Yeni Konular
Beslenme Bilgileri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Beslenme Bilgileri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

ŞEKERLİ ÜRÜNLER NEDEN ZARARLIDIR?

Bebeğinizin midesi oldukça ufaktır ve bu küçük mideyi en doğru besinlerle doldurmak gerekir. Bu nedenle bebeğinizi beslerken mümkün oldukça, çok şekerli ürünlerden kaçınmalısınız.

--------------------------------------------------------------------------------

Çok şekerli besinler bebeğinizde kof şişmanlık yaratacağı gibi damak tadını da bu tür tatlı gıdalara alıştıracaktır. 0-1 yaş arası bebeğinize sağlıklı bir beslenme alışkanlığı oluşturmak bebeğinizin gelişimi için çok önemlidir.
Bebe Bisküvisi
Bebe bisküvisi; protein, vitamin ve mineral içeriği açısından oldukça fakir olup, bebeğinizin besin ihtiyaçlarını karşılamaz. Yalnızca bebeğinizde doygunluk hissi yaratır. Ayrıca çok şekerli olduğu için, bebeğinizi damak tadını çok tatlı gıdalara alıştıracak ve bebeğinizin yararlı besinleri almasını engelleyecektir.
Meyveli Yoğurt
Meyveli yoğurtlar bebeklere özel hazırlanmamıştır. Bu nedenle içeriği bebeğinize uygun değildir. Yüksek miktarda şeker içerir ve kof şişmanlık yaratır. Damak tadı bu tarz ürünlere alışmış bir bebek daha sonra kendi gelişimi için yararlı sadtadı olan besinleri örneğin sebzeleri reddedebilir.

Bebek Besinleri için kalori Cetveli

Malzeme Birim Kalori

Tahıllar
1 dilim beyaz ekmek 28 gr 90
1 dilim kepekli ekmek 28 gr 60
1 dilim kızarmış ekmek 15 gr 35
1 adet kruasan 200 gr 200
bisküvi 100 gr 470
mercimek (kuru) 100 gr 314
arpa (kuru) 100 gr 367
bulgur (kuru) 100 gr 371
kuskus (kuru) 100 gr 367
mısır (kuru) 100 gr 342
buğday (kuru) 100 gr 364
susam 100 gr 589
makarna (kuru) 100 gr 339
makarna (haşlanmış) 100 gr 85
pirinç (kuru) 100 gr 357
pirinç (haşlanmış) 100 gr 125

Süt ve Yumurta Ürünleri
yoğurt (yağlı) 100 gr 95
süt (yağlı) 100 gr 68
yoğurt (yağlı,meyveli) 100 gr 125
beyaz peynir (yağlı) 100 gr 275
kaşar peyniri (yağlı) 100 gr 413
parmesan peyniri (yağlı)100 gr 440
yumurta 1 adet 80
yumurta akı 1 adet 15
yumurta sarısı 1 adet 65

Yağlar
tereyağı 28 gr 206
margarin 28 gr 204
sıvı yağ 28 gr 130

Etler
biftek (ızgara) 100 gr 278
tavuk (ızgara) 100 gr 132
tavuk göğsü (haşlanmış) 100 gr 150
kuzu (yağlı, ızgara) 100 gr 282
kuzu ciğeri (yağda) 100 gr 232
salam 100 gr 446
sosis 100 gr 295

Deniz Ürünleri
midye 1 adet 9
istiridye 1 adet 6
karides 1 adet 144
somon füme 100 gr 171
ton balığı 100 gr 121

Sebzeler
domates 1 adet 14
enginar 1 adet 10
patlıcan 28
taze fasulye 100 gr 90
brokoli 100 gr 35
brüksel lahanası 100 gr 35
kabak 100 gr 25
havuç 100 gr 35
karnabahar 100 gr 32
kereviz 100 gr 18
salatalık 1 adet 11
marul 100 gr 15
mantar 100 gr 14
soğan 100 gr 35
bezelye 100 gr 89
taze yeşil biber 120 gr 15
patates (haşlama) 100 gr 100
ıspanak 100 gr 26
lahana 100 gr 20

Kuruyemişler
badem 100 gr 600
hindistancevizi 100 gr 603
fındık 100 gr 650
fıstık 100 gr 560
çam fıstığı 100 gr 600
ceviz 100 gr 549
patlamış mısır 100 gr 478
kabak çekirdeği 100 gr 571
ay çekirdeği 100 gr 578

Meyveler
elma 1 adet 60
kayısı 1 adet 8
muz 1 adet 100
kiraz 100 gr 40
hurma 1 adet 15
incir 100 gr 41
incir (kuru) 100 gr 59
greyfurt 1 adet 60
portakal 1 adet 50
kivi 1 adet 34
mandalina 1 adet 50
karpuz 100 gr 19
kavun 100 gr 18
şeftali 1 adet 60
armut 1 adet 70
erik 1 adet 8
üzüm 100 gr 57

Vitaminler Hakkında Bilgiler

Vitaminler, vücudun metabolik gereksinimleri için vazgeçilmez olan ve vücutta yeterince ya da hiç elde edilemediği için dışarıdan alınması gereken küçük organik moleküllerdir. Klasik olarak vitaminler, yağda ve suda eriyenler biçiminde iki gruba ayrılır. Yağda eriyen vitaminler yağlarda, pişmemiş sebzelerde, tahıllarda, tereyağında, balık karaciğeri ve balık yağında, kaymak ve süt gibi yağlı besinlerde bulunur.
Genelde safra gibi emülsiyon yapıcı maddelerin varlığında bağırsaktan emilerek kan dolaşımına geçer ve proteinlere bağlanarak karaciğerde birikirler.
Yağda eriyen vitaminler A, D, E ve K vitaminleridir.
Suda eriyen vitaminler B grubu vitaminler ile C vitaminidir.Bunlar bağırsaktan emildikten sonra böbrek yoluyla atılır.Vitamin yoksunluğuna bağlı olarak gelişen hastalıklara avitaminozlar denir.Günümüzde B grubu vitaminlere ve folik asit eksikliğine bağlı olarak gelişen hastalıklar daha çok geri kalmış bölgelerde görülür ve genel beslenme bozukluğunun bir yönünü oluşturur.
Bütün vitaminlerin molekül yapısı ayrıntılı olarak belirlenmiş olduğundan, bunların belirli ya da bütün vitaminleri içeren haplar biçiminde üretimi olanaklı hale gelmiştir.

A vitamini (retinol veya akseroftol)

Yalnızca hayvanlarda bulunan ve yağda eriyen doymamış bir alkoldür.Sütte, yumurta sarısında, ton ve morina balıklarının karaciğer yağında (balıkyağı) bulunur.Havuç ve havuç benzeri sarı-turuncu renkli sebzelerde A vitamininin ön maddeleri vardır.
A vitamini eksikliğinde gözde ve deride keratoz, kseroftalmi (göz akı ve korneanın parlaklığını kaybederek kuruması), foliker hiperkeratoz ( deri hastalığı) ve gece körlüğü görülür.

D vitamini

Daha etkili olduğundan tedavide daha çok kullanılan D2 vitamini (ergokalsiferol) ve D3 vitamini (kolekalsiferol) olmak üzere iki tipi vardır.Molekül yapısı steroidlerle aynıdır.D2’ nin kaynağı deridir; derideki 7- dehidrokolestrol, mor ötesi ışınların etkisiyle vitamin D2’ ye dönüşür. D3 vitamininin kaynağı besinlerdir; daha çok et, süt ve yumurta sarısında bulunur.
Normal olarak güneş ışığı alan insan vücudunda D vitamini yeterince üretilir. Ama yenidoğanlarda, büyüme çağındaki çocuklarda, gebelik ve süt emzirme dönemlerindeki kadınlarda besinlerle dışardan daha fazla miktarda alınması gerekir.
D vitamini eksikliğinde çocuklarda raşitizm, yetişkinlerde osteomalazi (kemik yumuşaması) gelişir.

E vitamini (alfa-tokoferol)

Başta tahıl olmak üzere ıspanak, kabak, lahana, marul gibi yeşil sebzelerde bol miktarda bulunur. İnsanda karaciğerin yanı sıra yağlı dokularda, böbrekte, kalpte, kaslarda ve böbreküstü bezi kabuğunda depolanır. Fazla olan bölümü idrar ve dışkıyla atılır. Antioksidan özellik gösterir.
E vitamini eksikliği son derece ender görülür ve kansızlık biçiminde ortaya çıkar.

K vitamini

Sebzelerin yeşil bölümünde, ıspanakta, kabakta, marulda, yeşil domateste, çam ignesinde, yeşil biberde bol bulunur. K vitamini insan bağırsağındaki bir grup bakteri tarafındanda üretilir. K vitamininin tamamına yakını kullanılır, yanlızca küçük bir bölümü karaciğerde depolanır.
K vitamini eksikliği son derece nadirdir ve kafada, sindirim sisteminde, idrar yollarında, akciğerlerde ve deride kanamalara yol açar. K vitamini yanlızca kanamalı hastalarda eksikliğini gidermek için kullanılır.

B vitamini

Suda eriyebilen, molekül yapılarında bir azot atomu bulunan, bazı enzim sistemlerinin etkinliğini arttırıcı koenzimler olarak işlev gören 15’ e yakın değişik maddeden oluşan bir vitamin gurubudur.

