Yeni Konular
Beslenme Sorunları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Beslenme Sorunları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

KABIZLIK NEDEN OLUR, ÇÖZÜMÜ NEDİR?

Bebeğin dışkısının çok kuru olduğu ve zorlanarak dışkı yapabildiği durumlardır. Kabızlık probleminden bahsedebilmemiz için bebeğin 3 günü geçen bir sürede kendi başına dışkısını yapamamış olması gerekir.

--------------------------------------------------------------------------------

Böyle durumlarda doktorla görüşmekte fayda vardır.
Neden olur?
En sık rastlanılan neden bebeğin, lif bakımından zengin olmayan gıdalarla beslenmesidir.
Çözümü nedir?
Bebeğe bol su ve sıvı gıdalar tükettirilmelidir. Özellikle kayısı, erik,üzüm,armut gibi meyveler rahat dışkılamayı sağladığı için kabızlık problemine karşı verilebilecek meyvelerdir. Bebeğe anne sütü veriliyorsa; emzirmeye sık sık devam edilmelidir. Bebeğin beslenmesinde mutlaka tahıl içeren ürünler verilmelidir. Tahıllar doğal lifler sayesinde bebeğin barsak hareketlerini hızlandırır ve rahat dışkılamaya yardımcı olur.

Bebeklerde Beslenme Bozuklukları

ENFEKSİYONLARA BAĞLI BÜYÜME BOZUKLUĞU

Gelişim bozukluğu görülen bebeklerin önemli bir bölümünde sorun mide- bağırsak sistemi ile kulak ve üst solunum yolu enfeksiyonlarından kaynaklanır.
En sık görülen gelişim bozukluğunda akut ishal geçiren bebeklerde ishalden sonra doğru beslenmeye geçilememesinden dolayı süte tahammülsüzlük gelişir. İshal bir türlü kesilmez ve çocuğun gelişimi düzensizdir.
Enfeksiyon iştahın azalmasına ve yetersiz kalori alımına , ayrıca ateşin yükselmesine yol açar ve vücudun enerji tüketimini artırır.Böylece büyüme duraklar.

UYGUN OLMAYAN KOŞULLAR

Toplumsal ve ekonomik koşullar yaşamı önemli ölçüde ekiler.Sağlık koşullarının yeterli olmaması , sevgi yoksunluğu gibi sebeplerde bebeğin gelişimini olumsuz etkiler.

METABOLİZMA BOZUKLUKLARI

Metabolizma , canlılarda hücre düzeyinde ortaya çıkan ve canlının gelişip sağlıklı kalabilmesi için gerekli olan kimyasal reaksiyonların tümüdür. Bu reaksiyon zincirinin bir halkasının eksik olması , canlının belirli bir protein ya da şekeri kullanamamasına yol açar , bu durumda gelişmeyi engeller.

BESİNLERE KARŞI TAHAMMÜLSÜZLÜK

Besinlere karşı tahammülsüzlük çok çeşitli sebeplere dayanır. Bu durum çeşitli besinlerin sindirilmesi için gereken enzimlerin doğuştan eksik olmasına bağlı olarak gelişir ve bu besinlerin emilimindeki bozukluklarla sonlanan ishallere yol açar. Besinlerin bağırsaktan emilimini engelleyen hastalıklar bebeğin normal kilo almasını ve uzamasını engeller.Bu hastalıklar arasında glütene tahammülsüzlük yani çölyak,süt proteinlerine karşı tahammülsüzlük ,ve yağ emiliminin bozulduğu kistik fibröz sayılabilir.

Yetersiz Beslenme

Bu gelişim kusuru genellikle bebeğin vücut ağırlığı ile ilgilidir. Bebek emzirildiği halde sütünün yetersizliğinin farkına varmayan , mamayla beslenen ve seyreltik , değeri düşük mamalarla besleyen annelerin bebeklerinde görülür.Bebek ağlar. Huzursuzdur.Gelişigüzel aralarla beslenir.Aldığı besin az olmadığı halde verilen mamayı ağzına aldığında hemen atar.Bu yüzden yetersiz beslenir.BU durum bebeğin beslenme sırasında düzgün tutulması ve kısa aralarla az miktarda besin verilerek önlenebilir.

Dengesiz Beslenme

Bebeğe protein değeri yüksek olmayan , bebeğin enerji ihtiyacını karşılamayan unlu mamalar verilirse miktar yeterlide olsa beslenme bozukluğu gelişir.Bebek oldukça şişman olmasına karşın enfeksiyonlara karşı dirençsizdir.Karaciğer işlev bozuklukları olabilir.Böyle beslenmeye devam edilirse durum daha kötüleşir

