Yeni Konular
Bebek ve Çocuk Gelişimi Makaleleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bebek ve Çocuk Gelişimi Makaleleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

TEMEL, İLK 3 YILDA ATILIYOR!

Acıbadem Hastanesi Büyüme ve Ergenlik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Atilla Büyükgebiz ile, çocuğun doğumundan itibaren vücudunda hangi hormonların ne gibi işlevleri olduğunu, ilk 3 yılın önemini ve ergenlik döneminde dikkat edilmesi gereken noktaları konuştuk...


Çocuk-Endoktrin ve Ergenlik Uzmanı Prof. Dr. Atilla Büyükgebiz, aileleri boy kısalığı ve erken ergenliğe girme gibi sorunlar karşısında uyanık davranmaya çağırıyor. Unutmayalım ki, erken teşhis ve tedavi birçok sorunu sorun olmaktan çıkaran en önemli faktör… Ve işte, Büyükgebiz’in çocuk ve ergenlerin sağlığını yakından ilgilendiren önerileri…

- Başkanlığını yaptığınız, Büyüme, Ergenlik ve Endoktrin Merkezi’nden bahseder misiniz?
Çocuk- endokrin bölümü, çocuklardaki hormon hastalıklarıyla ilgili sorunlarla uğraşmak için kurulmuş bir bölüm. Hormonlar, salgı yapan endokrin bezlerden salgılanan ve hayatımızın kaliteli geçmesi için, idamesi için gerekli olan proteinler. Özellikle belirli yaşlarda belirli hormonlar salgılanılıyor. Örneğin; troid hormonu troid bezinden salgılanan bir hormon ve bu hormon çocukluk çağında zeka gelişiminden sorumlu, özellikle ilk 3 yıl beyin gelişimi oluşur ve bu beyin gelişimi için de troid hormonu mutlaka gerekli.


- Bir çocukta troid hormonu eksikse ve yerine konmazsa ne olur?
Troid hormonu eksikse ve yerine konmazsa, bu çocuklarda mutlaka belirli oranda hem zeka hem de fiziksel gelişim eksikliği söz konusu oluyor. Bu nedenle bütün ileri ülkelerde doğumdan hemen sonra topuktan alınan bir damla kanla troid hormonuna bakılıyor, tıpkı fenülketonili hastalığına bakıldığı gibi. Doğumsal hipotiroidi testinin mutlaka yapılması gerekiyor. Çünkü tiroid hormonu eksik olan çocuklar genellikle normal görünümlü çocuklardır ve tedaviye gecikilirse, olumsuz sonuçlar doğabilir. Tiroid hormonu ayrıca büyüme ve gelişmeden de sorumludur. Tiroid hormonu az olan çocuklar kısa boylu, ciltleri kuru, saçları kuru ve zayıf çocuklardır. Tiroid hormonu eksikiğinde halsizlik, tembellik ve uykuya eğilim gözlenir ve guatrla birlikte olabilir.


- Çocukluk çağında önem kazanan diğer hormonlar ve işlevleri neler?
Çocukluk çağında önemli olan hormonlardan bir tanesi de büyüme hormonudur, büyüme hormonu hipofiz bezinden salgılanır ve eksikliğinde çocuklarda değişik derecelerde boy kısalıkları görülür. 0-1 yaş arası 24 cm., 1-2 yaş arası 12 cm., ondan sonra ergenliğe kadar yılda en az 5 cm büyür çocuklar… Eğer 5 cm.’den daha az bir büyüme söz konusuysa mutlaka büyüme geriliği araştırılmalı ve büyüme hormonuna da bakılmalıdır.

Böbrek üstü bezinden salgılnan kortizol hormonu ise enfeksiyonlara dirençte ve strese karşı mücadele etmemizde mutlaka gerekli olan bir hormondur.
Ayrıca, pankreastan salgılanan insülin hormonu var ve o da kan şekerini düşürmeye yarıyor ve insülin hormonu yokluğunda tip1 şeker hastalığı ortaya çıkıyor.
Bütün bu hormonlar bizim hayatımızı normal seyrinde idame ettirebilmemiz için gerekli. Örneğin; 20-25 yaşlarından sonra büyüme hormonu ve böbrek üstü bezinden salgılanan bazı hormonlar azalmaya başlıyor.


