile anlayamazsınız. Örneğin; acıkmıştır ama yemek yememekte direnir veya uykusu geldiği halde uyumamakta direnir vb. Çocuğunuzun sizinle inatlaştığı dönemlerde onunla başa çıkmanın en iyi yolları şunlardır;

Her şeyden önce bu durumda soğukkanlılığınızı korumaya çalışın. Yoksa ona kimin büyük kimin küçük olduğunu ispatlamak gibi bir savaşa girmeyin. Bütün amacınız çocuğunuzun elde edemeyeceği bir şeyden vazgeçmesini sağlamak olmalı. Ona hayatta her istediğini elde edemeyeceği gibi bir hayat dersi vermek değil.
Çocuğunuza kararlı ve tutarlı bir tavırla yaklaşın. İstediği şeyi neden yapamayacağınızı basit bir şekilde açıklayın ve kararınızdan kesinlikle vazgeçmeyin. Önce ''hayır'' dediğiniz birşeye sonradan ''evet'' derseniz, çocuğunuz bunu size karşı sürekli kullanmaya başlayacaktır. Siz pes edene kadar da sizinle çatışmaya devam edecektir.
Sizin kararlı olduğunuzu anlayabilmesi için ona zaman verin. İstediğinizi anlattıktan sonra bir süre bekleyerek sakinleşin ve durumu anlaması için zaman tanıyın. Sizinle inatlaştığında dikkatini olumlu bir yöne yöneltebilirsiniz. Vitrin önünde 16. kamyonunu satın almanız için bağırıyorsa geçen bir kediyi veya ilgisini çekebilecek herhangi bir şeyi göstererek dikkatini dağıtabilir ve hemen oradan uzaklaşabilirsiniz. Çocuğunuza sonsuz alternatifler yerine sınırlı seçenekler sunun. Sabah uyandığında ''Hangi kazağını giymek istersin'' diye sormak yerine, ''Kırmızı kazağını mı, yoksa yeşil kazağını mı giymek istersin?'' diye sorun. Yemek yerken de mutlaka sebze yemeği yemesini istiyorsanız; ''Ispanak mı yersin, yoksa karnıbahar mı?'' diye sorabilirsiniz.
Bu şekilde çocuğunuz kendisine değer verdiğinizi, onun seçimine öncelik tanıdığınızı düşünerek sunulan seçeneklerden birini daha kolay kabul edecek, siz de makul iki seçenekten birini kabul ettirebildiğiniz için kendinizi rahat hissedeceksiniz.

Fiziksel gelişim
2. ve 3. yaşlarda boy ve kilo artmaya devam eder. Ama bu artış ilk yıldaki kadar hızlı değildir. Büyüme hızı zamanla azalır. İki yaşında çocukların boyu yaklaşık 83 - 86 kilosu ise 12 - 14 kilodur; üç yaşında bir çocuğun boyu 93 - 96 cm ve ağırlığı da 14 - 16 kilo civarında olur. İki yaş çocukların 20 süt dişi vardır ve 3 yaşına kadar bu dişlerin çoğu tamamlanır.

Hareket gelişimi
Bu dönemde çocukların hareket becerileri iyice artmıştır. Ellerini ve parmaklarını çok daha iyi kullanabilirler. Bir kaptan diğerine su boşaltabilir, 5 - 6 küp üst üste koyabilir, topu havadan atabilir. Dengesi oldukça gelişmiştir; tek ayağının üzerinde durabilir, top oynayabilir ve yardımla veya yardımsız merdivenlerden aşağıya inmeye çalışır. Anne-babalar yeni becerilerini geliştirmelerinde çocuklarına ortam yaratıp,onları cesaretlendirirlerse, bu becerileri hızla gelişecektir. Örneğin; çocuklar bu dönemde giysilerini kendileri giymekten çok hoşlanırlar. Anne ve baba zaman ayırıp ufak yardımlarla çocuklarının bu becerilerini geliştirmeleri için onlara fırsat tanımalıdır. Ellerine geçirdikleri tüm nesnelerle oynayabilir, nesneleri inceleyebilirler. İki yaşından itibaren objeleri dizmeyi, boy ve renklerine göre sıralamayı ve sınıflandırmayı becerebilirler. 30 - 36 aylık çocuklar 6 - 12 parçalık yap - bozlarla ve tuz seramiği ile oynayabilirler. Birinin oyunlarına katılmasından hoşlanır ama müdahale etmesinden pek hoşlanmazlar. Onların oyunlarına katılıp kendilerini lider gibi hissettirmeniz kendilerine olan güvenlerini artıracaktır.