Çocuklarda İştahsızlık

Hazırlayan: Psikolog Yüksel Demirer

İştah, bir yemeğin zevkle, neşeyle ve arzu edilerek yenmesidir. Lokmayı uzun süre ağzında çeviren, çiğnemek için zaman kazanmaya çalışan, tabağındaki yemeği bir türlü bitiremeyen bir çocuk karşısında önce aklımıza fiziksel bir rahatsızlığın var olup olmadığı gelmelidir. Örneğin; yüksek ateş, kulak ağrısı, boğaz ağrısı, nefes almayı güçleştiren nezle-grip gibi üst solunum yolları enfeksiyonları gibi bir rahatsızlık çocuğun sofrada nazlanmasına neden olur. Böyle durumlarda doktor kontrolünden geçirilen çocuğa, önerilen biçimde yiyecek verirken çocuğun isteklerini de dikkate almak en uygun yoldur. Hastalık sırasında çocuğu yemek yemeye zorlamanın hiçbir yararı yoktur. İştahla ilgili olarak ebeveynlerin bilmeleri gereken en önemli şey çocukların bireysel farklılıklar gösterdikleridir. Bu nedenle de başka çocuklara bakarak, onların yemek yeme davranışı ile kendi çocuğunuzun yemek yemesini kıyaslamak, çocuğunuzun daha az yediğini düşünmenize neden olabilir.

Neler Yapılabilir?

Bazı çocukların iştahlı bazı çocukların iştahsız olmaları pek çok nedene bağlı olabilir. Çocuğu iştahlı ya da iştahsız yapan faktörlerin başında onların iç dünyalarında yaşadıkları büyük önem taşır. Çocuğun bilinçaltına yerleşmiş bir endişe, üzüntü, nefret veya kıskançlık gibi bir duygu onun iştahını kesebilir. Bu nedenle iştahsız bir çocuk için öncelikle organik bir rahatsızlığının olup olmadığı araştırılırken diğer yandan ruhsal çatışmalarının olup olmadığı, duygusal bir sorunun bulunup bulunmadığı da araştırılmalıdır. Bu arada çocukların iyi gıda alamadıkları için problemli olabileceklerinin yanısıra problemli oldukları için de iştahsız olabilecekleri düşünülmelidir.

İştahsız çocuk karşısında neler yapılabilir?

· Herşeyden önce çocuğa sofrada yemek yemesi için zor kullanılmamalıdır. Her çocuğun kendine özgü yemek yeme kapasitesi olduğundan çocuk daha fazlasını yiyemez. Çocuğun yemesi konusunda ısrarcı olunduğunda çocuk kendisine fazla gelen gıdayı çıkartılabilir.

· Her çocuğun büyüme oranıyla ilgili olarak yemek yeme miktarı vardır. Örneğin, yıllar ilerledikçe başlangıçta alınan yiyecek miktarı azalabilir. Erinlik ve ergenlik döneminde ise iştah yeniden artabilir.

· Yemek zamanından önce çocuğa verilen şekerlemeler, çikolatalar, cips vb abur cubur gıdalar da iştahı engelleyebilir. Ancak, çocuk acıktığında yemek zamanını beklemeden ona yemeğini vermek gerekir. Acıkan çocuğa ısrarla yemek zamanını bekletmek onun iştahının kaçmasına neden olabilir. Henüz yemeği hazır olmamış çocuğa, alması gereken gıdalardan bir miktar verilerek iştahının kaçmamasına yardımcı olunabilir.

· Sofrada çocuğu olabildiğince kendi haline bırakmak ve kendisinin yemek yemesine olanak tanımak, evi kirletmemesi ve çeşitli kurallara uyması yönünde onu zorlamamak çocuğun yemek davranışına karşı daha olumlu tutum geliştirmesini kolaylaştırabilir. Bazen iştahsızlığın altında, çocuğun yemek yeme karşısında yaşadığı zorlamalar ve baskılar geliyor olabilir ve bu müdahaleler nedeniyle çocuk yeme isteğinden uzaklaşmış olabilir.

· Çocuğun sofrada oyalanması ve yemeğini ağır yemesi karşısında tepki göstermemek en iyisidir. Bu arada çocukla konuşmak, hikayeler anlatmak, şakalar yapmak da onun yemek yemesini zevkli hale getirebilir.

· Küçük çocukların istediği gıdaları ve onların gereksinimleri olan gıdaları bilerek tertiplenen yemek listeleri onları sağlıklı tutacaktır. Çocuğa değişik alternatifler sunmanın yanında alınması gereken gıdaları süsleyerek göze daha hoş hale getirmek, çeşitlendirmek onların istemedikleri gıdalara karşı da olumlu davranmalarına yardımcı olabilir. Amaç çocuğun çok yemek yemesi değil arzu edilen ve onun için gerekli olan gıdaların alınmasıdır.

· Aile bireylerinin birbirleriyle olan ilişkilerinin de çocuğun iştahı üzerinde önemli etkisi vardır. Evde yaşanan gergin bir hava, tartışma ortamı çocukların iştahlarının kesilmesi için yeterli bir neden oluşturabilir. Yine bu bağlamda çocukların, çok sevdiği büyüklerinin üzüntülerinden de etkilendikleri ve iştahlarının kesildiği unutulmamalıdır. Bu nedenle yaşanan sıkıntı ve üzüntüleri çocuğa hissettirmemeye çalışmak önemlidir.