- Çocukluk çağında hormonların yanı sıra bir de kemik gelişimi öne çıkıyor?..
Kesinlikle, bu nedenle de hormonların yanı sıra D vitamini de çok önemli. Bebeklere ilk 1 yıl mutlaka D vitamini desteği yapmak gerekiyor. Ve bebeklerin, çocukların güneş ışınlarından yararlanmasını sağlamak ve süt, peynir, yoğurt gibi kalsiyumdan zengin gıdaların alınmasında kemik sağlığı için büyük yarar var. Çünkü kemik sağlığının oluşumu çocukluk çağında başlar ve ortalama 20 yaşına kadar devam eder. Bu yaşa kadar ne kadar sağlam kemik kütlesine sahip olursak, ileri yaşlarda osteoporoz yönünden o kadar rahat ederiz.


- Ya, ergenlik çağına gelindiğinde hangi hormonlar söz konusu?
Ergenlik çağına gelindiğinde ise kızlarda östrojen, erkeklerde testesteron hormonu salgılanmaya başlıyor. Ve bu da kızlarda meme büyümesi, erkeklerde genital bölgede gelişmeyle giden bir süreci başlatıyor. Bu dönemde hem cinsel gelişme tamamlanıyor, hem de kızlarda 15-20 cm, erkeklerde ise 20-25 cm’lik boy artımı gözleniyor.Vücut ağırlığının hemen hemen yüzde 50’si de bu dönemde kazanılıyor. Bu ağırlık artışı kızlarda yağ dokusu erkeklerde ise adele dokusu artışı şeklinde gözleniyor.



- Sanırım, ergenlik dönemi ülkemizde genellikle ihmal edilen bir dönem?

Kesinlikle öyle… Fakat, Merkezi’mizde ergenlikle ilgili sorunlar, boy kısalığı ve büyüme gerilikleri, cinsel gelişim sorunları, tiroid sorunları gibi ergenleri ilgilendiren sorunlarla da ilgileniliyor.. Ergenlik dönemi, kızlarda 10, erkeklerde 12 yaş civarında başlayıp, 18-19 yaşına kadar devam eder. Ergenlikte fiziksel ve cinsel gelişme olur. Adölesan dediğimiz dönem ise 21-22 yaşına kadar sürebilir ve psikolojik gelişmeyi de içine alır.


- Merkezi’nize en çok hangi şikayetle başvuru oluyor?

Bize daha çok, obezite ile başvuruluyor. Obezitenin nedeni düşük olarak hormonal kaynaklıdır. Genellikle yemek yemek ile harcanan kalori arasındaki dengesizlikten kaynaklanır. Fakat, troid hastalıklarında, böbreküstü bezi hastalıklarında, insülinin fazla salgılanmasına bağlı olarak ya da genetik hastalık kaynaklı şişmanlık olabilir. Bunlara dikkat edilerek şişmanlığın kaynağının ne olduğunu ayırt etmek gerekir. Sonra, önemli olan çocuğun kararlı olması ve ailenin de çocuğun diyetine ve hareketli olmasına yardımcı olması gerekir.



- Beslenme ve büyüme ile ilgili sorunların temelinde genellikle hayatın ilk 3 yılındaki yanlışlar ya da eksiklikler söz konusu değil mi?
Evet. Yapılan çalışmalar, hayatımızın ilk 3 yılında beslenmenin, büyümeden sorumlu en önemli faktör olduğunu göstermektedir. Yani, ilk 3 yılda eksik beslenen çocuklarda büyüme ve gelişme geriliği, boy kısalığı daha yoğun olarak görülür. İlk 3 yıldan sonra normal beslenen çocuklarda büyüme ve gelişme geriliği ve boy kısalığı görüyorsak, eğer kronik bir hastalığı yoksa mutlaka hormonal bir neden varlığı için araştırmamız gerekiyor. Bu nedenle, vücut depolarının doldurulması, boyla ilgili gerekli temellerin atılması için normal-sağlıklı beslenme ilk 3 yıl çok önemli. Her anlamda çok önemli bir temel teşkil ediyor.

Ondan sonra 6-7 yaşları vücuttaki yağ oranının artmaya başladığı yaşlar oluyor. Bu dönemlerde yaşıtlarından daha kilolu olan çocukların, ilerde obez olma ihtimali daha fazla oluyor. Yani, okula başlama çağlarında da çocukların kilolarına çok dikkat edilmeli, mutlaka yürüyüş, ip atlama gibi düzenli hareket halinde olmalarına özen gösterilmeli. Hareket, biliyorsunuz, kemik gelişimi için de çok önemli.