Bilişsel gelişim
Bu dönemde çocuklar yetişkinlerin davranışlarını daha dikkatle incelemeye ve yetişkin rollerini daha iyi taklit etmeye başlarlar. Gözlem yetenekleri artmıştır ve oyunlara konsantre olmaları kolaylaşmıştır. Aylar önce olan olayları ve gördükleri her şeyi hatırlayabilirler. Bu dönemde bazı nesneleri sembollerle ifade edebilirler, büyük ve küçük, az ve çok kavramlarını anlayabilirler. Bazı renkleri tanı ve birbirine benzeyen eşyaları ve şekilleri eşleştirebilirler. Bilişsel gelişimlerini desteklemek için onlarla farklı boylarda nesneler koyup en uzun veya en kısayı bulma oyunu, farklı renkteki ve objeyi bulma oyunu veya benzer nesneleri eleştirme oyunları oynayabilirsiniz. Çocuğunuz bu dönemde basit açıklamalarla doğru ve yanlış, iyi ve kötü arasındaki farkları anlamaya başlar.

Dil gelişimi
Bu dönemde dil gelişiminde önemli bir gelişme gözlenir. İki kelimeyi yan yana getirip basit cümleler kurmaya başlanır. Geçmiş yaşantılarını basit bir şekilde anlatır, kendini ve duygularını ifade etmek için sözcükleri kullanabilirler. Çocuk örneğin; başını gösterip ''Düştü, acıyor'' diyerek acı çektiğini ifade edebilir. ''Top gitti'' diyerek kanepenin altına giden topu vermenizi isteyebilir vb. Konuşurken bağlaç ve zamir gibi detaylara girmemekle birlikte bizlerin en çok kullandığı sıcak, soğuk, büyük, küçük, az, çok gibi sıfatları kullanabilir.

Sosyal - duygusal gelişim
Çocukların farklı kişilikleri ve davranış biçimleri vardır. 2. yıldan sonra bu farklılıklar iyice belirginleşmiştir. Diğer çocuklarla oyun oynamaya başlayabilirler, ancak gene de paylaşmayı çok iyi bilmedikleri için bu oyun süreleri kısa ve sancılı geçebilir. Bu dönemdeki çocuğunuz arkadaşlarınızın çocuğuna oyuncağını vermek istemiyorsa, onun bencil bir çocuk olduğu yargısına varmanız kaçınılmazdır. Ancak bu davranışının yaşadığı dönemin bir özelliği olduğunu düşünerek kendinizi rahatlatabilirsiniz. Üç yaşından sonra çocuklarınızın diğer çocuklarla daha rahat oyun oynayabildiklerini ve oyuncaklarını paylaşabildiklerini gözlemleyebilirsiniz. Çocuklar bu dönemde yavaş yavaş iletişim kurabilirler, karşılarındaki kişinin üzgün ya da kızgın olduğunu veya yardıma ihtiyacı olduğunu anlayabilirler. Bu dönem çocukların korkular ve fobiler geliştirebildikleri bir dönemdir. Yeni ve farklı olan her şeyden korkabilirler. Anne - babalar çocuklarındaki bu değişime kendilerini hazırlamalı ve çocuklarına korkularının yersiz olduğunu anlatmak yerine onların kaygılarını azaltmaya çalışmalıdırlar.

3-6 yaş arası çocuk gelişimi

Kreşte Uyumsuzluk
Çocuğunuzun yaşıtları siz yetişkinler kadar hoşgörülü ve özverili olmayabilir. Bu yüzden onların kreşe başladıkları dönem çok önemlidir. Ülkemizde aileler, kreş seçimi konusunda oldukça titizler. Ne yazık ki pek çok aile çocuğun kreşe başlama yaşı konusunda yeterince titiz ve bilinçli davranmıyor. Oysa, çocukları zamanından önce kreşe göndermek, hele de adapte olamadığını bile bile kreşe gitmeye zorlamak, onu psikolojik olarak olumsuz yönde etkileyebilir.