· Bazen çocukluk kıskançlıkları da iştahı olumsuz olarak etkileyebilir. İştahsızlık sorununda bu durumun var olup olmadığı da dikkate alınmalıdır. Bazı çocuklar sürekli olarak dikkati üzerlerine çekmek istediklerinden iştahsızlık onlar için bir kazanç halini alabilir. Diğer yandan küçük bir kardeşin varlığı ve annenin onun beslenmesi ile ilgilenmesi de çocuğun yemek yemeye karşı tavır almasına ve yemeğinin anne tarafından verilmesini istemesine yol açabilir.

· Anneleri ya da babaları tarafından dövülen ve sık azarlanıp eleştirilen çocuklarda da iştahsızlık görülebilir. Çocuk yemek yemeyerek büyüklerini cezalandırmak itiyor olabilir. Yemek yemediğinde anne ya da babasını üzüldüğünü gören çocuk bundan zevk alabilir ve kızdığında ebeveynlerini üzmek için bu yola başvurabilir.
· Yemek sırasında olumsuz, üzücü ve rahatsız edici olaylardan söz etmek, onların yaramazlıklarını ve hoşlanmadığınız yanlarını dile getirmek, eleştirmek, ayıplamak ya da suçlamak çocukların lokmalarını boğazlarına dizebilir. Yemek sırasında rahatsız edici durum ve konuşmalardan kaçınmak gerekmektedir.

· Çocuğun tabağına yiyebileceği kadar yemek koymak, bazen de azar azar yemek koyarak tabaktaki yemeğin her bitişinde çocuğu takdir etmek onun yemek yeme davranışının pekişmesine yardımcı olabilir.

· Çocukların iştahlı olmalarını sağlamada bir yol da onların açık havada zaman geçirmelerini sağlamaktır. Temiz hava ve dışarıda yapılan gezinti ya da oyun çocukların iştahını artırılmasına yardımcı olabilir.

· Çocuğun süt içiyor olması ve süt ile doymuş olması nedeniyle yemek yemeye fazla istekli olmadığı durumlar iştahsızlıkla karıştırılmamalıdır. Bu durumda verilen süt miktarını biraz azaltmak sorunun çözümüne yardımcı olabilir.

· Yemeklerin lezzetli ve iyi pişirilmiş olmalarına özen göstermenin yanında soğuk ve aşrı sıcak olmamalarına da dikkat etmek gerekir.

· Yemek sırasında yemek yeme usul ve kurallarına ilişkin uzun konuşmalar yapmamak,ikazları müşfik ve sempatik bir biçimde yapmak çocuğun yemek yemeye karşı daha olumlu davranmasını sağlayabilir.

BEBEKLERDE SIK GÖRÜLEN SİNDİRİM BOZUKLUKLARI

Annelerin sıkça yaşadığı sorunlardan biri bebeğin sindirim sorunudur. Gaz sancısı, ishal, kusma ve kabızlık gibi sindirim problemleri bazen başka bir hastalığın habercisi olarak kendini gösterebilir. Peki böyle durumlarda nasıl davranmalı ve ne gibi önlemler almalıyız? Bebeklerde sıklıkla görülen sindirim sorunları ile ilgili püf noktaları sizin için araştırdık.

GAZ SANCISI (KOLİK)
Bebeğin gelişiminin doğal bir süreci olarak görülen kolik bir hastalık değildir. Yeni doğmuş bebeklerin yüzde 10-30’unda görülen koliğin nedeni tam olarak açıklanamıyor. Her bebekte ayrı nedenlerden veya bir çok farklı nedenin birleşiminden kaynaklanan koliğin tedavi yöntemleri de aynı şekilde kesin bir sonuç veremeyebiliyor.

Bebek ortalama 2-3 haftalık olduğunda ortaya çıkan kolik 5. ayına kadar sürebiliyor. Nedeni kesin olarak bilinmese de, bebeğin sindirim sisteminin tam olgunlaşmamış olması, artan ba-ğırsak gazları, annenin yediklerinin anne sütü ile bebekte alerji yapması, bebeğin yediği mamaların alerjik olması, emerken çok hava yutması, gazını çıkaramaması kolik oluşumunu destekleyen nedenler olarak sıralanıyor. Hatta bebeğin yaşadıgı korku ve endişelerin de koliği tetikledigini söyleyen uzmanlar bulunuyor.

Kolik ağrısı çeken bebek bacaklarını karnına çeker, karnı gerginleşir, ağlar, yüzü kızarır, yumruklarını sıkar, nefesini tutar ve hareketleri hızlanır. Kolik ağrıları günün belli saatlerinde özellikle akşamlan tekrarlama eğilimindedirler.