- Size yapılan başvurularda boy kısalığı da önemli bir oranı kapsıyor. Boy kısalığının nedeni nedir?
Boy kısalığının birçok nedeni olabilir. Örneğin; büyüme hormonu eksikliği varsa, bunu testlerle tespit ediyoruz. Troid hormonu eksikliği varsa, yine bunu tespit edip tedavi edebiliyoruz. Fakat, aileler bu hormon eksikliği durumlarına bağlı boy kısalığı tespit edilmiş olsa bile, aman çocuğuma hormon mu vereceksiniz, diye korkuyorlar. Oysa, bu korkuları yersiz, vücutta ihtiyaç varsa biz dışarıdan hormon veriyoruz, ihtiyaç yoksa vermiyoruz, zaten bunun için de testler yapıyoruz. Böylece, teşhis ve tedavi sonucu, çocuk boşu boşuna kısa boylu kalmamış oluyor. Ancak bunun mutlaka bir uzman denetiminde ve kontrollü yapılması gerekli.


- Peki, kısalık, hormonal bir nedene bağlı değilse?..
Bazı kronik hastalıklarda da boy kısalığı olabilir. Bazı doğumsal kalp hastalıklarında, romatizma hastalıklarında, bazı ilaç kullanımlarında büyüme hormonu baskılanması olabilir. Sonuçta, bütün dünyada çocukların sağlıklı olabilmesi için belli kriterler var. Örneğin; anne sütü alacak, yeterli beslenecek, aile planlaması uygulanacak, ilk bir yıl içerisinde ağızdan D vitamini verilecek, aşılama tam yapılacak ve çocuklar sağlıklı büyüyecek… Sağlıklı büyüyen çocuk normal çocuktur. Büyüme de bir problem varsa, mutlaka bir sağlık sorunu vardır ve bunun araştırılması gerekir.


- Ergenliğe erken girmek de boyun kısa kalmasında bir etken mi?

Evet, kız çocuklarında ergenliğe önce giriş nedeniyle de boy kısa kalabiliyor. Ergenlik, kızlarda 8 yaşından, erkeklerde 9 yaşından önce olursa, biz buna erken ergenlik diyoruz ve hastalık olarak kabul ediyoruz. Çünkü bu çocukların boyları önce yaşıtlarından uzun olur, fakat sonra boyları kısa kalır. Ve bu tür kız çocukları erken adet görürler. Bunları durdurmak için de erken teşhis ve tedavi gerekir. Ayrıca, ergenlik normal zamanda başlayabilir ama adet erken görülebilir. Normalde meme gelişimi ile adet arasındaki dönemde hızlı boy artışı olur, adetten sonra boy artışı azalır. Meme gelişimi ile adet arası kısa olan çocuklarda da boy kısalığı saptanır. Ailelerin uyanık davranması gerekir.


- Sonuçta, sadece bebeklik ve çocukluk döneminde değil, ergenlik döneminde de çocukların kontrol altında olması gerekiyor…

Evet, ergenlik dönemindeki çocukların da mutlaka kontrol altında olmalarında fayda var. Çünkü, örneğin boy kısalığı ne kadar erken bize başvurulur ve sorun tespit edilirse, çocuğun bu sorunu da o kadar erken yanıt bulur. Yine, örneğin, bu dönemde bazı troid hastalıkları ortaya çıkar guatrla birlikte, sonra kansızlık ortaya çıkabilir, ortopedik bozukluklar olabilir, obezite, aşırı tüylenme, erken ergenlik gibi şikayetler olabilir, bunların mutlaka tedavi edilmesi gerekir. Yani, bu dönem çok özel bir dönem ve ailelerin çocuklarıyla iletişim halinde olması gereken bir dönem…

ANNEYSENİZ, DENGEYİ BULMAK USTALIK İSTİYOR…

Bütün dünyada araştırmalara ya da tartışmalara bakın, bir çocuğun başına Allah korusun sevimsiz bir durum gelmişse, hemen "Anne nerede hata yaptı acaba?" denir. Ayol yeter, doğurduysak doğurduk, insan bu kadar da iğdiş edilmez ki… Çalışan anne olduğunuz için, çalışmayan anne olduğunuz için, boşanan anne olduğunuz için, boşanmayan anne olduğunuz için, vs.vs. hep suçlanırsınız. Evet, çocuğa sevgiyi de, güveni de, başkalarına saygıyı da, kendini korumayı da büyük ölçüde anne öğretir. Ama babanın, çocuğun içinde bulunduğu ailenin, okulun, sokağın, sistemin, medyanın, yasaların hiç mi sorunluluğu yok? Sonra da "Çocuk annenindir, gerisi boş" dediğimiz zaman kızıp alınıyorsunuz. En önemlisi de; "Çocuğun annesinin çalışan mı, boşanan mı, o yüzden mi?" diye genel geçer sorgulamalarda bulunmaktansa, ebeveynlik becerisinin çok çok kişisel bir ustalık gerektirdiğini hatırlatmak isterim.