Tuvalet eğitimi ile ilgili sorunların ortaya çıkması, okuldan soğuma, uyku problemleri, beslenme alışkanlıklarında bozulma, saldırganlık, iletişim bozuklukları bu olumsuzluklardan birkaçıdır.
Ailelere, çocuklarını 3 yaşından önce kreşe vermemelerini öneriyoruz, bununla birlikte, çocuklar arasındaki bireysel farklılıklara yeniden değinelim ve her çocuğun kreşe gitme yaşının diğerinden farklı olabileceğini belirtelim.

Ben - merkezci çocuklar
Çocuğunuz 2.5 yaşında ve çok aktifse, diğer çocuklarla vakit geçirirken çok uyumlu davranırsa, oyuncaklarını paylaşma problemi yaşamaz ve tuvalet eğitimini aldıysa (kreşe gitmek için bu bir zorunluluk değildir) artık onun evde vakit geçirmekte zorlandığını hissederseniz, onu kreşe göndermenizde hiçbir sakınca yoktur.

Bazı çocuklar, diğerlerine göre daha ben- merkezcidir, paylaşmayı daha geç öğrenirler veya kendi kendilerine oyalanmaktan daha çok hoşlanırlar.
Ben - merkezci çocukların kreşe gitme yaşı daha geç olmalıdır. Bu mizaçta bir çocuğunuz varsa, sosyal ortamlara girip, uyumlu bir birey olmayı öğrenmesi için onu kreşe göndermekte acele edebilirsiniz. Ama sorunlarını arkadaşlarına yansıtıp, saldırgan davranışlar sergileyeceğini göz önünde bulundurun. Bu şekilde davrandığında çevresinden olumsuz tepkiler alacak ve kendini dışlanmış hissedecektir. Bu da daha fazla uyum problemi yaşamaya başlamasına sebep olur. Bu nedenle her anne - baba çocuğunun davranışlarını gözlemleyerek onun kreşe gitme yaşının gelip gelmediğini tespit etmelidir. Daha önce belirttiğimiz gibi çocuk büyütmenin formülü yada reçetesi yoktur.

Her çocuk farklı davranışlar sergiler
Genel olarak kreşe başlama yaşı 2.5 - 4 yaş arasında değişir. Çocuğunuzu kreşe başlatırken mümkünse kısa sürelerle başlayıp, daha sonra tam gün kreşe gönderin. Ayrıca, ikinci bir bebeğin doğumu beklenirse, bebeğin doğumu ile büyük çocuğun kreşe başlama tarihinin örtüşmemesine dikkat edin. Çocuğunuz kendisini evden uzaklaştırmaya çalıştığınızı düşünmesin.
Çocukların kreşe ilk başladıkları dönemlerde saldırgan davranışlarda bulunmaları doğaldır, saç çekme, tükürme, itme gibi yöntemlerle arkadaşlarına zarar vermesi, çocuğunuzun hasta ya da anormal olduğunu göstermez. Bu davranışlarının nedeni, bir şekilde bulunduğu ortamda rahatsızlık hissetmesidir.

Bizler nasıl rahatsızlığımızı ifade ederken sesimizi yükseltir, el - kol hareketleri yaparsak, çocuklarımız da rahatsızlıklarını ifade etme yolu olarak farklı davranışlar seçebilirler. Çocuğunuzun kreşe başladığı dönemi, onun sosyalleşmeyi öğrenmesinde yeni bir adım olduğunu düşünün; kısa sürede kreş ortamına ve kurallarına alışıp, uyum sağlayacaktır.

Eğer doğru zamanda, doğru yerde değilse bu mesajı size mutlaka verecektir. Onun mesajlarını asla kulak ardı etmeyin.