Tam olarak bir tedavisi olmasa da kolik bebeğin ağrılarını dindirmek için bazı öneriler işe yarayabilir:

• Bebeği sallama
• Kucaklama
• Şarkı veya ninni söyleme
• Ilık bir banyo
• Karnına ılık havlu koyma
• Bebek yağıyla karnına masaj yapma
• Emzirme

Unutmayın her karın ağrısı kolik değildir. Bebeğinizin dışkısı her zamankinden farklıysa ya da ishalse, ateşi varsa, soğuk terliyorsa, farklı belirtiler de gösteriyorsa doktorunuza başvurmanızda yarar var.

KUSMA VE REFLÜ
Mide içeriğinin sindirim borusuna geri kaçması olarak tanımlanan reflü yetişkinlerde olduğu kadar bebeklerde de sıklıkla görülür. Bebeklerde görülen reflü çoğunlukla fizyolojiktir ve uzmanlar tarafından hastalık olarak tanımlanmaz. Reflülü bebeğin gelişimi normaldir, sağlıklıdır, kilo alır ve beslenmeden dolayı bir huzursuzluk yaşamaz.

Besinler mideye ulaşırken, sindirim borusunun alt ucundaki kaslar gevşeyerek besinlerin içeri girmesine yardımcı olur ve daha sonra kasılarak besinlerin geri çıkmasına engel olur. Bebeklerde bu kapakçık yeterince çalışmadığı için reflü daha sık oluşur. Bebeklerin reflü olmalarının diğer bir nedeni ise, sıvı gıdayla beslenmeleri ve beslenirken yatar pozisyona yakın olmalarıdır.

Bebeğin kapakçık sistemi olgunlaştıkça, katı besinler almaya başladıkça kusma da azalacaktır. Fizyolojik reflü tedavi gerektirmez. İlk 6 ayda geçen reflüler bazı durumlarda 18-24 aylara kadar sürebilir.

HANGİ DURUMLARDA REFLÜ BİR HASTALIKTIR?
Bebek kilo almıyorsa, mide asidi yemek borusu ve akciğerleri tahriş etmişse, reflü bir hastalık olarak kabul edilir. Kusmalar sık ve uzun süre devam eder. Bebek beslenme sonrasında ve yatarken huzursuzluk gösterir, aç olsa da çok az emer ve emmeyi bırakır, yoğun olarak salya akıtır, çok ağlar. Genellikle bu ağlamalara gaz sancısı da eşlik eder. Bu bebeklerde kronik ses kısıklığı, hırıltı, geçmeyen öksürük, kansızık, hatta zatürre oluşabilir.


BUNLAR FAYDALI OLABİLİR!
Reflü olan bebeklere genellikle ilaç tedavisi uygulanmaz. Bu durumda şu yöntemleri uygulamak faydalıdır:

• Anne sütüyle besleme.
• Sık sık ve azar azar besleme.
• Besleme esnasmda ve sonrasında gazını çıkarma.
• Beslerken başının vücuduna göre yüksekte tutulması .

Hazır mamaların içindeki inek sütü proteini bebeklerde alerji ve reflü oluşumunu tetikleyebilir. İşte bu yüzden anne sütü alamayan reflülü bebekler için doktorlar özel mamalar önermektedir. Bütün önlemler alındığı halde reflü azalmıyor ve bebeğin gelişimini ve sağlığını tehdit ediyorsa, cerrahi müdahale önerilebilir.

Bebeğin giysilerinin çok sıkı olması, beslendikten hemen sonra sırt üstü ya da sol yanına doğru yatırmak, fazla karbonhidratlı ve yağlı mamalar da bebekte kusmayı arttırabilir. Fazla besleme, bebeğin mamaya karşı alerji geliştirmesi ya da pütürlü gıdalara karşı bebeğin öğürme refleksi de kusmalara neden olabilir.

Küçük geri çıkarmalar her bebekte sıklıkla görülür ve bebekte su kaybına neden olmadığından önemli değildir. Kusmaları geri çıkarmalardan ayırmak için dikkat etmeniz gereken bazı noktalar da şunlardır: Kustuğu süt sadece yemek borusuna gitmiş ve geri gelmişse çok fazla şekil değiştirmemiştir. Ancak mama mideye girmiş ve oradan geri çıkmışsa şekli ve kokusu değişmiştir.

Kulak ve boğaz enfeksiyonlarının, boğmacanın, besin zehirlenmelerinin de kusmaya neden olduğunu ve idrar yolu enfeksiyonlarının kusma ile başladığını unutmayın! Uzun süren ve başka hastalık belirtileri ile birlikte seyreden kusmalar da bir uzmana başvurmanızda fayda var.

BUNLARA DİKKAT!
* Bebeğiniz bir aylıktan küçük ve bir kereden fazla kusmuşsa
* İshalse
* Kusmuğu kötü kokulu, kahverengi ya da kanlıysa
* Halsizse ve uyandırmakta güçlük çekiyorsanız
* Çok huysuzsa
* Havale geçiriyorsa
* Sıvı gıdaları midesinde tutamıyor ve 12 saatten fazla kusuyorsa
* Kustuktan sonra solunum problemleri yaşıyorsa
* Kısa süre once kafasını bir yere vurduysa yada yaralandıysa
* Ateşi 38.5 derecenin üstündeyse
* Karın ağrısı ve karnında şişlik varsa
* Dehidratasyon belirtileri gösteriyorsa
Bu durumlardan biri ya da birkaçını birlikte yaşadıysa, hemen doktorunuza başvurun.