B1 vitamini (tiyamin)
Buğday başağı, kepek, bira mayası, sebzeler gibi bir çok besinde bol miktarda bulunur. Memelilerin karaciğer, böbrek, kalp, beyin ve bağırsaklarında az miktarda bulunur. Sebzelerin pişirilmesi, sütün kaynatılması ve sterilize edilmesi (mikroptan arındırılması) çok miktarda tiyamin kaybına yol açar. Tiyamin ince bağırsaklardan etkin taşınma mekanizmasıyla emilir. Vücutta depolanmaz ve kullanılmayan bölümü yemekten üç saat sonra böbrekler yoluyla tamamen dışarı atılır.
B1 vitamini yetersizliğine bağlı olarak gelişen hastalık tablosunda depresyon, huzursuzluk, bellek zayıflığı ve dikkat azalması, hipotoni (kas gevşekliği) ve anoreksi (iştahsızlık) yer alır.

B2 vitamini (riboflavin)
Hayvansal besinlerde, bira mayası, buğday başağı, yeşil sebzeler, havuç, enginar, fındık, yerfıstığı ve mercimek gibi bitkisel besinlerde bol miktarda bulunur.
B2 vitamini eksikliğinde protein oluşması azalır ve deride yaralar, sinirsel bozukluklar ve göz bozuklukları biçiminde ortaya çıkar.

B3 vitamini (nikotinamid veya PP vitamini)
Hayvansal besinlerin yanısıra kabuklu buğday, limon, kabak, soya, domates, patates, bira mayası, hurma, incir, portakal gibi bitkisel besinlerde bol miktarda bulunur.
B3 vitamini eksikliğinde deriyi, sinir sistemini ve sindirim sistemini tutan pellegra adlı hastalık ortaya çıkar.

B5 vitamini (pantotenik asit)
Doğada çök yaygındır.Yumurta, karaciğer, kalp, süt, bal, bira mayası, kabak, tahıllar, sebzeler, havuç, portakal, mantar ve taze meyvelerde bolca bulunur.
B5 vitamini eksikliği çok enderdir. Bu durumda hipoglisemi (kan şekeri düşüklüğü), anemi (kansızlık), lökopeni (kanda alyuvarların az olması), dermatit (deri iltihabı), mide-bağırsak rahatsızlıkları, kas krampları, hareketlerde uyumsuzluk, asteni, uyku bozuklukları ve iştahsızlık ortaya çıkar.

B6 vitamini (piridoksin)
Hayvansal ve bitkisel besinlerde düşük dozda bulunur.
B6 vitamini eksikliği son derece enderdir.Bu durumda deri, sindirim sistemi rahatsızlıkları ortaya çıkar.

B8 vitamini (biyotin ya da H vitamini)
Karaciğerde, yumurta sarısında, bira mayasında, pirinç kabuğunda ve yeşilliklerde bulunur.
Eksikliği yanlızca uzun süre çiğ yumurta beyazı tüketiminde ya da bağırsak florasını ortadan kaldıran sülfamitlerin ve antibiyotiklerin çok fazla alınmasından sonra görülür.Bu durumda dermatit (deri iltihabı), iştahsızlık, zayıflama, depresyon ve kas ağrıları ortaya çıkar.

B9 vitamini (folik asit)
Bitkilerin yeşil bölümlerinde, kabakta, lahanada, ıspanakta, yeşil sebzelerde, patateste, havuçta, bira mayasında, sütte, yumurtada, peynirde ve karaciğerde bol miktarda bulunur.
Gelişmiş ülkelerde eksiklik sendromuna hiç rastlanmaz.Bu tablo yanlızca emilim bozukluklarına bağlı olarak ortaya çıkabilir. Folik asit eksikliğinde megaloblastik anemi denen bir kansızlık biçimi gelişir. Emilim bozukluğunda ise kansızlığa, glossit (diz iltihabı), stomatit (ağıziçi iltihabı) ve ishal eşlik eder.

B12 vitamini (kobalamin)
Karaciğerde, sütte, yumurta akında, peynirde, balıkta, ette ve karideste bol miktarda,bitkilerde ise son derece az miktarda bulunur.
B12 vitamini eksiklği, folik asit eksikliğinde olduğu gibi, alyuvar yapısında biçim bozukluğuna yol açarak persinyöz ya da megaloblastik anemi denen kansızlığa neden olur.Ayrıca sindirim sistemi düzeyinde ve epitel dokunun beslenmesinde bazı etkileri görülür. Kansızlığın yanı sıra hafif sarılık, iştahsızlık, ishal, parestezi (karıncalanma) ve uyuşma gibi duyumsama bozuklukları, ataksi, işitme siniri iltihabı ve zihinsel bozukluklar ortaya çıkabilir.

C vitamini (askorbik asit)

İnsanlar tümünü dışardan almak zorundadır.Turunçgillerde bol miktarda, ayrıca taze sebzelerde, maydonozda, kabakta, soğanda ve domatesde bulunur.
C vitamini eksikliğinde skorbüt denen ve kıl diplerinde kanamalı döküntüler, dişeti kanamalarıyla belirlenen hastalık ortaya çıkar.

P vitamini

Doğada bol bulunur.Bir çok P vitamini faktörü kanamalı skorbüt tedavisinde C vitaminiyle sinerjik (arttırıcı) etki gösterir.Ayrıca hepsi direncin artmasında ve kılcal damar geçirgenliğinin azalmasında önemli rol oynar.

İshalli Çocuğun Beslenmesi

Çocuğunuz Altı Aydan Küçük ve Henüz Ek Gıda Almıyorsa
Emzirmeyi sıklaştırın.
Her kaka yapışta çaydanlığın altındaki kaynamış ve soğumuş sudan olabildiği kadar çok içirin.
Çocuğunuz Ek Gıda Alıyorsa

Çocuğunuzu yemeye teşvik edin ve ona, günde en az 6 kez yiyecek sunun.
Kısa aralıklarla enerji ve proteinden zengin, yumuşak, taze hazırlanmış, püre şeklindeki yiyeceklerden (beyaz peynir, haşlanmış yumurta, patates, yoğurt, yoğurt ile yapılmış az yağlı pirinç çorbası, tarhana çorbası, pirinç lapası, haşlanmış et, ızgara köfte, az yağlı pirinç pilavı, makarna gibi) verin.
Potasyumdan zengin besin olarak muz püresi veya taze sıkılmış meyve suları içirin.
Şekerli ve yağlı yiyecekler ishali artırır. Çocuklara böyle gıdalar (çikolata, bisküvi, gofret, kuruyemiş, pastalar, meşrubatlar, yağ, bol, reçel, pekmez) vermeyin.
Hazır meyve suları ve kolalı içeceklerin ishalli çocuğunuza hiçbir yararı yoktur.
Çocuğunuzu İshalden Korumak İçin
Ona ilk altı ay sadece anne sütü verin.
Dokuz aylık olunca kızamık aşısını yaptırın.
Çocuğunuza yiyecek hazırlamadan ve beslemeden önce, çocuğunuzun altını değiştirdikten sonra, kendiniz tuvaletten çıktıktan sonra mutlaka ellerinizi yıkayın. Ellerinizi yıkarken sabunu elinizde dört defa çevirmeniz yeterli olacaktır.
İshal olma riskini azaltmak için çocuğunuzu beslerken biberon kullanmayın. Bebeğinizin yiyeceklerini kolay temizlenen cam veya porselen kaplarda hazırlayın ve kaşık ile yedirin.
Temizliğinden emin olmadığınız yiyecek ve içecekleri asla kullanmayın.
Çiğ sebze ve meyveleri temiz su ile yıkamadan yedirmeyin.
Yiyecekleri ağzı kapalı olarak buzdolabında saklayın.
Pişirilmiş yiyeceklerinizi oda sıcaklığında iki saatten fazla bırakmayın ve bunları çocuğunuza yedirmeyin.
Temizliğinden emin olmadığınız suları kaynatıp soğutarak çocuğunuza içirin.
İçme ve kullanma sularınızı temiz kaynaktan temin edip, temiz kaplarda ağzı kapalı olarak saklayın.

İshalli Çocuğun Anne ve Babasına Öneriler
İshal su kaybı nedeniyle öldürücü olabilen bir hastalıktır. İshali olan çocuğunuzda su kaybını önlemek için su ve sulu gıdaları (kaynatılmış çorbalar) her zamankinden daha fazla verin.
Her kakadan sonra, iki yaşından küçük çocuklara bir çay bardağı, iki yaşından büyüklere ise bir su bardağı, yukarıda sayılan içeceklerden mutlaka içirin.
İshali olan çocuğu aç bırakmayın, beslenmesine devam edin. İshalli çocuğu sık sık ve az az besleyin. Emiyorsa anne sütünü kesmeyin. Daha sık emzirin. Çocuğunuza, ishali geçtikten sonra, iki hafta süre ile ek bir öğün verin.
Çocuğunuzu, ağız ve dilin kuruması, bıngıldak ve gözlerin çökmesi, göz yaşının olmaması, karın derisinin çekilip bırakıldığında yavaş geri dönmesi gibi su kaybı belirtileri yönünden yakından izleyin.
İshalli çocuğunuza, doktor önerisi dışında antibiyotik vermeyin. İshal kesici ilaçların çocukluk çağı ishal tedavisinde asla yeri yoktur.