BEBEĞİNİZE İLK 2 YIL TELEVİZYON İZLETMEYİN!

Küçük çocukların uzun süreler televizyon seyretmesinin sosyal gelişimleri üzerindeki olumsuz etkileri tartışılırken; şimdi de televizyon ekranları 0-2 yaş bebeklerin dil gelişimleri üzerindeki olumsuzlukları ile gündemde. Pedagog Dr. Melda Alantar’dan “0-2 yaş bebeklerin gelişmesinde televizyonun zararlı etkileri ve dil gelişimi” konusunda bilgi aldık.

Dil gelişimi, doğumla başlayan ve yaşam boyu devam eden bir süreç. Çocuklar dünyaya geldikleri günden itibaren; çevrelerindeki sesleri algılamaya, sesler çıkarmaya ve anadilin temel yapısını kazanmaya başlarlar. Yapılan araştırmalar, 2 yaş öncesinde televizyon izleyen çocukların bilişsel gelişimlerinin olumsuz olarak etkilendiğini, dil gelişimlerinin geciktiğini söylüyor. Bu dönemde aşırı televizyon izleme ile; dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu ve otizm arasında ilişki olduğunu gösteren pek çok araştırma var. Bu nedenle de, Amerikan Pediatri Akademisi, önlem olarak 0-2 yaş arası çocukların televizyon ekranlarından uzak durmalarını öneriyor.

BEBEĞİN DİL GELİŞİMİNİN AŞAMALARI
• Bebek ilk bir ayda ağlama, öksürme, hapşırma gibi doğal sesler çıkarır. 1. ayın sonunda ağlamaları çeşitli durumlara göre farklılaşmaya başlar.

• 2 ve 3. aylarda bebek güler, “k” ve “g” gibi ünsüz ve “a” “e”, “o” gibi ünlü harfleri çıkarmaya başlar.

• 4 ve 6. aylar arasında ünlü ve ünsüz seslerin sayısında artış gözlenir, 6. ayın sonuna doğru ünsüz ile ünlü sesleri birleştirmeye başlar. Örneğin; ba, da, ma gibi.

• 7 ve 10. aylar arasında ma-ma gibi hece tekrarları gözlenir. Bebek yetişkin konuşmasına benzeyen, ancak anlaşılmayan diziler meydana getirir. 11. aydan itibaren anlaşılmayan ses dizileri arasına tek heceli sözcükler yerleştirmeye ve ilk anlamlı sözcükleri telaffuz etmeye başlar.

• 12 ve 18. sekiz aylar arasında sözcükleri amaçlı olarak kullanır. 3 ila 50 sözcükten oluşan sözcük dağarcığı vardır. Nesneleri ve vücut bölümlerini gösterir.

• 18 ve 24. aylar arasında basit yönergeleri yerine getirir, nesneleri ve resimleri isimlendirir. Sözcük dağarcığı 50-70 sözcük içerir.

• 2 yaş çocuğun yürümeye, konuşmaya, benliğini fark etmeye başladığı dönemdir; bildiği 70 veya daha fazla sözcüğü kullanır, 2 sözcükten oluşan basit cümleler kurar. 2 yaş sorgu çağıdır; nasıl ve niçin sorularını ısrarla sorar.


DİL GELİŞİMİNİ DESTEKLEMEK İÇİN
• Bebeğinizin gözlerinin içine bakarak ve gülümseyerek onunla konuşun. Onu ismi ile çağırın.

• Yatağının üzerine bebeğin göz teması kurabileceği, renkli, farklı sesler çıkaran hareketli oyuncaklar asın. Seslere yönelmesi, hareketleri izlemesi için yönlendirin. 4. aydan sonra oyuncağa uzanması ve dokunması için destekleyin.

• 3-4. aydan itibaren bebeğinizi kucağınıza alarak ayna karşısına geçin. Ona ismi ile seslenin, çıkardığı sesleri tekrar edin.

• Bebeğinizi olabildiğince çok aile görüşmelerine dahil edin. Konuşmaları dinleyerek çok sayıda kelime öğrenir.


• 12. aydan itibaren çocuğunuzun eline orta büyüklükte kırılmayan ayna vererek; “Bak benim burnum burada, senin burnun nerede?” şeklinde oyunlar oynayın.

• Resimli kitaplar okuyun. Sayfaları çevirmesi için fırsat yaratın. Okuduğunuz hikayeler hakkında basit sorular sorun. Resim göstererek “Bu ne?” diye sorun.