İSHAL
Yeni doğan bebeğin çok kaka yapması (günde 6-7 kez) kıvamı iyi ise normal kabul edilir. Daha sonra bu sayı günde 2-3’e düşecektir. Anne sütü ile beslenen bebekler daha fazla kaka yaparken, mama ile beslenen bebekler de bu sayı azalır. İshal 0-5 yaş arası çocuklarda sık rastlanan bir sorundur. Kakası her zamankinden daha yumuşak, sulu ve çoktur.

İSHALİN NEDENLERİ
• Bebeğin bazı gıdalara karşı hassasiyet göstermesi
• Fazla meyve suyu, meyve ya da ishal yapıcı bazı besinlerin tüketilmesi
• Bebeğin antibiyotik tedavisi görmesi
• Dengesiz beslenme
• Sağlık kurallanna dikkat edilmemesi
• Yaşadığı enfeksiyonal bir hastalık

Enfeksiyonlar, ishale yol açan nedenlerin başında gelir. İçme ve kullanma suyunun temiz olmaması, hijyenik olmayan koşullar, yemeklerin ve mamaların hazırlanmasında temizlik kurallarına dikkat edilmemesi, bebeğe bakan kişilerin temizlik kurallarına dikkat etmemeleri ishale davetiye çıkaran önemli etkenlerdir.

Bebek sulu, açık yeşil renkte, sümüksü ve kokulu kaka yapıyorsa, ateşi yüksekse ve kusuyorsa, hızlı soluk alıp veriyor, huzursuz veya halsiz görünüyorsa geçirdiği bir hastalıktan dolayı ishaldir. Bu hastalığın tedavi edilmesi ile ishal de ortadan kalkacaktır. Virüs veya bakteri kaynaklı ya da besin zehirlenmesinden dolayı oluşan ishal, hastalığın teşhisi yapılarak gerekli tedavi uygulandıktan sonra düzelir. Tedavi sürecinde bebekte oluşan su kaybı için sıvı alımına dikkat edilmesi, vücudun su-şeker-tuz dengesinin korunmasına dikkat edilmelidir. Bu nedenle doktorunuz su kaybına karşı bir çözelti verecektir.

İSHALE KARŞI ANNE SÜTÜ!
Anne sütü ishalin gelişmesini önleyen en etkili koruma yöntemidir. Anne sütü ile beslenen bebeğin bağırsakta mikroplarla temas riski çok azdır. Anne sütü ayrıca bebeğin bağışıklığını artırır ve uygun bağırsak florasının devamını sağlayan faktörler içerir. Anne sütü ile beslenen bebeklerde genelde ağır ishal görülmez ve anne sütü almaya devam eden ishalli bebekte ağır su kaybı yaşanma olasılığı azdır.


ROTA VİRÜS İSHAL NEDENİ
İshal yapan virüsler içinde rota virüsler ön plandadır. Gelişmekte olan ülkelerde 0-2 yaş arası bebeklerde görülen akut ishallerin en yaygın nedeni bu virüslerdir.

İshal tedavisinde sıvı kaybını önlemek esas alınır. Beslenmenin kesilmemesi ve 2-7 gün içinde iyileşme beklenmektedir. Antibiyotik tedavisi, beklenen süre içinde geçmeyen ishaller için gerekli testlerden sonra uygulanır.

KABIZLIK
Sert, şekilli, zor ve bazen kanlı kaka yapmak olarak tanımlanan kabızlık, kalın bağırsağın sonundaki kasların sertleşerek kakanın normal geçişini önlemesi sonucu oluşur. Kaka bağırsakta ne kadar uzun süre kalırsa, o kadar kurur ve vücuttan atılması zorlaşır. Kaka sert ve kuru olduğu için kalın bağırsağın son kısmından geçerken yırtılma ve çatlaklara neden olur. Bebeklerde ve çocuklarda kasılmalara neden olmasının sebebi de budur. Bu süreçteki acıyı yaşamak istemeyen çocuk kakasını tutar. Bu da kakanın içeride daha çok kurumasına ve büyümesine neden olur. Kabızlık böylece daha da kötüleşir. 3-4 günden fazla süren, kanlı kabızlıkta doktora gidilmelidir.

Mama ile beslenen bebekler anne sütü alan bebeklerden daha sık kabız olur. Yine neden mamaların içeriğindeki inek sütü proteinleridir. Bebek maması seçerken prebiyotik lifli mamalar tercih edilmelidir.