Aşağıdaki durumlarda çocuğunuzu hemen bir sağlık kuruluşuna götürün;

Belirgin susaması veya su kaybı belirtileri varsa çocuğunuzun ishali üç gün içinde düzelmiyorsa çok sık veya fazla miktarda kaka yapıyorsa, tekrarlayan kusmaları oluyorsa, yeme içmesi bozulduysa, kakasında kan varsa, ateşi yüksek ise.

PREMATÜR BEBEKLERİN BESLENMESİ

38. gebelik haftasından (37 hafta + 6 gün) erken dünyaya gelen bebeklere prematüre bebek denir. Gebelik süresini (38 - 40 hafta ) tamamlamış olduğu halde doğum ağırlığı 2500 gr altında doğan bebeklere düşük doğum ağırlıklı bebek, doğum ağırlığı 1500 gr altındaki bebeklere de çok düşük doğum ağırlıklı bebek denir. Sindirim ve emilim işlemlerinin başlayabilmesi için prematüre bebeğin emme ve yutma fonksiyonlarını yerine getirebilmesi gereklidir. İlk yutma hareketleri intrauterin 12-16. haftalarda amniotik sıvının yutulması ile başlar. 32. haftadan önce doğan bebeklerde emme hareketleri azdır ve hiç yutma hareketi olmayabilir. Zamanında doğan bebeklerde emme-yutma hareketlerinin olgunlaşması doğumdan sonraki 1-2 gün içinde olurken, özellikle 2000 gramın altındaki pretermlerde günler, haftalar gerekebilir.
Genel olarak hafif ve orta derecede prematüre bebeklerin beslenmelerinde anne sütünün yeterli olduğu kabul edilmektedir. Buna karşın 32-33 haftalıktan küçük ve vücut ağırlıkları 1500 gr altında olan bebeklerin beslenmelerinde anne sütünün yeterliliği konusunda tartışmalar vardır. Prematüre doğum yapan annenin sütünü zenginleştirmek için kullanılan bileşimler ticari olarak bulunmaktadır. Prematüre beslenmesinde anne sütü kullanılacaksa en iyisi kendi anne sütünün kullanılmasıdır.

Anne sütü yokluğu veya yetersizliğinde kullanılmak üzere birçok özel mama geliştirilmiştir. Bu mamalar sindirim sistemi ve metabolik fonksiyonları olgunlaşmamış bebeklerin spesifik besin gereksinimleri göz önüne alınarak hazırlanmıştır. Ancak bu mamalar önerilere uygun hazırlanmalı ve kullanılmalıdır.. Ancak anne sütünde bulunan bazı üstün özellikler hazır mamalarda yoktur.

BESLENMEDE YUMURTANIN ÖNEMİ

Anne sütü ve yumurta tüm besinler içerisinde en kaliteli proteine sahiptir. Yumurtada insan vücudunda sentezlenemeyen ve besinler ile dışarıdan alınması gerekli olan “elzem amino asitler” yeterli ve dengeli miktarlarda bulunmaktadır.
Gelişim için gerekli protein, vitamin, mineral ve yağa sahip olan yumurta, çocuk ve yetişkin beslenmesinde önemli bir yere sahiptir. Bu nedenle bebeklere dahi 4-5 aylıkken verilmeye başlanır.

Ailesinde kalp ve damar hastalığı olan bebekler dışında 5 aylık bir bebek, gün aşırı bir yumurta sarısı yiyebilir. Ancak risk grubunda olan bebeklere kolesterol nedeniyle yumurta, 3-4 günde bir verilmelidir.

Bebeğin beslenme zincirine ilk kez katılan yumurta,ilk önce katı olarak pişirilmeli ve bir yumurta sarısının dörtte birinden başlanmalıdır. İki günde bir arttırılarak, 8-10 gün sonra tam bir yumurta sarısı yedirilmeye başlanmalıdır.

A vitamini ve bazı B vitaminleri bakımından zengin bir yiyecek olan yumurtada demir, fosfor, magnezyum, kükürt ve sodyum gibi mineraller bulunur. Yumurtanın sarısı, akına oranla daha fazla yağ, protein ve demir içerir.

Bu nedenle beslenme problemi olanlara, kansızlık sorunu yaşayanlara yumurta sarısı yemeleri önerilmelidir. Yumurta ne kadar taze olursa, o kadar da besleyici olur. Düşük sıcaklıkta bekletilen yumurtalarda A, uzun süre bekletilen yumurtalarda ise B12 vitamininde bir azalma görülür. Bu nedenle özellikle çocuklara yedirilecek yumurtanın günlük olmasında fayda vardır.

Bebek Beslenmesi

Annelerden gelen soruların neredeyse tamamına yakını bebeklerin ilk ek gıdasının ne olması gerektiği ile ilgili. Daha öncede belirttiğim gibi ben kendi oğlum için hazırladığım tarifleri paylaşmak ve başka annelere yardımcı olmak için tecrübelerimi paylaşmak istiyorum.

Öncelikle belirtmek isterimki ben ek gıda olarak bebek beslenmesi için verilen formül mama yada kaşık mamalarını kastetmiyorum.Bebeklerimizi yeni tatlara alıştırmak için hazırladığımız basit yiyeceklere ek gıda diyoruz. Bebeklere ek gıda vermemizin amacı onu yeni tatlara alıştırma, doyurmak değil. Bir çay kaşığı ile başlayıp daha sonra bir bebek öğününe dönüştürüyoruz bu nedenle bebeğinize çok fazla yedirmeye çalışmayın. Yemeği reddetmesini öğrenmesin.

İlk Başlangıç Ek Gıdaları Neler Olmalı?

Bebek için ilk başlanacak ek gıdanın ne olması gerektiği ile ilgili farklı görüşler var. En çok önerilenler meyve, yoğurt, sebze yada tahıllı yiyecekler. Ek gıdaya tatlı meyvelerle başlarsanız yada yoğurt ile başlayıp içinede tatlı bir meyve katarsanız büyük olasılıkla bebeğiniz iştahla yer ve sizde çok mutlu olursunuz. Ancak daha sonra bir çok bebek sebzeleri ve tatları reddetme eğilimi gösterir. Bebeğinizin yeme alışkanlığı bu andan itibaren başlar . Bu nedenle ben sebzelerle başlamayı öneriyorum, ki ben öyle yaptım.

En İyi Başlangıç Sebzeleri Nelerdir?

Havuç, balkabağı, mevsiminde kabak, kırmızı pancar, patates. Bu sebzelerle başlıyabilirsiniz. Daha öncede önerdiğim gibi buharda pişirip az bir su ilave ederek koyu bir püre kıvamına getirip bebeğinize yedirebilirsiniz. İlk başta sadece tek bir sebze ile başlamalısınız. Daha sonra bu sebzeleri ikili, üçlü kombinasyonlarla karıştırarak basit bir bebek menüsü hazırlıyabilirsiniz. Yada basit sebze çorbaları yapabilirsiniz. Patates kabızlık yapabilir. Bu nedenle onu diğer sebzelerle karıştırarak verin. Ben oğlumu bizimle masaya oturtur ve elimle pişirdiğim sebzeleri ezerek ağzına verirdim. Amaç tatlara alışması.

Bebek İçin En İyi Başlangıç Meyveleri Nelerdir?

Sebzelerle aynı zamanda yada bir kaç gün sonra meyvelerede başlıyabilirsiniz. Meyveyi akşam üzeri yada öğleye doğru verebilirsiniz. Meyveleri cam rende ile rendeleyip suyunu süzün ve o sudan bir kaç kaşık verin. Bir kaç gün sonra püre kısmını yedirmeye başlayın. Elma, armut gibi sert meyveleri ilk başlarda buharda pişirip yumuşatarak yedirebilirsiniz. Meyvelerin bir kaç tanesini karıştırarakta yedirebilirsiniz.

En iyi başlangıç meyveleri; elma, şeftali, muz, avakado, armut. Dikkat etmeniz gereken en önemli nokta meyveleri mevsiminde vermek. Muz kabızlık yapabilir. Bu nedenle çok sık vermeyin.

Yoğurt ve Et Ne Zaman Verilmeli?

Yoğurt bebekler için ilk başlanan ek gıda olmamalı. Özellikle bebeğimiz emiyorsa gerekli sütü alıyordur. Yoğurdu ilk başlarda günlük olarak mayalamalısınız. Hazır yoğurtları kullanmayın. Kendiniz evde yapmaya çalışın ve yoğurdu sade yedirin. Et ve et ürünlerine 8 ci aydan itibaren başlıyabilirsiniz. Yemeklerine kavrulmuş kıyma katarak azar azar bebeğinizi ete alıştırabilirsiniz.

Bebeğime Kahvaltı Ne Zaman Vermeli?

Bebekler için kahvaltıya başlama zamanı en iyi 7 ci ay civarıdır. Bu ayda çeyrek yumurta sarısınada başlıyabilirsiniz. Kahvaltıda kullanacağınız peynir tuzsuz olmalı, en iyisi lor peyniri yada keçi peyniridir. Peyniri suda bekleterek tuzunu alabilirsiniz. Açık süt bulabilirseniz kendi lor peynirinizi yapmak çok kolay.