• Masal, çocuk şarkıları, ninni, klasik müzik dinletin.

• Radyonuzu açın ve programları değiştirin. Müzik ve haberler bebeğinizin değişik tonlu sesler duymasını sağlayacak, duyduklarına tepki verecektir.

• Çocuğunuzla bebeksi konuşmak yerine, onunla doğal şekilde konuşmaya özen gösterin.

• Çıkardığı sesleri taklit edin. Bebeğinizin söylediği “ba ba”, “de de” gibi sesleri içeren cümleler kurun; “Ba-ba seni seviyor”, “De-de geldi” gibi.

• Altını değiştirirken yumuşak sesle şarkılar söyleyin. Günlük hayatınızda neler yaptığınız, hayatınızdaki kişiler ve ev hayvanları gibi konularda şarkılar söylemeyi deneyebilirsiniz.

• 1 yaşından itibaren bebeğinize çevresini keşfetmesi için fırsat tanıyın.

• Etrafındaki insanlara, çocuklara tepki göstermesi için onu cesaretlendirin; gülümsemek, el sallamak gibi. Oyun alanlarında, yaşıtlarıyla zaman geçireceği ortamlarda bulunmasını sağlayın.

• 1,5 yaşından itibaren bebeğinize resim kağıdı ve boyalar vererek resim yapması için destekleyin.

• Bebeğinizi 18 aylıktan itibaren müzik eşliğinde dans etmesi için teşvik edin. Hızlı müzikle hızlı dans ederek “hızlı” sözcüğünü; dingin müzikle yavaş hareket ederek “yavaş” sözcüğünü öğrenmesini sağlayın.

• 2 yaşından itibaren bebekler gözledikleri olayları taklit etmeye başlarlar. Bu dönemde çocuğunuzla birlikte günlük yaşantıyla ilgili oyunlar oynayabilirsiniz. Örneğin; bebeği yıkama, uyutma, yemek yedirme gibi.

• Çocuğunuzun dil gelişimi konusundaki endişelerinizi uzmanlarla paylaşmaktan kaçınmayın.

Çocuğunuzun zekası hangisi?OYNADIĞI OYUN, MESLEĞİNİN HABERCİSİ

Doğru meslek seçimi nasıl yapılır? Anne-baba çocuğun mesleki seçimini etkiler mi? Çocuğu tanımak ve yeteneklerini görmek için nasıl bir yol izlemek gerekir? Genetik mirasımız mesleğimize etki eder mi? Tüm bu soruların cevabını Danışman Psikolog Ayşen Özagar verdi.

“Çocuklar hangi dili konuşur?” diye merak ediyorsanız söyleyelim; “Çocuklar oyun dilini konuşur ve onları tanımak için bu dili iyi bilmek gerekir.” İşte o dili bilen ve çocukların yeteneklerinden zekalarına hatta genetik miraslarına kadar profilini ortaya çıkaran Ayşen Özagar ile ilginizi çekeceğini düşündüğüm bir sohbet.

- Zeka ve meslek seçimi üzerine çalışmaya nasıl karar verdiniz?
Daha çok aile terapisi üzerine, ayrıca EMDR dediğimiz bir travma terapisi üzerine çalıştım. Birlikte çalıştığımız Ethem Kocabaş ise Türkiye’de doğumdan 7 yaşa kadarki dönemde zekanın merak alanlarının, zihinsel süreçlerin gelişimini araştırıyor. Bizim esas hareket noktamız bu oldu.

FARKLI OYUNCAKLAR SUNUN
- Zeka ile yetenek alanları ve meslek seçimi arasındaki bağı açabilir misiniz?
Türkiye’de kimse yetenekli olduğu ya da gerçekten kapasitesi olduğu alanda çalışmıyor. Bu eşleşmeye gerek şartlar gerekse sistem izin vermiyor. Artı böyle bir bilinç ve farkındalığımız yok. İnsanın yetenekli olduğu, meraklı olduğu işi yapması, mutlu bireylerin yetişmesi için çok önemli. Çocukların 0-7 yaş arası sahip oldukları potansiyel zekaya (genetik zeka) bağlı olarak merak alanlarının gelişmesi söz konusu. Yani karakteristik özelliklerinin gelişimi söz konusu. Bunu da ailelerini ve çevrelerindeki en yakın kişileri modelleyerek yapıyorlar. Dolayısıyla biz aile ve çocuğu gözleyip belli analizler yaparak, çocuğun anne babasında ne olduğunu ve çocuğun neyi modellediğini ortaya çıkarabiliyoruz. Bu çıkardığımız sonuçlarla anne babalara bilgi veriyoruz. Diyoruz ki; “Bakın bu çocukta böyle bir potansiyel var ve bunları modelliyor. Bu konularda önünü açabilirseniz ve destekleyebilirseniz avantajlı olur. Bunun bir önceki etabı da çocukların 0-2 yaş arası zekasal oluşumlarının incelenmesi. O dönemlerde de; onlara birtakım oyuncaklar sunun, diyoruz. Çünkü her oyuncak farklı bir zeka yapısına hizmet eder. Örneğin; top bedensel zekaya hizmet eder, legolar daha farklı bir zekaya hizmet ederler, müzik aletleri küçük farklı zekalara hizmet ederler.