Fiziksel gelişimi
4 yaşından itibaren çocukların boyları genellikle yılda 6 - 8 cm. arası uzar ve kilolarında da yılda 2 3 kiloluk bir artış olur. 3 yaşında çocukların dişlerinin hemen hepsi çıkar. 5.yaştan itibaren süt dişleri yerini kalıcı dişlere bırakır. Kız çocuklarını fizik gelişimi, daha çabuk olur; kız çocukları vücutlarını daha kolay kullanır ve el becerileri de hızlı gelişir.

Hareket gelişimi
Çocuğunuz 3 yaşından itibaren el ve parmaklarını koordine edebilir. Kendi kendine yemek yiyebilir, çatal ve kaşığı rahatlıkla kullanabilir. Bisiklete (3 tekerlikli) binebilir, kısa sürelerle tek ayak üzerinde dengede durabilir, rahatlıkla merdiven inip çıkabilir ve eşyaları ya da oyuncakları itip çekebilir. 4 yaşından itibaren çocuklar koşabilir, tek ayak üzerinde zıplayabilir, kalem - kağıt ve makas işlerine elleri yatkınlaşabilir ve ev işlerinde ufak sorumluluklar alabilir.

Çocuğunuz 5 yaşına geldiğindeyse, artık sofrada yumuşak yiyecekleri bıçakla kesebilir, resim yapabilir, ayakkabısını bağlayabilir, merdivenleri koşarak inip çıkabilir ve duvarlara tırmanıp, yürümek isteyebilir. Çocuğunuzun bu hareketlerini yapmasına engel olmayın ve bunları yaramazlık olarak nitelendirmeyin. Bu hareketlerine sınırlandırma getirebilirsiniz, ama tamamen yasaklamayın. Örneğin, güvenli ortamlarda elinden tutarak, alçak bir duvar üzerinde yürümesine veya duvarlara karalama yapmak isterse, evin bir duvarını kağıtla döşeyip, orayı kullanmasına izin verebilirsiniz. Oyuncaklarını dağıtabileceğini, ama sonra toplaması gerektiğini söyleyin ve bunu yapması konusunda ısrarcı davranın. Çocuklar 3 - 4 yaş döneminde atma, yakalama gibi hareketlerde ustalaşırlar, 6 yaş döneminde ise çok rahatlıkla ip atlama, lastik atlama, top oynama gibi oyunları oynayabilirler.

Çocuğunuzun kreşe başladığı dönemi, onun sosyalleşmesinde yeni bir adım olarak düşünün.
Kısa sürede kreş ortamına ve kurallara alışıp uyum sağlayacaktır.

3 - 6 yaş dönemi çocuğu oyuncaklarını kendisi yaratabilir ve oyun ortamını kendisi düzenleyebilir. Anne - babalar çocuklarına sürekli yeni oyuncaklar almak yerine onlara oyuncak yapımında kullanabilecekleri malzemeler sağlamalıdırlar. Böylece çocuklarımızı birer ''tüketim canavarı'' ve doyumsuz bireyler olarak büyümekten korur ve bu yolla onun yaratıcılığını da desteklemiş oluruz. Çocuğunuz, yapımında katkısının bulunduğu oyuncakla oynamaktan daha çok zevk alacaktır. Örneğin, çocuğunuzla birlikte yemek yapabilirsiniz, evi toplayabilir veya temizlik yapabilirsiniz. Artık materyalleri kullanarak karton üzerine kompozisyon çalışmaları yapabilirsiniz. Bu çalışmalar için evdeki malzemelerin yanında, yürüyüş yaparken dışarıda topladığınız malzemeleri de kullanabilirsiniz. Sulu boya ile boyadığınız patates, yaprak veya ip ile baskı çalışmaları yapabilirsiniz. Çocuğunuza, hazır satılan boyalı hamurlardan almak yerine, 1 ölçü tuz, 2 ölçü un ve su ile yapabileceğiniz tuz seramiği hazırlayabilirsiniz. Ona zarar vermeyeceğinden emin olduğunuz her tür malzemeyi oyuncak yapımında kullanabilirsiniz. Tahta kaşıklardan tutun da, tuvalet kağıdı rulolarına, meyve kabuklarından, makarnaya kadar her şey oyun ve oyuncak malzemesi olarak kullanılabilir. Amacı çocuğun oyun sonucunda elde ettikleri değildir. Onun için öğretici olan oyun süresince öğrendikleridir. Önemli olan çocuğunuzun resim çalışması sonucunda güzel bir ağaç çizmesi değil, ağaç çizerken aldığı keyif ve elde ettiği bilgilerdir. Ne de olsa bir filmi sadece sonunda ne olacağını merak ettiğimiz için izlemeyiz.