Kahvaltı için genelde hazır bebe bisküvileri kullanılır, bunun yerine kendiniz evde yapmaya çalışın. Yada tam buğday ekmeğinin içini ufalayabilirsiniz. Bisküvi yada ekmeği haşlanmış kuru meyve suları ile ıslatıp içine dilediğiniz meyveleri katın. İsterseniz sitede yeralan bebek kahvaltısı tarifini deniyebilirsiniz.

Nasıl İyi Bir Bebek Menüsü Hazırlarım?

Bebeğiniz için gün içinde hazırladığınız yemeklerde renklerle oynayın, bu işinizi kolaylaştırır. Mantık çok basit, yiyecekleri renklere ayırın ve her renkten vermeye çalışın, böylece kafanız karışmaz.

  • Turuncular; havuç, balkabağı
  • Yeşiller; ıspanak, pazı, brokoli, taze fasulye gibi.
  • Kırmızılar; mercimek, pancar, e
  • Beyazlar; soğan, pırasa, karnıbaha
  • Sarılar; patates, sarı mercimek, bulgur

Ayrıca kuru meyveleride demir açısından zengin oldukları için bebeğinizin menüsüne ilave edin. Tuzsuz kabak çekirdeği iyi bir çinko kaynağıdır. Tohum öğütücüsü ile iyice ezip meyve pürelerine yada çorbasına bir çay kaşığı haftada iki kere katın.

ANNE, BEBEĞİNE NE YEDİRMELİ, NE YEDİRMEMELİ?

Bebeğin beslenmesi annenin en çok düşündüğü konuların başında gelir. İlk 6 ay sadece anne sütü ile beslenen bebek 6. aydan itibaren katı gıdalarla tanışır ve menüsünde değişiklikler olur. 1 yaşından küçük bebeklerin öğünlerini hazırlarken dikkat edilmesi gereken noktaları, Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Pediatrik Alerji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Reha Cengizlier açıklıyor.

Bebek beslenmesine her zaman olduğu gibi anne sütünün önemini vurgulayarak başlamak gerekir. İlk 6 ay, su dahil hiçbir ek besine gerek olmaksızın anne sütü yeterlidir. Bebeğin ihtiyaç duyduğu besini, suyu, meyveyi, sebzeyi, vitamini ve daha ne isterseniz hepsini karşılar.

D vitamini anne sütünde en az olan vitamindir. Bebeklere 15 günlükten itibaren günlük D vitamini desteği yapmak gerekir. Sağlıklı olup kanla ilgili bir hastalığı, prematürelik gibi özel durumu olmayan bebeklerde, 4. aydan itibaren de demir desteği verilebilir.

NEDEN 6. AYDA EK GIDALARA BAŞLANIR?
6. aydan sonra, tek başına anne sütünün yetmeyeceği göz önüne alınarak ek gıdalara başlanır. Ek gıdaya başlamak daha ileriye bırakılırsa; bebekler yemeyi reddedip, sadece anne sütü ile devam etmek isteyebilir ve ileride beslenme yetersizliği riski ortaya çıkar.

AİLEDE ALERJİ ÖYKÜSÜ VARSA...
Ek gıda verirken belli bir kalıp çıkarıp, tüm bebekleri o kalıba sokmak yerine, doktorun da uygun göreceği biçimde ek gıdalara başlanır. Örneğin, ailede alerji öyküsü olan atopik bir bebekte katı gıdaların başlanması, diğer bebeklere göre daha ileri aylara kaydırılır. Bebek, yeni başlanan bir ek gıdayı sindiremez ve aşırı gaz, karın ağrısı ağlamaları, kusma, ishal gibi belirtiler olursa, bu duruma yol açan gıdanın verilmesi de daha sonraya ertelenebilir. İlk sıralarda başlanacak olan meyve suyu, meyve püresi, sebze püresi, kaşık mamaları, yoğurt gibi gıdalar için bile denemelere göre gerekli ertelemeler yapılabilir.

Bebeğin besin ihtiyaçlarını tam olarak karşılamak önemlidir. Ancak bunu sağlarken bebeğin gelişimine ve yaşına uygun olmayan gıdalara erken başlamak başka riskleri de beraberinde getirir. Mutlaka doktor denetiminde, gerektiğinde diyetisyen desteği de alarak beslenme planı çıkarılmalıdır.

BEBEKLERE BU GIDALARI VERMEK RİSKLİ
İnek sütünün bebeklere verilmemesi gerekir. Nedeni, bebekte oluşabilecek hem süt alerjisi riski, hem de yeterince sindirilemeyen süt proteinlerinin bağırsakta gizli kanamaya yol açma endişesidir. Bu durumlarla çok sık karşılaşılmasa da dikkatli olmak ve zaten anne sütü alan, böylece süt proteinini alabilen sağlıklı bir bebek için süte hemen doğrudan başlamak için beklenebilir. Bu süre 9 ay, 1 yaş gibi çok kesin olmayan bir süredir. Ama 6. aydan itibaren eklenen ek gıdalar arasında, süt proteini içeren peynir, yoğurt gibi gıdalar da bulunmalıdır. Eğer inek sütü alerjisi varsa; mutlaka anne sütünü olabilecek en uzun süre vermeye çabalamak gerekir. Bu durumda süt ürünleri hazır normal mamalar dahil verilmez. Hangi mamanın, hangi ek gıdanın başlanacağı, mutlaka uzmanının kontrolünde ayarlanır.

Yumurtaya başlanırken önce daha besleyici ve sindirimi daha kolay olan, alerji riski daha az olan yumurta sarısı ile başlanır. Yumurta beyazına başlamak, 1 yaştan sonraya bırakılır.

TUZDAN UZAK DURUN!
Tuz verilmesi de tartışılan konulardandır. Bebeklere 1 yaşına kadar tuz verilmez. Ancak; normalde sadece bebeklerin değil, erişkinlerin de tuz ihtiyacı sebze, et ve diğer gıdalardan karşılanabileceği için hiç kimsenin tuz yememesi gerekir. Ancak damak tadını da göz önüne alarak hepimiz yiyoruz. Bebekleri tuzun zararından korumak için, en azından böbreklerin zarar görmeden temizleyebileceği döneme kadar tuz vermemek gerekir. İlk 6 ay zaten sadece anne sütü veriyoruz. Daha sonra ise çorba, sebze püresi gibi yemekleri verirken tam tuzsuz olana alıştıramayıp tamamen reddediyorsa; az miktarda eklenebilir.

Bebeğe sakatat, yani beyin, böbrek, dalak, ciğer gibi hayvansal proteinleri vermek de doğru değildir. Bu gıdaların, hayvanlardaki bazı hastalıkların insana taşınmasında aracılık yapma riski vardır. Bazı “sakat virüs”ler, bu gıdalar aracılığı ile vücuda girip uzun yıllar sonra canlanıp hastalık yapabilir. Et proteini olarak; kırmızı et, tavuk eti, uygun yaşta eklenen balık eti beslenme için yeterlidir.

1 YAŞINA KADAR BAL VERMEYİN
Bal konusu da önemlidir. 1 yaşına kadar bal verilmemesi önerilir. Aslında bunun en önemli riski; konserve edilen balda üreme riski olan, tetanos veya benzeri hastalık yapabilen “Clostridium” cinsi özel mikroplardır. Bal, sadece basit bir şeker olup, beslenmede şart olan bir gıda değildir. Bizim toplumumuzda çocuklara bal yedirme isteği çok yaygındır. Sabah aç çocuğa 1 kaşık bal içirilmeye çalışılır. Pek çok çocukta da hemen sindirilen bu gıda, kan şekerini hemen yükselterek tokluk hissi yapar, iştahını kapatır. İlle de verilecekse, 1 yaşından sonra ve yemekten sonra tatlı niyetine verilmesi daha uygundur.

Sütün ve pek çok karbonhidrat türü gıdanın yapısında olan şeker, bebeğin ihtiyacını karşılamaya yeter. Onun için ek gıdalara koyulacak aşırı şeker, bebeğin hoşuna giderek diğer gıdaları reddedip, sadece şekerli gıdaları alma; dengesiz beslenme riski taşır. Bu nedenle ilk 1 yaşında şeker, dikkatle ve az verilmelidir. Bazı doktorlar, şekerin ilk yıl hiç verilmemesini de savunmaktadır. Ancak bu da tuzda olduğu gibi tamamen tatsız tuzsuz bir gıdayı reddetmeye yol açabilir. Pekmez gibi tatlandırıcılar, kontrollü olarak verilebilir.

HANGİ SEBZELERDEN UZAK DURMALI?
Bazı sebzeler bebeğe verilmemelidir. Nikotin içeren patlıcan, gaz yapma riski olan karnıbahar, lahana gibi sebzeler, püre haline getirildiği zaman yenmesi sorun olabilecek bamya, pırasa gibi sebzelerin verilmemesi daha uygun olur. Kabak, ıspanak, patates, havuç gibi kolayca ve lezzetli püre olacak sebzeler öncelikle seçilmelidir.