KABIZLIĞIN NEDENLERİ
• Yetersiz ve dengesiz beslenme
• İlaç kullanımı
• Metabolik ve nörolojik bozukluk
• Anne sütü yerine hazır mama kullanımı


Bebeğin bağırsak bölgesine masaj yapmak, katı gıdalara geçmişse posalı yiyecekleri tercih etmek faydalı olur. Muz, patates, pirinç lapası gibi gıdalar yerine posalı meyveler, kaynatılıp ılıtılmış su ile karıştırılan meyve suları bebeğe verilmelidir. 1 yaşına kadar bebeklere inek sütü verilmemesi tavsiye edilir.

Bebeğin sindirim sistemindeki sorunlara karşı en yararlı önlemlerden biri de harekettir. Çocuğu rahatlatan hareketler (sırt üstü yatırarak ayaklarını karnına doğru görürüp getirmek, bisiklet hareketleri vb.) çocuğun bağırsak hareketlerini düzenler ve kakasını daha rahat yapmasına yardımcı olur.

Çocuklarda Kabızlık

Çocuklarda kabızlık sık karşılaşılan bir rahatsızlıktır. En sık görülen şekli, kökeninde psikososyal sorunların yattığı kabul edilen fonksiyonel kabızlıktır. Bağırsak hareketlerinin seyrek ve güçsüz olması ve buna bağlı geçiş yavaşlaması kabızlığa neden olur. İlk aylardan sonra başlar. Dışkı sayısı azalmıştır. Dışkılar serttir. Dışkılama sırasında rahatsızlık, karın ağrıları vardır. İştah azdır. Arada yumuşak dışkı olabilir.
Geçiş yavaşlaması, kalın bağırsakta dışkı sıvısının daha fazla emilmesine ve dışkının sertleşmesine yol açar. Sert dışkı kalın barsağın son kısmından geçerken yırtılmalara ve çatlaklara neden olur. Bunun verdiği ağrı ile çocuk dışkılama hissi duyduğunda kendisini kasarak, dışkının ilerlemesini ve ağrı hissini önlemeye çalışır. Daha çok tutulan dışkı daha çok sertleşir ve bu kısır döngü tekrarlar. Bu dunumda dışkılar büyük çap ve hacme ulaşır. Ancak büyük gayretle çıkarılabilir.

Normal kaka yapma alışkanlığı: Herkes farklıdır. Bir kişi için normal olan diğeri için olmayabilir. Normal kaka yapma alışkanlığı denil*diğinde ortalamalardan bahsedilmektedir. Bir çocuk ne sıklıkla kaka yaparsa yapsın bu esnada canının acımaması gerekir. İlk birkaç ayında bebekler, gün aşırıdan bir günde dört kereye kadar değişen sıklıkta kaka yapabilirler. Anne sütü ile beslenen bebekler genel olarak mama ile beslenenlere oranla daha sık kaka yaparlar, iki yaş civarında, çoğu çocuk gönde bir kez kaka yapmaktadır. Daha büyük yaşlarda sıklık biraz daha azalabilir.
Bir çocuğun kabız olması 2-3 günden daha az sıktıkla kaka yapması ve kakasının sert olması, daha önemlisi bu esnada canının yanması demektir.

Kabızlık nedenleri: Yediklerimiz, bağırsak alışkanlıklarımız üzerinde önemli rol oynasa da, müzmin kabızlık yalnızca kötü beslenme alışkanlığı ile açıklanamaz. Örneğin kabızlık sorunu olan çocuklar pekala olmayanlar kadar çok su içiyor olabilirler. Kabızlık çoğunlukla, kaka yaparken canı yanan bir çocuğun, duyduğu ağrıyı kaka yapmasına bağlamasıyla başlar.