- Peki bu önerilerinizi yanlış değerlendiren anne babalar oluyor mu?
Evet, bu bazen yanlış anlaşılıyor. “Belli bir oyuncağı empoze edersek, acaba o zekası gelişir mi?” Böyle birşey mümkün değil. Çocukta ne varsa, çocuk onun üzerine birşeyler koyuyor.

- Zaten çocuk oyuncağını kendi seçiyor...
Evet kendi seçiyor. Zaten doğru olan da bu; bizim empoze etmemiz değil, bizim çocuğa seçenek sunmamız... Çocuk seçeneklerden hangisinden keyif alıyorsa onu seçiyor. Keyif aldığı demek, yapabildiği ve başarabildiği demek. Böyle bir ilişki var.

- 7 yaştan sonrası çok mu geç?
Hayır değil! 7 yaşa kadar belli bir oluşum zaten gerçekleşiyor. Ülkemizde çocukların çok erken yaşta mesleki kararlar vermeleri gerekiyor. Yani daha lisede, ortaokulda belli dersleri seçip, belli dersleri almamaları söz konusu... Üniversite sınavına girdikleri dönem bile mesleki karar vermek için çok erken bir dönem. Bizim yaptığımız analizlerle, insan odaklı mı, yer odaklı mı, dışa dönük insanlar mı, sezgisel mi yoksa mantıksal mı düşünüyorlar, bunları bilinç altına yönelttiğimiz birtakım sorularla ortaya çıkarıp, önündeki seçenekleri sunuyoruz.

AMAÇ SÜPER BEBEK DEĞİL!
- Ya, “Nörobaby Gelişim Programı” nasıl bir çalışma ve ne gibi faydaları var?

Bebek daha doğmadan yani anne karnındayken iletişime başlıyor, algıları gelişiyor. Doğumdan 2 yaşına kadarki dönem, beynimizde, nöronların “snaps bağlantıları” dediğimiz bağlantıların oluşması için çok önemli. Dolayısıyla bu dönemi boş geçirmemek lazım. Özellikle doğumdan sonra bebeğe 5 duyusunu kapsayan uyaranları sağlamak lazım.

- Oyun grubu gibi mi?
Evet, ama bir kere oyun grubu kadar “Bırakalım çocuk bir şeyler yapsın, biz gözlemleyelim!” değil. Çocuğa bu duyularını harekete geçirecek bir takım şeyler sunmak gerek. Bunun için oyuncaklara bile gerek yok. Kendi oluşturabileceğimiz malzemelerle ve belli alanları çalıştıran oyunlarla, egzersizlerle çocukla vakit geçirmek gerekiyor. Bebek olduğu için bu vakit çok uzun olamıyor. Çünkü bebekler belli bir konsantrasyon süresine sahip. Ailelere gösterdiğimiz egzersizleri onlar bir ay boyunca evde 5 ila 10 dakika bebekle çalışıyorlar. Ama bu egzersizlerle “süper bebekler” amaçlanmıyor. Sadece çocuğun normal gelişimini destekliyoruz, yani varolan potansiyelini ortaya çıkarıyoruz.

- 5 duyuyu kapsayan bu çalışmalar bebekten bebeğe değişiyor mu?
Bunlar tamamen fiziksel gelişimle ilgili egzersizler olduğu için farklı sunum olmuyor. Her bebek bu dönemi aynı geçirir. Mesela 5 aylık bir çocuk ilk kez elinin farkına varıyor. Elini kapatıp açmanın, bir şeyi tutmanın, bir şeyi avuçlamanın farkına varıyor. 5 aylık bebekle çalışırken buna yönelik egzersizler yapıyoruz. Bunu 5 aylıkken gerçekleştiğinde bir üst kademeye daha rahat geçiyor. Ama kendi haline de bıraksanız aslında bebekler belli aşamaları normal olarak geçiriyorlar; eğer çocukta fiziksel, patolojik bir sorun yoksa... Kimi bebekler göz hareketlerine yatkın oluyor, bazı bebekler fiziksel hareketlerde ileri gidiyorlar. Bunu gözlemleyip aileye haber vermek ileride o çocuğun hangi alanlarda daha başarılı olabileceği konusunda ipucu veriyor.