YENİ BESİNDEN SONRA ETKİLERİNİ İZLEYİN
Bebeklere meyve verirken, ilk deneme mutlaka gündüz yapılmalıdır. Her yeni gıdayı eklemeden önce, bir öncekine alışabilmesi için 2-3 gün zaman tanınmalıdır. Bir de verilen bu meyve suyu veya püreye bebeğin gaz, ağlama, kusma, pişik gibi tepkiler verip vermediğine bakarak devamına karar verilmelidir. Verilen meyve istenmeyen etkilere yol açıyorsa daha sonraya ertelenir.

BEBEĞİN KABIZLIK SORUNU VARSA...
Ezilerek posa oluşturan ve bağırsak çalışmasına katkıda bulunan ıspanak, kabak gibi sebzeler, kayısı püresi gibi meyveler tercih edilmelidir. Muz, patates, muhallebi gibi posası az olan veya nişasta içeren gıdalar denendiğinde kabızlığa yol açıyor veya sorunu artırıyorsa, yine daha sonraya ertelenir.

SULU KAKA YAPAN BEBEKLERDE NE YAPMALI?
Özellikle yasaklanması gereken bir besin yoktur. Ancak kakayı sertleştirsin diye alışık olmadığı ve ona zarar verebilecek olan çay içirilmemelidir. Yemekte zorlanacağı haşlanmış pirinç, patates püresi gibi gıdalara zorlanmamalıdır. Eğer aldığı herhangi bir gıda ishale yol açmışsa, o gıdaya ara vermek gerekir. Su kaybının da mutlaka karşılanması gerekir.

BEBEKLER NE ZAMAN EVDEKİ YEMEKLERDEN YEMELİLER?
Bebeğin ek gıdaya alışma hızı, tepkileri ve aldığı gıdayı sindirme özelliğine göre bebeğe evdeki yemeklerden verilip verilmeyeceğine karar verilir. Unutulmaması gereken konu; bir kalıp çıkarıp tüm bebekleri o kalıba sokmak değil, bebeğe özel davranmaktır. Erişkinlerin yemeği derken de çok dikkat etmeli! Örneğin, 2 yaşındaki bir bebeğe de acılı Adana Kebabı veya az pişmiş biftek veremezsiniz. Ama 8 aylık bir bebek, tuzu ve baharatı çok az olan kabak, biber dolması, iyi pişmiş pilav, sulu patates yemeği gibi ezilerek verilebilecek yemeklerden yiyebilir.

Balık yağı şişmanlatmaz!

Anneler çocuklarını büyütürken, özellikle beslenmeleri konusunda soru işaretleriyle karşılaşıyor. Anneler en çok şu 4 soruyu soruyor:

- Balık yağı şişmanlatır mı?
- Vitamin vermek şişmanlığa neden olur mu?
- İştah açan şuruplar şişmanlık yapar mı?
- Abur-cubura izin verilmeli mi?

BİR ÖLÇEK BALIK YAĞI, İKİ KAŞIK BALIN KALORİSİNE EŞİT
- Balık yağının önemi içerdiği Omega-3 yağ asitleridir. Bunlar “docosahexaenoic asit” (DHA) ve “eicosapentaeonic asit”tir (EPA). Balık yağı iki şekilde elde edilir: Balık ve balık karaciğeri.
- Özellikle karaciğerden elde edilen balık yağı bir miktar E, A ve D vitamini içerebilir. Her ikisinin de kokusu nedeniyle alımı zordur. Bu nedenle sentetik DHA ve deniz bitkilerinden elde edilen DHA kullanımı söz konusu olmaktadır.
- Balık yağı bir miktar enerji içerir. Ancak bu çocuğa kilo aldıracak düzeyde değildir. Örneğin, bir ölçeği iki tatlı kaşığı bal kadar enerji içerir.
- Bazı çalışmalarda balık yağının çocuklardaki anksiyete ve depresyonu da hafiflettiği iddia edilmektedir. Bu durum çocuğun iştahsızlık olarak algılanan ve yaşanan “yemek yeme konusundaki tepkisi”ni de olumlu etkileyebilir. Bir süre çocuk daha iyi yiyebilir. Ancak bu değişim, balık yağının iştahı açtığını ispatlamaz. Ayrıca, bu etki her çocukta da fark edilir düzeyde gelişmez. İspatlanmış ve her çocuk için söz konusu olabilecek bir güvenilirliği yoktur. Bütün bu nedenlerle “balık yağı çocukları şişmanlatır” diye genelleme yapılması imkansızdır.
- Çocuk sağlığı ve beslenmesiyle ilgili uluslararası komisyonlar ve kurumların önerdikleri rutin ve kanıta dayalı olarak ispatlanmış önerileri arasında “rutin balık yağı” takviyesi yer almamaktadır.
- Önerilen ve daha sağlıklı olan besin öğesi ihtiyaçlarının doğal beslenme ile karşılanmasıdır. Bu nedenle Omega-3 yağ asitleri, ihtiyaçlarının da başta balık olmak üzere doğal besinlerle karşılanması yeterlidir.
- Yeşil yapraklı bitkiler, deniz yosunları, deniz börülcesi, ceviz, keten tohumu, kabak çekirdeği, soya fasulyesi, kuru fasulyede de Omega-3 yağ asitleri bulunur.

İŞTAH AÇICI ŞURUBU DOKTOR VERMELİ
İştahsızlık çok göreceli bir değerlendirmedir. Çoğunlukla anneler istedikleri kadar veya uygun gördükleri besinlerden yemeyen çocuklarını iştahsız olarak değerlendirirler. Bebeğin boy ve kilosu normal sınırlarda sürekli ve düzenli olarak artıyorsa, bu ilaçların kullanılmasına gerek yoktur. Ancak bebek veya çocukta iştahsızlık olarak belirlenen sorun, “yemek yemeği reddetmek” ise ve çocuk yemek yemeğe tepki geliştirmiş ise, kısa bir süre söz konusu direnci kırmada yardımcı olması amacıyla kullanılması söz konusu olabilir. Buna hekim karar vermelidir. Zaten tüm tıp literatüründe iştahı artırdığı bilinen ilaçlar çok az sayıdadır.

Genellikle alerji ilaçları iştahı da artırırlar. Ancak rutin ve yaygın bir uygulama olarak her çocukta kullanılmaları söz konusu değildir. Ayrıca beslenme sorununun düzelmesinde tek başına yeterli de olmazlar. Bu süre içinde “anne-çocuk-beslenme-yemek yeme ilişkisi” de düzenlenmelidir. Anne-babanın da ilacın etkisini, uygun davranış modelleri ile desteklemesi gerekir.

VİTAMİNLER İŞTAH AÇMIYOR, KİLO DA ALDIRMIYOR
Yaygın olarak sanıldığının aksine vitaminler iştah açmaz. Bu nedenle de kilo aldırmaz. Amerikan Pediatri Akademisi başta olmak üzere pek çok uluslararası beslenme komisyonu bir yaşından sonra rutin vitamin takviyesini önermemektedir. Çocuğun beslenme hikayesi detaylı olarak değerlendirilmeli ve ihtiyaç duyulursa vitamin desteği yapılmalıdır. Suda eriyen vitaminler idrarla atılır. Yağda eriyen vitaminler ise diyetteki yağ ve vücudun depolarının ihtiyaçları doğrultusunda emilir. Ağızdan kullanılan vitaminlerde bu nedenle toksisite görülmez. İşte bu nedenlerle yaygın olarak kullanılmaktadır. Ancak genel olarak vitaminler çok yaygın kullanılır.

NEDEN VİTAMİNLER SIK KULLANILIYOR?
- Aileler kendileri alırlar.
- Ailenin beklentisini gidermek için hekim yazar.
- İlaç endüstrisi vitamin tüketimini özendirmektedir.
- Özellikle sık görülen semptomların tedavisinde kullanılabilirlikleri abartılarak ve gerçek önemliliklerinden uzaklaşılarak desteklenmektedir. Örneğin; boy kısalığı, zayıflık, okul başarısı vb. gibi durumlarda çinko, balık yağı, demir gibi vitamin-besin öğesi ve minerallerden çok söz edilmektedir.

ABUR CUBUR YİYECEKLERE NE KADAR İZİN VAR?
Abur-cubur diye tanımlanan besinler genellikle çocukların sevdiği tek yönlü kalori kaynaklarıdır. Tuzlu/şekerli ve yağlı olmaları en önemli özellikleridir. Sağlıklı ve dengeli ve yeterli beslenmede yerleri yoktur. Ancak her çocuk bir şekilde bu besinlerle tanışır ve tüketme eğilimi gösterir. Çocukların bu besinlerle tanışmaları mümkün olabildiğince geciktirilmelidir. Yemeğini yemediği zaman öğün yerine yiyebileceği bir besin grubu değildir. Çocuğun böyle bir ilişki kurmasına izin verilmemelidir. Bu besinler, çocuk için öğün vaktinde normal beslenmesini temin etmek üzere ödül olarak da kullanılmamalıdır. Özellikle iştahlı, gürbüz veya şişman çocukların denetimsiz olarak çok miktarda tüketmesi sağlıklı değildir.

Çocuklara diyet yaptırmak doğru mu?