Küçük bebeklerde bez bağlanan bölgede gelişen pişikler anüs etrafında anal fissür adı verilen çatlak ve yırtılmalara yol açabilir. Bu çatlaklar aynen parmaklarınızda oluşan kağıt kesikleri gibidir ve son derece acı verebilirler. Daha büyük çocuklarda çatlaklar, ishal nedeniyle ya da çok sert ve kalın kaka yapmaya bağlı ortaya çıkabilir.
Bebeklerde anne sütünden mamaya ya da mamadan inek sütüne geçişte, daha büyük çocuklarda ise katı gıdalara başlandığında kaka sertleşebilir. Önlemek için ek gıdalara uygun zamanda başlanmalı, yeni gıdalar az miktarda, kontrollü olarak, yavaş yavaş verilmelidir. Ek gıda verilmeye başlandığı dönemlerde kabızlık olduğunda, kabızlığa yol açtığı düşünülen gıda, ilerleyen tarihlerde ve azar azar verilmelidir. Bol sulu ve posalı gıdalar denenebilir. Muz, patates, pirinç lapası, bazı bünyelerde kabızlık yapan besinlerdir.
Tuvalet eğitimi verilmeye başlandığında çocuklar, kakalarını sertleştirecek kadar uzun süreler tutmaya başlayabilirler. Aynı durum, çocuk anaokuluna ya da okula başladığında da görülebilir (temiz olmayan tuvaletler yüzünden, vb).
İshal atağı geçirmiş bir çocuğun vücudu susuz kalmış olabilir. Bağırsak içeriğindeki su ve tuzlar vücut tarafından geri emileceği için kaka daha sert olur. Benzer bir durum ameliyat sonrası dönemlerde de olur.
Ağrının nasıl başladığı çok da önemli değildir. Önemli olan çocuğun sert ya da kalın kaka yapma*sıyla canının yanmasıdır. Çocuklar canlarını acıtan bir şeyi bir daha yapmak istemeyecek kadar akıl*lıdır. Çocuk kaka yapmayla ilgili korku duymaya başladığında müzmin kabızlık döngüsü başlar. Ağrı nedeniyle çocuk kakasını tutmaya çalışır. Tuvalete gittiğinde barsağını tam olarak boşaltmaz. Zaman içinde bağırsak duvarı genişler ve içeriği giderek artar. Bu nedenle kabızlığı olan çocuklar, çok kalın ve sert kaka yapma eğilimindedir. Yine bu çocuklarda kaka, kalın bağırsağın son kısmı olan rektumda uzun süre beklemektedir. Normal bir İnsanda rektumda kaka olması tuvalete gitme ihtiyacı anlamına gelirken, kabız çocuklar rektum*larının kaka ile dolduğunu ancak son anda, artık tutulması mümkün olmayan noktada, ani ağrıyla birlikte algılayabilirler.
Bu sıkışma hissi son derece rahatsız edicidir. Küçük çocuklar bu hisse kapıldıklarında çok huzursuzlaşır, renkleri solar, sessiz bir odaya ya da koltuğun arkasına saklanır veya bir mobilyaya tutunarak parmak ucuna kalkar. Bu davranışlar ağrıya verdikleri yanıttır. Korku nedeniyle kakalarını tutmaktadırlar!

Sonunda, çocuk kalın ve sert de olsa kakasını yapar fakat bu nedenle de canı yanar. Duyduğu ağrı çocuğun kaka yapmaya yönelik korkusunu pekiştirir ve sorun büyüyerek devam eder. Artık ağrı ve korku kısır döngüsü başlamıştır.

Kabızlığın bulguları: Anüs bölgesinde sert ve kalın kaka yapmaya bağlı olarak küçük yırtıklar veya çatlaklar olabilir. Bu çatlak*lar hem çok ağrılıdır hem de kanamaya yol açabilirler. Müzmin kabızlığı olan çocuklar genel olarak çabuk doyan iştahsız çocuklardır.
Yine bu çocuklar, öğünlerde oturup yemek yemektense aralarda abur cubur atıştırma*ya daha eğilimlidir.
Müzmin kabızlığı olan pek çok çocukta karın ağrıları ve krampları sık görülür. Bu çocuklar huzursuzdur ve geçimleri zordur.
Bazı çocuklarda tekrarlayan ataklar halinde bulantı ve kusmalar görülebilir. Ka-bızlığın, midenin normalden daha uzun sürede boşalmasına yol açtığı bilinmektedir.
Mesane (idrar torbası) hemen rektumun önünde yer alır. Genişlemiş ve içi sürekli kaka ile dolu bir rektum mesaneye daha az yer bırakır. Müzmin kabızlığı olan çocukların mesane kapasiteleri azalacağından, bu çocuklar, normalden daha sık idrara gidebilir. Bazılarında ise tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonları, yatak ıslatma, damlatarak idrar yapma veya idrara başlamada güçlük görülebilir.

Tedavi:
Tedavi çok değişik formatlarda uygulanabilirse de esas itibariyle üç temel prensip vardır:
1) Kalın barsağın boşaltılması
2) Kalın bağırsak boşaldıktan sonra düzenli bağırsak alışkanlığının sağlanması
3) Kaka yapmayla ilintili ağrının ortadan kaldırılması
Bu temel prensipler çeşitli yollarla uygulanabilir. Erken dönemde diyet değişiklikleri ile tedavi mümkündür.

Kabızlık müzminleştikten sonra düzenli bağırsak alışkanlığının sağlanması ve korkunun yenilmesi için laksatiflerin (kaka yumuşatıcı) kullanılması gerekir.

