GÜNÜMÜZDE ÇOCUĞUN SOSYALLEŞMESİ DE ANNEYE BAĞLI…

Eskiden yani, bizim çocukluğumuzda, evlerimizin bahçelerinde, sokaklarında oynardık… Herkes herkesi tanırdı, arkadaşımız çoktu… Aileler şimdiki gibi genellikle tek çocukla yetinmezdi ya da yetinmek zorunda kalmazdı… Evlerde sadece anne ve babamızla değil, anneanne-babaanne, dede ve kardeşlerimizle birlikte yaşardık… Dolayısıyla da sosyalleşmek şimdiki gibi özellikle çaba sarfedilmesi gereken bir konu olmaktan çok uzaktı. Çünkü zaten hemen hepimiz, en azından evimizde, apartmanımızda, bahçemizde, mahallemizde yeterince sosyaldik. Bu önemli bir nedeni olsa gerek, ilkokul öncesi anaokuluna da pek ihtiyaç duyulmazdı. Anne çalışıyorsa da, evde çocuklarla ilgilenecek bir büyük nasılsa olurdu. Yakın çevremiz içinde, sevgi ve güvenle büyürdük…

Ama, özellikle son 20 yılda her şey gibi yaşam şeklimiz de değişti… Üstelik her şey gibi avantajları ve dezavantajlarıyla birlikte…


30 yaşımda çocuk istediğimi kendime ve eşime itiraf ettiğimde, çocuklu yaşamın çok zor olacağını da tahmin ediyordum. (Fakat, itiraf etmeliyim ki, bu kadar zor olduğunu asla değil!) Ve hamile kalmadan önce çalışan bir kadın olarak, “Doğurduğumda ilk üç yıl kendim bakacağım” şeklinde bir karar vermiştim bile…

İlk 3 yılı iyiden iyiye hazmederek kurgulamış olmalıyım ki, Duru 3 yaşına geldiğinde ben de depresyonun eşiğine gelmiştim… Çünkü, 3 yıl bebeğime kendim bakacaktım ve 3 yıl sonra o da bir çocuk olacaktı… Evet, bunların hepsi oldu, ama çocuklu yaşamın getirdiği zorluklar yerli yerinde duruyordu…

YAŞASIN, KIZIM ARTIK OKULLUYDU!

Allahtan, o 3 yılın anne-kız baş başa bir çırpıda geçmesini beklemeden, hızlı davranıp, Duru’yla 20 aylıkken anne bebek kurslarına katıldık… Duru 22 aylıkken de öğretmenlerinin önerisiyle hafta da 3 gün 2 saat oyun gruplarına başladı…


Onu 2 öğretmen ve 6 çocuğun olduğu sınıfa ilk bıraktığımda (ki bu babası dışında biricik bebeğimi başkasına ilk bırakışımdı!) hayır, sınıfın kapısında falan nöbet tutmadım… Hayır, Duru da ağlayarak, “Annemi istiyorum” diye çığlık çığlığa ortalığı yıkmadı…


10 dakika kadar sınıfın kapısında oyalandım ve derhal kendimi dışarıya attım… 2 saat boyunca “Bir aksilik olur da ararlarsa” diye, telefonumu elimden bir dakika bile bırakmasam da, bir aksilik falan olmamıştı işte… Duru da artık okulluydu!

Doğrusu, kızımla da, kendimle de gurur duymuştum. Çünkü bütün gün anne-kız takılırken birbirimize bağımlı olmamayı da başarmıştık işte… 20 günlükten itibaren yaz-kış, dolaşmadık park-bahçe bırakmamızın da Duru’nun yabancı bir ortama kolay uyum sağlamasına yardım ettiğini düşünüyorum. Fakat en önemlisi, kızım bana güveniyordu! Ve bana olan güvenini de bundan daha iyi anlatamazdı.


22 aylıkken okul yaşantısı başlayan, böylece kendine ait sosyal bir yaşamı olan Duru, daha sonra haftanın her günü 4 saat, ondan sonra da haftanın her günü 6 saat ve bu yıl (4 yaş 4 aylıktan itibaren) da tam gün okula gidiyor. Her çocuk gibi o da yaşıtlarıyla birlikte paylaşmaktan, oyunlar oynamaktan, aile hayatının dışında özel bir zaman dilimine sahip olmaktan çok mutlu… Üstelik, anaokuluna giderek sosyalleşmesinin, gelişimine katkıları da çok büyük…

EL KADAR BEBEĞE NASIL KIYDIM?!

Fakat gelin görün ki, 22 aylık bebeği o dönemde çalışmadığım halde, haftada 3 gün 2 saat de olsa “Nasıl olur da yuvaya gönderiyorum?” diye, aile büyükleri ve yakın çevreden az eleştiri almadım… Ne el kadar bebeğe nasıl kıydığım kaldı, ne bencil anneliğim… Neyse ki, anneliğin doğasındaki suçluluk duygularına fazlaca prim vermeyip, kararlı davrandım da, Duru da ben de kendimize ait özel alanlar yaratmayı öğrenebildik.

Aksi taktirde, evde kardeşi olmayan, yaşıtı arkadaş çocuklarıyla görüşmelerin sınırlı olduğu, günümüz yaşamında, bu çocuk nasıl sosyalleşecek ve bireyselleşecekti? Ve 3- 4 yaşına kadar anaokulu kavramıyla tanışmasaydı, o yaşa geldiğinde annesinin olmadığı, yabancı bir mekana ve oradaki insanlara bu kadar kolay uyum sağlayabilecek miydi?

Valla, aksini denemedim, bilmiyorum! Fakat, yaptığım araştırmalar, gözlemlerim ve yaşadıklarım bana, oyun gruplarıyla okul hayatına yumuşak geçiş yapmanın şahane bir deneyim olduğunu gösterdi.

Duru, 3,5 yaşına gelene kadar ben çalışmayıp, hayatımı çocuk merkezli yaşadım. Duru’nun anaokulunda geçirdiği saatlerde, ben de kendimle kalabildim ve iş yaşamına geri dönmenin yumuşak geçişini yapabildim… “Annesi baktı ama çocuk evde tek başına asosyal oldu” denmesindense, denmesi bir tarafa böyle bir sonuçtansa; ben el kadar bebeğe kıyan, bencil anne olmayı, onun ve kendimin mutluluğu ve sağlığı için çoktan kabullendim. Çünkü çocuklu yaşam bana her şeyin bir bedeli olduğunu ve hiçbir şeyin sadece avantaj olmadığını iyice öğretti.

Bu Yazıyı Sosyal Ağlarda Paylaş :

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

 
Sponsorlar : Yemek Tarifleri | Yemek Tarifi
Copyright © 2013. Bomba Yemek Tarifleri - Tüm Hakları Saklıdır.
Özel tasarım ürünler