Dünyada olduğu gibi ülkemizde de çocuklar günümüzün hastalığı “obezite” riski altında. Çocuklukta başlayan obezite, gelecek yıllarda başta kalp damar hastalıkları, diyabet ve hipertansiyon olmak üzere birçok sağlık sorununa neden olabiliyor. Bu nedenle bebeklikten başlayarak sağlıklı beslenme alışkanlığının edinilmesi ve hareketli bir yaşam sürme bilincinin çocuklara yerleştirilmesi büyük önem taşıyor.

OBEZİTE TEDAVİSİ İÇİN BUNLARA DİKKAT!
- Çocuğun kendine güveni zedelenmemeli; özgüven duygusu desteklenmelidir.
- Çocuğun sağlıklı beslenme alışkanlıkları kazanılması sağlanmalıdır.
- Çocuğa tedavide uzun süreli bir davranış değişikliği süreci yaşanacağı baştan açıklanmalıdır.
- Çocukluk yaş grubunda obezitenin tedavisinde merkez ailedir. Ailenin de tedavi sırasında çocuğu desteklemesi gerekir. Ebeveynler ve kardeşler de besin tercihlerinde ve beslenme alışkanlıklarında sağlıklı seçimler yapmalıdır.
- Çocuğun 2. yaşından sonra tüm aile bireyleri de yağsız veya az yağlı süt ve süt ürünlerini tüketmelidir.
- Meyve ve sebze tüketimi arttırılmalıdır.
- Besinler ve beslenme koşullarında yapılan değişikliğe, tüm ailenin katılacağı daha aktif bir yaşam tarzı eşlik etmeli ve bu hayat boyu devam edecek bir alışkanlık haline getirilmelidir.
Aktif yaşam koşulları sadece belirli saatlerde sürdürülen spor aktiviteleri ile sınırlandırıldığında değil; günlük yaşamın bir parçası olabildiğinde tedavi başarılı olur ve kalıcı sonuçlar elde edilir.
- Hareketsiz yaşam koşullarına sebep olan aktiviteler kısıtlanmalıdır. (Örneğin; TV, bilgisayar gibi.)
- Yemek porsiyonları azaltılmalıdır.
- Çocuk yemeğini ailesiyle birlikte yemelidir. Yemekte mutlaka su içilmelidir.
- Başta kahvaltı olmak üzere hiçbir öğün atlanmamalıdır.
- Okul beslenmesi evden götürülmelidir.

ÇOCUKLAR NEDEN OBEZ OLUYOR?
Çocukların obez olmasında birçok faktör rol oynar. Beslenme konusunda en önemli görev anne ve babalara düşmektedir. Çocuklarının sadece beslenmesinde değil, günlük yaşamında da birçok konuda ailelerin dikkatli olması gerekir.

OBEZİTEYE YOL AÇAN 4 ANA FAKTÖR:
Anne-babanın obez olması:
Özellikle anne-babanın her ikisinin de obez olması durumunda risk daha da yükselir. Bu hem genetik olarak kilo almaya yatkınlığı oluşundan, hem de anne-baba ile aynı yaşam koşullarının ve beslenme alışkanlıklarının sürdürülmesinden kaynaklanır.
TV izleme: Çocukların TV izlemeleri ile obezite gelişme riski arasında belirgin ilişki vardır. Benzer şekilde bilgisayar başında geçirilen saatlerin de katkısı olumsuzdur. TV ve bilgisayar karşısında geçirilen saatler arttıkça, obezite riski de artar. Özellikle 8 saat ve daha uzun süre hareketsiz kalan çocukta obezite riski yüksektir. Sedanter yaşam, az aktiviteye neden olduğu gibi, bu aktiviteler sırasında yiyecek tüketme eğilimleri de ihtiyaçlarının üstünde kalori ve besin almalarına neden olur. Ayrıca TV seyretme sırasında besin tüketimini çağrıştıran ve özendiren reklam ve programlar da obezite gelişme riskine katkıda bulunur.
Hareketsiz yaşam: Bir araştırma sonucuna gör, günde toplam 12 saatten daha az uyuyan çocuklarda obezite gelişme riskini daha yüksek olduğu söylenmektedir. Bunun sebebi aslında çocukların az uyuması değil, aktif bir hayat tarzına sahip olmamalarıdır. Çünkü az aktif olan çocuklar gün içinde daha az yoruldukları için daha az uyurlar. Önemli olan çocuğun aktif ve hareketli olmasıdır. Bu nedenle az uyuyan ama aktif ve hareketli çocukta obezite gelişme riski doğal olarak yüksek değildir.
1. yaşta hızlı kilo: İlk yıl içinde hızlı kilo alan çocuklarda da obezite gelişme riski daha yüksektir.

ÇOCUĞUN GÜVENİNİ ZEDELEMEYİN!
Çocukluk yaş grubunda obezite ile mücadelede birincil derecede önemli olan konu, obezitenin gelişmesinin önlenmesidir. Çocuklarda büyüme temel bir süreçtir ve enerji-protein olmak üzere besin gerektiren bir biyolojik fonksiyondur. Bu nedenle çocuklarda özellikle de sınırları belirlenmemiş diyet uygulamaları doğru değildir.
- Çocukların bulundukları yaş gruplarına göre yaklaşımlarımız da değişkenlik gösterir. Örneğin, anne sütünün alındığı dönemde gelişen obezitede, anne sütünü kesmek gerekmez.
- İlk 2 yıl içinde kilo artış hızının azaltılması amaçlanmalıdır. Diyet uygulanırken de çocuğun büyüme parametreleri (boy-kilo) çok yakından izlenmelidir.
- Çocuğun her koşulda boyunun uzamaya devam etmesi gerekir. 6 yaşından sonra kilo vermesi de amaçlanabilir. Ancak bu koşulda bile, çocuk kilo kaybederken boyu uzamaya devam etmelidir.
- Çocuğun kilo kaybının yağ dokusundan olması sağlanmalı, adale kitlesi olumsuz etkilenmemelidir.
- Her yaş grubunda şişmanlığın tedavisinde başlıca iki yaklaşım vardır:
1. Tüketilen yiyeceklerin kısıtlanması ile alınan enerjinin azaltılması.
2. Hareket arttırılarak harcanan enerjinin arttırılması.
- Çocuğun yaş grubuna ve obezitesinin derecesine bağlı olarak tedavi yaklaşımında, kilo artış hızının azaltılması, aynı kiloda kalması ya da kilo kaybı amaçlanabilir.
- Bütün bu incelikler ve detaylar nedeniyle çocukluk yaş grubunda gelişen obezitenin tedavisi, bu konuda özelleşmiş çocuk hekimleri tarafından yürütülmelidir.

Bildiğimiz yoğurt hakkında bilmediklerimiz…

Türk mutfağının vazgeçilmez besinlerinden biridir yoğurt… Atasözlerimize, fıkralarımıza ve hatta türkü sözlerine bile girmiştir. Göle yoğurt çalar Nasreddin Hoca bir fıkrasında… “Ya tutarsa…” der. Bilirsiniz, “Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır.” Sık sık da “Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer” deriz.

Sağlıklı beslenme ve sağlıklı ürünler konularında bilgi ve bilinç düzeyi arttıkça batı toplumlarında da yoğurdun güncelleştiğini ve daha fazla tüketildiğini görüyoruz. Hatta içine probiyotik ve prebiyotik ilave ederek fonksiyonel besin olarak tüketiyorlar yoğurdu. Yoğurdun ilk defa nerede yapıldığına dair güvenilir kesin bilgi mevcut olmamakla birlikte elimizdeki kaynaklar da yoğurtun orta Asya Türkleri tarafından bulunduğunu gösteriyor. Hatta ünlü sözlüklerde yoğurt sözcüğünün ve yoğurdun Türk kökenli olduğu yazılıyor.
“Mayasız yoğurt çalınmaz ...” demiş atalarımız... Evet, yoğurt yumuşak kıvamlı fermente bir süt ürünüdür ve süt mayalanırken birbirinin etkisini arttıran iki canlı kültür maya olarak kullanılır. Bu kültürlerin süt üzerindeki etkisiyle tipik yoğurt lezzeti ve kıvamı mümkün olur. Ayrıca, yoğurdun imal edildiği süte göre daha üstün, besleyici ve sağlıklı bir besin olması da bu kültürlerin etkisiyle gerçekleşir.

“Zemheride yoğurt isteyen, cebinde inek taşır...” diye bir atasözümüz var. Bir gerçeğin ifadesini barındıyor içinde... Evet, her türlü süt yoğurt üretiminde kullanılabilirse de en sıklıkla inek sütünden imal edilir. Son zamanlarda keçi sütü, anne sütü ve hatta biberon mamaları da yoğurt üretmek için anneler tarafından kullanılmaya başlandı. Bunu niçin yaptığımız çok önemli... Amacımızı iyi belirlemek gerek... Bebekte inek sütü alerjisi varsa anne sütü kullanılabilir. Maya olarak kullandığımız yoğurdun inek sütü içerdiğini dikkate alarak bu uygulama yapılabilir. Yine bu amaçla keçi sütü kullanıyorsak, keçi sütüne karşı alerji gelişebileceği ihtimalini de unutmamalıyız. Biberon mamaları da inek sütü proteini içerdiği için alerjisi olan bebeklere yoğurt yapmak için dikkatli kullanılmalıdır.