- Ayrıca ailelerin çocuklarını tanımasına da yönelik bir çalışma değil mi?
Kesinlikle. Bir şeyleri sistematize ettiğimiz zaman anne ve babaların çocukla geçirmeleri gereken vakitleri de planlamış oluyoruz.

ÇOCUĞUN KAFASINI KARIŞTIRMAYIN
- Çocuğun yeteneklerinde genetik miras ne kadar etkili?

Her insan yaklaşık 10 jenerasyonluk bir genetik mirası taşır. Yani eğer bizim resme yeteneğimiz varsa, anne-babamızın olmayabilir. Ama bizim 10 jenerasyon gerimizde bu yeteneği taşıyan biri olabilir. Bu nedenle bizim sahip olduğumuz her şey birebir anne babamıza bakarak ölçebileceğimiz şeyler değil. Yani bizim genetik bir mirasımız var. Bunun dışında artık kabul ediliyor ki, tek bir zeka yok, bir çok zeka var; müzik zekası, matematik zeka, boyutsal zeka... Bizim genetik olarak sahip olduğumuz bu zeka modelleri var. Örneğin, evde koleksiyon yapan biri varsa, evde boyama ya da biblolara çok ilgili biri varsa, çocuk bu edinimleri bir şekilde sağlıyor. Eğer kendi zeka potansiyeli ile bu modellemeler uyuşuyorsa, o çocuk o alanda çok ciddi bir şekilde ilerliyor. Uyuşmaması da, zaman boşa harcanıyor ya da bunlar zararlı demek değil. Çocuk bu zenginliği alıyor. Önemli olan bu çocuğa ne kadar çok şey sunup, o eşleşmeyi yakalamak.

- Çok seçenek sunmak çocuğun kafasını karıştırmaz mı?
Evet, bu da yanlış anlaşılan bir konu. Anne babalar çocuklarını alıp, proje çocuklar gibi, pazartesi bale, salı şu, çarşamba bu gibi planlar yapıyorlar. Bu değil! Amaç, “Aman benim çocuğum neye yetenekliyse ben onu keşfedeyim” olabilir. Ancak çocuğun kafasını karıştırmak da doğru değil. Bazı şeyleri belli sürelere yayarak çocuğa sunmak, konuya konsantre olmasını sağlamak çok daha önemli. Örneğin; oyuncak sunarak evet, ama 100 oyuncak da değil. Siz 10 tane değişik ilgi alanlarına hitap eden oyuncakla da bir yelpaze yaratabilirsiniz. Hem baleye hem de jimnastiğe göndereyim, diyorsanız aynı alanı desteklemiş oluyorsunuz. Bunlardan birini seçip bir süre gitmeniz lazım. Çok kafa karıştırmadan aktivite sunalım, fırsatlar sunalım ama bunu çocuk sokakta ya da bahçede oynayarak da yapabilir. Zaten çocuklar okulda çok yıpranıyorlar, okul dışındaki vakitleri de bu şekilde doldurarak çocukları bir robot gibi yaşatıyoruz. Bu da çok erken bir bıkkınlık yaratıyor. İleride hiçbir şey yapmak istemeyen çocuklar çıkıyor karşımıza.

- Aileler “proje çocuk” yetiştirip, birçok aktivitenin içine sokuyorlar. Ama 3-4 sene sonra çocuk bu alanlardan birini meslek olarak seçmeye kalktığında buna karşı çıkıyorlar. Bununla ilgili sorunlarla karşılaşıyor musunuz?
Öncelikle kendi analizlerimizde ortaya çıkan profili sunduğumuzda bunu kabul eden aileler var, etmeyenler var. Üniversite seçimleri sırasında, “Çocuğum mühendisliği seçsin. Ona göre bir analiz yapın” diye önceden pazarlık etmeye kalkan aileler var. Ama çıkan profilde biz diyoruz ki, “Bu çocuk mühendisliğe bizce pek uygun değil.” Zaten çocuk kendisi de istemiyor. Bizim yapabildiğimiz, aileyi çocuğun yatkın olduğu konular hakkında bilgilendirmek. Ama aile bu çalışmaları ne şekilde davranışlarına yansıtır, bilinmez. Bilgiyi verdiğimizde çoğu aile; “Demek ki biz bu konuda yanılmışız” diyor. Ama eskisi kadar “Doktor, mühendis olacaksın. Başka bir şey olamazsın” mantığı da kalmadı. Bugün Türkiye’deki doktor ve mühendislerin durumu 20 sene önceki gibi değil. Aileler de bunun farkında.