BİLİŞSEL GELİŞİM
Bu dönemde çocuklar yetişkinlerin davranışlarını tam anlamıyla taklit edebilirler. Anlatmak istedikleri şeyleri simgelerle ifade edebilirler. Örneğin uzun kabarık bir etek giyerek, ''prenses oldum'' veya oyuncak tabağına kağıt doğrayıp, ''pilav yaptım'' diyebilir. Bu onun zekasının geliştiğinin bir göstergesidir. 4 yaşındaki çocukların çoğu 4 ana rengi tanıyabilir, şekilleri (kare, üçgen, daire gibi) birbirlerinden ayırt edebilir. Bu dönemdeki çocuğunuzla renk ve şekil kartları yapabilir, birbirinin aynı olan renkleri veya şekilleri bir araya getirerek eşleştirme, farklı veya aynı olanı bulma oyunu oynayabilirsiniz. Çocuklar 5 yaşından itibaren yönleri de öğrenebilirler (ön - arka gibi). Yine bu dönemde az - çok ve büyük - küçük gibi kavramları da anlayabilirler.

DİL GELİŞİMİ
3 yaşından itibaren çocuklar 3 - 4 kelimeli cümleler kurabilir ve yaklaşık 600 - 700 kelime öğrenirler. Bazı harfleri telaffuz etmekte güçlük çekebilirler. Çocuğun konuşma hatalarını tekrar etmek doğru bir davranış olmaz, bunun yerine yanlış söylediği sözcüklerin veya cümlelerin doğrusunu söylemek daha uygun olur. Bu dönemde çocuklar çok fazla soru sorabilirler, anne - babalar bu sorulara açık, basit ve doğru cevaplar vermelidirler.
Cevaplandıramadıkları soruları duymazlıktan gelmek yerine, daha sonra cevaplandıracaklarını söylemeleri daha uygun olur. Çocukla konuşurken basit cümleler kullanılmalı ve anlamadığı şeyler tekrar edilmelidir. Konuşurken ona söz hakkı verilmeli, onun söylediği cümleler genişletilerek ve yanlışı varsa düzeltilerek tekrar edilmelidir.

SOSYAL - DUYGUSAL GELİŞİMİ
Bu dönemde çocuklar doğru ve yanlışı bilirler, fakat her zaman buna göre davranmazlar. Örneğin; oyuncaklarını arkadaşlarıyla paylaşmalarının iyi bir şey olduğunu bilirler, ama her zaman bunu yapmazlar.
Daha önceki sayıda da belirttiğimiz gibi bu yaşta çocuklar daha sosyal olmaya başlarlar. Çocuklarla ve yetişkinlerle iş birliği yapabilirler. Arkadaşlarıyla ve yetişkinlerle oyun oynamak, paylaşmak ve doğru yaptığı şeylerin onaylanması sosyal ve duygusal gelişimlerini olumlu yönde etkiler.
5 yaşından itibaren çocukların taklit yetenekleri iyice gelişir, oyunlarda yetişkin rollerini benimserler; evcilik, doktorculuk, bakkalcılık gibi oyunlar yoluyla yetişkinleri taklit ederler. Bu yaş çocukların sorumluluk almalarının da uygun olduğu bir yaştır. Evle veya kendi odalarıyla ilgili sorumluluk alabilirler. Kendi bakımlarını ve bazı ihtiyaçlarını, anne babanın ufak yardımlarıyla tamamen üstlenebilir.
 
Sponsorlar : Yemek Tarifleri | Yemek Tarifi
Copyright © 2013. Bomba Yemek Tarifleri - Tüm Hakları Saklıdır.
Özel tasarım ürünler