Neden bazen yoğurt tutmaz? Evde ilk defa yoğurt yaparken genellikle maya olarak hazır yoğurt kullanılır. Elde edilen yoğurt daha sonra da maya olarak kullanılır. Ve bu uygulama sürdürüldükçe yoğurt her defasında daha sulu olur ve sonunda yoğurt tutmaz. Çünkü maya olarak kullandığımız yoğurdun içindeki canlı kültür sayısı gittikçe azalmıştır. Yoğurdun kalitesi de yararlı etkileri de azalır. Yoğurdun tutmasını da yararlı bir besin olmasını da sağlayan içindeki canlı kültürlerdir. Yoğurdun tazeliğini belirleyen de içindeki canlı kültür sayısı ile belirlenen mayanın kalitesidir.

YOĞURT NEDEN SAĞLIKLI BİR BESİNDİR?
* İçerdiği canlı kültürler bağışıklık sisteminin sağlıklı gelişiminde çok önemli rol oynar. Bağışıklık sistemini destekler.
* İçerdiği canlı kültürlerle laktoz entoleransı, kabızlık, ishalle seyreden hastalıklar, kalın bağırsak kanseri, H. pylori enfeksiyonu ve alerjik hastalıklara karşı önleyici ve tedavi edici özelliği vardır.
* Bağırsak hareketlerini arttırır.
* İshalin iyileşmesini hızlandırır. Araştırmalar ishalli hastalıklar seyrinde yoğurt yiyen çocuklarda ishalin daha kısa zamanda düzeldiğini göstermiştir. Benzer şekilde antibiyotik kullanılırken yoğurt yenilmesi, antibiyotiğin bağırsaklardaki dost bakterilerin en az zarar görmesini sağlar. Antibiyotiğe bağlı ishal gelişimini de engeller.
* Kalsiyumdan zengindir. İçerdiği canlı kültürler kalsiyum emilimini arttırdığı için aynı miktardaki süte oranla daha yararlıdır.
* Zengin bir protein kaynağıdır. Mayalanma süreci nedeniyle içerdiği proteinler bir miktar parçalanır ve daha kolay sindirilir.
* Hem proteinlerinin daha iyi sindirilebilmesi hem de mineral emiliminin daha fazla olması nedeniyle yoğurt büyüme çağındaki çocuklar için çok kıymetli bir besindir.

SİNDİRİMİ KOLAYDIR. AMA NEDEN?..
- Yoğurt mayasındaki canlı aktif kültürler süt şekerinin sindirimini mümkün kılan “laktaz” enzimi üretirler. Böylece süt şekeri yani laktoz daha kolay parçalanır ve sindirim sorunu yaşanmaz. Aynı zamanda canlı kültürler laktozu parçalayan ve sindirimi kolaylaştıran bir başka enzime “beta-galaktozidaz” daha sahiptir.
- Yoğurtun içerdiği laktoz imal edildiği inek sütüne göre daha düşüktür. Mayalanma sırasında şekerin bir kısmı parçalanarak laktik aside dönüşür. Bu nedenle yoğurdun içerdiği süt şekeri azalır. Yoğurt içeriğinde süt şekeri dışında glikoz ve galaktoz da bulunur. Bunlar tekli şekerlerdir ve olduğu gibi emilirler.
- Maya kültürlerinin enzimleriyle süt proteini kazein de kısmen parçalanır. Böylece daha az alerjik hale gelir. Aynı zamanda emilimi de kolaylaşır. Süt içince sorun yaşayan pek çok çocuk hiç sorun yaşamadan yoğurt tüketebilirler. Bu nedenledir ki, yoğurt bebeklerin ilk ek besinleri arasında yer alır.

BEBEK BESLENMESİNDE YOĞURT
Bebek beslenmesinde inek sütüne 1 yaşından sonra yer veren uluslararası beslenme ve çocuk sağlığı komisyonları, yoğurdun ve peynirin 6. aydan sonra başlanmasını önermektedir. Her ek besin gibi önce az miktarda başlanıp, gittikçe miktar arttırılmalıdır. Yoğurt ile ilgili bu öneri, yine yoğurdun yukarıda belirtilen sağlıklı özellikleriyle ilişkilidir. Gerek “laktoz entoleransı” gerek inek sütü allerjisi olan bebekler kendilerine yetecek miktarlarda yoğurdu rahat tolere ederler ve sorun yaşanmaz. Ayrıca bu yaklaşım çocuklarımızın “daha sağlıklı kemikler”e sahip olmaları için uygun görülen önerilerden de biridir.

YOĞURT İLE İLGİLİ DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR
Pekmez efsanesi... Süt ve yoğurt pekmezle karıştırılmamalıdır.
Pekmez, yaygın olarak “kan yapar” düşüncesiyle kullanılır bebek ve küçük çocuklar için. Demirden zengin bir besin diye bilinir. Hatta sütün ve yoğurdun içindeki kalsiyumun pekmezin içerdiği demirin emilimini azaltacağı düşüncesiyle anneler tereddür yaşarlar. Oysa ki pekmez sadece demirden değil aynı zamanda kalsiyumdan da zengindir. Hatta kalsiyum içeriği demire oranla daha belirgindir. Süte, yoğurda pekmez katılması ile besin kalsiyumdan daha da zenginleştirilmiş olur. Hem de süt basit şeker yerine çok daha değerli ve mineral içeriği zengin bir tatlandırıcı ile tatlandırılmış olur. Pekmezin bebek beslenmesindeki önemi de bundan kaynaklanmaktadır.

Probiyotik-Prebiyotik gıdalar

Marketlerde sıklıkla probiyotik ve prebiyotik ürünlere rastlıyoruz. Ancak doğal olarak çoğumuz ne anlama geldiklerini bilmiyoruz.

Mikroorganizmalar (çoğumuzun deyişi ile mikroplar) yaygın inancın tersine vücudumuz için her zaman zararlı değillerdir. Bağışıklık sistemimizin bir parçası olarak bizi hastalıklara karşı savunurlar, bağırsaklarımızın doğal mikroflorası içinde bulunurlar, sindirim sistemimizin işleyişini düzenlenler, kısacası hayatımız içinde önemli yer tutarlar.

Probiyotik mikroorganizmalar sindirim sisteminde bulunan ve sağlığımız için önemli “yararlı” mikroorganizmalardır. En yaygın olarak bilinen probiyotikler, süt şekerini (laktoz) laktik asite çeviren laktik asit bakterileridir. Bu bakteriler bağırsaklarda ve birçok fermente süt ürününde doğal olarak bulunurlar. Geçirdiğimiz bazı hastalıklar, antibiyotik kullanımı, alkol kullanımı, stres gibi etkenler bu bakterilerin bağırsaklarda sayılarının azalmasına neden olabilir ki, bu da sağlığımızı negatif yönde etkiler. Örnek olarak; antibiyotik kullanımı sonucunda oluşan ishalin en büyük nedenlerinden biri budur. Vücut zaman içinde bozulan bağırsak mikroflorasını tamir eder. Günümüzde bu sürecin etkisi probiyotik gıdalarla yapılan takviye ile en aza indirilebilmektedir. Peki, örneğin; normal yoğurt ile probiyotik yoğurt veya normal sütle probiyotik süt arasında ne fark vardır? Dışarıdan takviye amaçlı kullanılan probiyotik gıdalarda önemli olan bu bakterilerin hangi suşlarının kullanıldığıdır. Normal (geleneksel) yöntemle yapılan yoğurtta bulunan probiyotikler sindirim sisteminde canlı kalamazlar. Takviye olarak kullanılan probiyotik süt ürünlerinde bakterilerin sindirim sistemi içinde canlı kalabilecek ve işlev görebilecek suşları kullanılmaktadır. Yapılan çalışmalar, bu tür ürünlerin içindeki probiyotiklerin, vücutta eksilen bakterilerin yerine geçmek yerine bağırsaklarda geçici koloniler oluşturarak işlev gördüğüne işaret etmektedir.

PREBİYOTİKLERE GELİNCE...
Prebiyotikler vücudumuzda sindirilemeden kalın bağırsağa gelen ve kalın bağırsaktaki yararlı mikroorganizmaların (probiyotikler gibi) üremesine ve aktivitelerini olumlu yönde etkileyen maddelerdir. Biz prebiyotikleri büyük ölçüde günlük tükettiğimiz pırasa, enginar, patlıcan, bazı baklagiller gibi lifli yiyeceklerden alırız. Bunların büyük kısmı karbonhidratlardır.

Prebiyotikler, bağırsak faaliyetlerinin düzenlenmesinde etkin rol oynarlar. Buna bağlı olarak kolesterolün düşmesinde, bağırsak kanseri riskinin azalmasında, bağışıklık sisteminin güçlenmesine ve daha birçok sağlık probleminin aşılmasında prebiyotiklerin önemli olduğu bilinmektedir.

Marketlerde sıklıkla rastladığımız probiyotik-prebiyotik ürünler fonsiyonel gıda ürünleridir. Yani günlük ihtiyacımız olan bir besini yeteri kadar alamadığımızı düşündüğümüzde takviye amaçlı tükettiğimiz ürünlerdendir. Probiyotik ürünler ince bağırsaklarda mikrobiyal dengeyi korumayı hedeflerken, prebiyotik ürünler kalınbağırsakların düzenli çalışmasını sağlamayı hedeflemektedirler.