- Ama şimdi de farklı meslekler gündemde. Genetik mühendisi olacaksın ya da bilgisayar programcısı olacaksın deniliyor mu çocuklara?
Evet meslek adları değişti ama bir de ciddi bir çeşitlenme var. Bugün dünya şu noktaya gidiyor; çok basit bir şeyi iyi yapan başarılı oluyor. Önemli olan gerçekten sevdiğiniz ve mutlu olduğunuz bir işle uğraşın ve onu iyi yapmaya çalışın.

ERGENLE DEĞİL, ANNE-BABAYLA ÇALIŞIYORUZ
- Bir yandan çocukları doğru mesleklere yönlendirmaya çalışırken, öte yandan ergeni ve aileyi ortak bir noktada buluşturmak zor olmuyor mu?

Ergenlik zaten başlı başına bir dönem. Ergenlikle ilgili bizim iki tarz çalışmamız var. Biri, anne-baba danışmanlığı dediğimiz konunun altında ergenlerle çatışmaların çözümüne yönelik bir danışmanlık veriyoruz. Burada ergenle değil, ergenin anne-babası ile çalışıyoruz. Ergenlik dönemini anlatıyoruz, çıkabilecek sorunlar ve çözüm yollarıyla ilgili bilgi veriyoruz.

- İkinci aşama nedir?
İkinci kısım ise; meslek seçimi aşaması. Öncelikle analizimizle çocuğun merak alanı profilini çıkarmış oluyoruz. Anne baba da burada olursa çok daha iyi oluyor, onları da analiz edersek diyoruz ki, “Şunları şunları babadan modellemişsiniz bunları da anneden.” Elimize bu bilgiler geldikten sonra kimseye spesifik olarak bir meslek adı vermiyoruz, grup olarak bilgi veriyoruz. Örneğin; siz insan odaklı bir insansınız, bilgi sizin için çok önemli, iç sesli bir insansınız yani başkalarının ne söylediğinden çok kendi bildiğinizi yapıyorsunuz, inisiyatif kullanabiliyorsunuz, sezgisel bir insansınız yani; sadece mantık yürütmüyorsunuz, bazen sezgilerinize de önem veriyorsunuz, muhakeme yapabiliyorsunuz gibi... Buradan diyoruz ki, “Siz doktor olabilirsiniz.” Çünkü doktor insanlarla ilişkilidir, doktor için bilgi çok önemlidir, sezgisel olmak önemlidir, bütün bunlar bu mesleğe uyabiliyor. Ama cerrah olmaksa; “Bir dakika!” diyoruz. Çünkü sizin nesneyle çok alakanız yok. Bir şeyleri tutmak, dokunmak bunlarla ilgili. Cerrahlık farklı bir el becerisi gerektirir gibi...

- Çok kritik bir konu...
Kesinlikle, mesela ben bir okuldan duyum aldım. Böyle bir analiz yapılmış. Nasıl bir analiz olduğunu bilmiyorum. Bir çocuk geldi ve “Benim okulda mücevher tasarımcısı olacağım çıktı” dedi. Böyle bir şey yok! Böyle birşey çıkaramazsınız, mümkün değil ama diyebilirsiniz ki; “Senin nesnelerle ilişkin kuvvetli dolayısıyla sen birtakım materyal tasarımları yapabilirsin. Ama bunun yanında şunları şunları da yapabilirsin. Yani gruplara ayırıp grupsal seçenekler vermek lazım.

- Çocuğa tek bir seçenek sunmak da sağlıklı değil o halde?
Evet. Tek bir seçeneğe indirmek itici olabilir. Belki mücevher tasarımı onun için hiç çekici değil. Ama nesneyle yapılacak başka bir meslek, belki arkeoloji çok önemli. Bazı insanlar özgür ruhludur. Sabit yerlerde duramazlar, mekanlar çok önemlidir. Böyle bir profil çıktığında dersiniz ki, arkeoloji de senin için bir seçenek olabilir. Bir sürü şey söylenebilir; ama bunları gruplayıp sunmak lazım, tek bir seçenek asla olmamalı.

Röportaj: Yasemin Yılmaz

 
Sponsorlar : Yemek Tarifleri | Yemek Tarifi
Copyright © 2013. Bomba Yemek Tarifleri - Tüm Hakları Saklıdır.
Özel tasarım ürünler