Eyvah! Çocuğum bugün fast-food yedi!

“Fast-Food” terimini biz ayak üstü yediğimiz yiyecekler veya aralarda tükettiğimiz abur-cubur yiyecekler için kullanırız genelde. Bu tür yiyecekler özellikle yağ ve şeker açısından zengin, besleyici öğeler açısından da oldukça zayıftırlar. Düzenli olarak tüketildiğinde obeziteden kalp hastalığına kadar birçok hastalığa neden olurlar.

Biz ebeveynler, çocuklarımız bu tür yiyecekleri tüketmeyi alışkanlık haline getirdikleri zaman genelde yememeleri için onlara baskı uygular ve bu yiyecekleri üretenleri, satanları, reklamını yapanları, çocuğun arkadaşlarını kısacası çevremizi suçlarız. Aynaya bakmak ya aklımıza ya da işimize gelmez çoğu zaman. Aslında hepimiz “bir parça” suçluyuz. Biz aileler “bir parçadan” biraz daha fazla suçluyuz gerçekte... Ben bunu senelerce okul öncesi çocuklarla, şimdi de üniversite öğrencileri ile çalışma fırsatı bulan bir eğitmen ve bir anne olarak söylemekte hiç tereddüt etmiyorum.

ÖNCE DOĞRU MODEL OLMALIYIZ!
Hep vurguladığım gibi, çocuklarımıza okul öncesi yaşlarda mutlaka doğru beslenme alışkanlıkları kazandırmalıyız. Onları sadece doğru beslemeye çalışmak yerine, doğru beslenme ilkelerini yaşam tarzı olarak benimsemelerini sağlamalıyız. Yapılan araştırmalar üniversite gençliğinin maalesef büyük bölümünün haftada 3-4 kez fast-food tükettiğini göstermiştir. Her şeyden önce biz doğru ve düzenli beslenerek çocuklarımıza doğru model olmalıyız. Evimizde düzenli olarak yemek pişirmeli, yemek saatlerini düzenli hale getirmeli, mümkün olduğunca birlikte sofraya oturup kalkmalıyız. Çocuklarımızı hayatın içine katmalı, süpermarket ve pazar alışverişlerini mümkün olan zamanlarda birlikte yapmalı, mutfakta bizim gözetimimizde yardım etmelerine, sofrayı hazırlayıp toplamalarına izin vermeliyiz. Eve abur-cubur yerine, sağlıklı yiyecekler almalıyız. Bütün bunları kitabımda da (Eğlenceli Beslenme Kitabı/ALFA) örneklerini verdiğim, gerçek yiyeceklerden, yiyecek kutularından ya da kağıt-boyama kalemleri vb. kullanarak hazırlayıp, birlikte yapacağımız aktivitelerle de desteklemeliyiz. Çocuğun sağlıklı beslenmesini takıntı haline getirmemeli, bunun bir süreç olduğunu ve hayatın doğal akışı içine yerleştirilmesi gerektiğini sürekli kendimize hatırlatmalıyız. Takıntılarımız bizi, çevremizi ve çocuğumuzu yormanın yanında çocukta tepkiler oluşmasına neden olur.

PEKİ, ÇOCUKLARIMIZ FAST-FOOD’U HİÇ Mİ TÜKETMEYECEK?
Tabii ki tüketecekler. Unutmayalım ki hepimiz sosyal bir çevrede yaşıyoruz. Ayrıca yasaklar daima cazip kılar. Biz istesek de istemesek de çocuğumuz fast-food tarzı yiyecekleri, şeker, çikolata, gibi ürünleri tüketecekler. Önemli olan bunları düzenli olarak ve sıklıkla tüketmeyi alışkanlık haline getirmemeleri. Öncelikle biz kendimiz ne kadar “fast-food” tüketiyoruz ona bakmalıyız. Restoranda yemek yemek ailemiz için belli zamanlarda yapılan, sosyal bir aktivite olmalı ve çocuğa da bu duygu verilmeli. Ayda 1-2 kere bu tür yerlerde yemek yenilmesinin doğal bir sosyal davranış olduğu imajı yerleştirilmeli çocuğa.

Hızlı yaşıyoruz ama aynı zamanda da planlı olmamız gerekiyor. Akşam işten eve geç dönünce eve telefonla hazır yemek isteme alışkanlığımız varsa, bunu kesinlikle değiştirmeliyiz. Buzdolabımızın kapağına üzerinde “fast food” restoranların telefon numaraları olan magnetler yapıştırdıysak, hepsini çöpe atmalıyız hem de hemen... Ara öğünleri de önceden planlamalıyız. Çocuğa seçenekler sunmalıyız. “Hayır bu öğün yoğurt yiyeceksin” yerine, “Yoğurdunu sade mi yemek istersin, yoksa elma dilimleri ile mi yemek istersin?” diye sormak çok daha doğru olacaktır. Ancak seçeneklerin tamamı sağlıklı olmalı.

ÇOCUKLA PAZARLIK YAPMAMALIYIZ
Hiçbir yiyeceği, özellikle de fast-food veya abur cubur tarzı yiyecekleri pazarlık-ödül konusu yapmamalıyız. Bu çocukta iyi ve kötü yiyecek kavramını oluşturur. “Elmanı yersen sana patates kızartması vereceğim” gibi bir söylem çocukta elmanın ancak bir ödül karşılığında yenecek kadar kötü, patates kızartmasının da ödül olacak kadar iyi bir şey olduğu izlenimini yaratır. Dışarıda yiyeceğimiz zaman sağlıklı tercihler sunan restoranları seçmeliyiz. Örneğin, yağda kızarmış tavuk parçacıkları yerine ızgara tavuk, kızarmış patates yerine fırınlanmış patates veya salata, gazlı içecekler yerine taze sıkılmış meyve suyu veya ayran seçenekleri olan yerleri tercih etmeliyiz. Çocukları oyuncak veren fast food restoranlardan uzak tutmaya çalışmayız. Çizgi film aralarına sıkıştırılmış “fast food” veya abur-cubur yiyeceklerin olduğu reklam kuşaklarını seyretmelerini mümkün olduğunca önlemeliyiz.

Bir kez daha vurgulamak istiyorum, unutmayalım ki hepimiz sosyal bir çevrede yaşıyoruz. Unutmayalım ki yasaklar daima cazip kılar. Yasaklamak veya saklamak yerine küçük yaşlarda doğru beslenme eğitimi ısrarımı tekrar ediyorum. Bunun için de önce biz ebeveynler ve eğitmenlerimiz bu konuda bilimsel gerçeklerle donanmalı ve bu gerçekleri çocuklarımıza çok küçük yaşlarından başlayarak, yavaş yavaş, onları sıkmadan, bunaltmadan, doğru yöntemlerle aşılamalıyız. Nerede ne kadar sıkıp, ne kadar gevşetmek gerektiğini bilmemiz gerekiyor.

Hepsi bir gün yuvadan uçup gidecekler. Uçarken her anlamda yüklerini hafifletmek ve ömür boyu sağlıklı uçabilmelerine yardımcı olmak için doğru beslenme alışkanlıkları koyalım çantalarına...

Bebeğiniz katı yiyecekleri reddediyorsa

Katı yiyeceklere başlandığında genellikle bebekler şu bilinen kuralı izler; şüphedeyse, yediklerini kusar. Katı yiyeceklere yeni başlayanlar doğal olarak yeni tadlara, niteliklere ve katı beslenmenin metoduna değişken bir tavır sergilerler. Bir hafta isterler, diğer bir hafta istemezler. Böyle bir durumda size aşağıdaki önerileri sunuyoruz:

Kaşık olarak parmak ucunuzu kullanın

Bebekler kaşığa nazaran parmakları daha hoş karşılarlar. Bir parça pirinci ya da muz püresini parmaklarınıza koyun ve bunu oradan emmesine izin verin. Bu şekilde rahat yemeyi öğrendikten sonra, bir miktar yiyeceği dilinin ucuna yerleştirin böylece zamanla dilinin ucundaki yiyeceği geriye doğru boğazına atarak yutmayı öğrenebilir. Bazen dilinin tam ortasına yiyeceği yerleştirmek bu prosedürü öğrenmesini teşvik etmeye yardımcı olur.

Plastik kaşık deneyin

Metal kaşıklar soğuk hissi verir ve bebeğinizin öğünlerinde başka bir şeyin dikkatini çekmesini istemiyorsanız bu soğuk metal kaşıkları kulanmayın.

Yemesi için zorlamayın

Bebeğinizi beslemenizdeki amaç, ona yeni tadlar, nitelikli gıdalar ve yeme metodlarını tanıtmaktır. Bu süreçte, bebeğiniz sık sık iki ileri bir geri şeklinde gelişme gösterecektir. Zaman zaman bebeğinizin katı yiyecekleri reddetmesi beklenen birşeydir. Bu olduğu zaman, bırakın ve başka bir gün deneyin. Bebeğiniz hazır olduğunda yiyecektir.
 
Sponsorlar : Yemek Tarifleri | Yemek Tarifi
Copyright © 2013. Bomba Yemek Tarifleri - Tüm Hakları Saklıdır.
Özel tasarım ürünler