1) Kalın barsağın boşaltılması:
Bu amaçla lavman ve fitiller kullanılır. Lavmanların uygulanması ile rektumun içine sıvı verilir. Verilen sıvı hem rektumdaki kakayı yumuşatır hem de rektumda genişlemeye yol açarak çocuğun barsağını hemen boşaltmak için uyarı almasını sağlar. Hemen hemen bütün lavmanlar sudan ve suyun barsağın içinde kalmasını sağlayacak ikinci bir maddeden oluşur. Fitiller ise barsağın aşağı kısmında uyarı yaparak kasılmasını ve içeriğin aşağı doğru itmesini sağlar. Gliserin, Microlax. Libalax gibi ürünler bu amaçla kullanılabilir.
2) Kalın bağırsak boşaldıktan sonra düzenli bağırsak alışkanlığının sağlanması:
Kalın bağırsak boşaldıktan sonra, günde bir ya da iki kez yumuşak kıvamlı kaka yapmayı sağlayacak şekilde kaka yaptırıcı ilaç kullanılabilir. Temelde kaka yaptırıcı bir ilacın etkili olabilmesi için yeterince yüksek dozda kullanılması gereklidir. Yaygın kullanılan ilaçların çoğu bağırsakların içinde yüksek miktarlarda su tutar. Bu sayede kaka yumuşak kalır ve kalın barsağı hızlıca boşaltır. Bu amaçla kullanılabilen ilaçlara örnek olarak laktuloz (Duphalac) şurup verilebilir. Laktuloz bağırsak tarafından emilmeyen ve içinde su tutabilen bir şekerdir. Bağırsak içeriğinde su oranı arttığı için kaka daha yumuşaktır ve bağırsakta daha hızlı biçimde ilerler. Yüksek dozlar ishale yol açabilir.
İlaçların, kakada yüksek miktarlarda su tutarak çalışmaları nedeniyle çok uzun süreler güvenle kullanılmaları mümkündür. Düzenli kullanım nedeniyle bağımlılık geliştiğine dair herhangi bir tıbbi veri bugüne kadar bildirilmemiştir.
Tedavi süresi çocuktan çocuğa değişiklik gösterecektir. Küçük çocukların büyük çocuklara göre daha uzun süreler tedavi edilmesi gerekilir. Beş yaşından büyük çocuklarda birkaç aylık tedavi yeterli olabilirken daha küçük çocuklarda en az altı ay, çoğu kez bir yıllık devamlı tedavi gerekmektedir. Küçük çocuklarda tedavinin daha uzun sürme nedeni, onların neden-sonuç ilişkisini henüz kuramıyor olmalarıdır. Bu nedenle küçükler kaka yapmayla ağrı duymayı ilişkilendirmeyi unutana kadar tedavi edilmelidir.

3) Kaka yapmayla ilintili ağrının ortadan kaldırılması:
Ağrının ortadan kalkmasını sağlayacak anahtar, kakanın yumuşak kalması ve kalın olmamasıdır. Anüs çevresinde çatlakları olan çocuklarda doktorunuzun önereceği tedavi çerçevesinde iyileşme sağlanmalıdır. (Doktorunuz çocuğunuza, ılık suda oturma banyosu önerebilir, anüs bölgesine sürülecek krem verebilir, v.b.)

Çoğu ailede, çocuklar “tuvalette yeterli süre kalma” alışkanlığını edinemezler.
Tuvalet terbiyesini kazanmış çocuklar, kahvaltıdan ve akşam yemeğinden sonra beş ila onar dakika süreyle tuvalette oturmalıdır.
Tuvalette düzenli olarak oturmak, yemeklerden sonra nor*malde oluşan bağırsak kasılmalarından faydalanıl*masını sağlar. Bu doğal kasılmaların ismi "gastrokolik refleks" tir. Bu refleks sayesinde çoğu insan, kahvaltıdan ya da akşam yemeğinden sonra tuvalete gitmek eğilimindedir. Kahvaltı ve akşam yemeğinden sonra tuvalete gitmenin teşvik edilmesi sayesinde, okulda tuvalete gitmek konusunda isteksiz olan çocuklarda da düzenli bağırsak alışkanlığının kazanılması sağlanır.Günlük öğünlerde alınan lif oranının (çiğ meyve ve sebzeler gibi) ve su tüketiminin artırılması da faydalıdır.
Çocuğunuz ilk kez kabız oluyorsa ve kabızlıkla beraber yeşil sarı renkte safralı kusmalar varsa, kabızlık üç günü aşmışsa ve dışkıda kan görüyorsanız mutlaka doktorunuza başvurun.

Yoksa, çocuğum obez mi?

Günümüzde obezite yani şişmanlık çocuklar arasında da çok yaygın. Bu yazımda, çocukların obezitesiyle ilgili olarak, bana çok sorulan konu başlıklarını cevaplandıracağım...

ÇOCUKLARDA YAŞLARA GÖRE KİLO DEĞERLENDİRİLİR Mİ?
Çocukların en temel özelliği verilen bir zaman diliminde hem boy uzunluklarının hem de vücut ağırlıklarının artmasıdır. Bu nedenle her yaş grubunda, normal sınırlar içinde kalabilen boy ve kilo değişkenlikleri kaçınılmazdır. Erişkinler için söz konusu olabilen “yaş grubuna göre ortalama vücut ağırlığı standartları”, çocuklarda verilemez. Yaşa göre boy uzunluğu değerlendirilmelidir. Her iki cinsiyet için de yaşa göre boy standartları vardır. Ancak yaşa göre vücut ağırlığı değerlendirilmemelidir. Boy uzunlukları bu değerlendirmeyi çok etkiler. Aynı cinsten aynı yaşta iki çocuğun kiloları da aynı olduğu durumda, boyu uzun olan zayıf, boyu kısa olan çocuk şişman bile olabilir. Bu nedenle boya göre vücut ağırlığı değerlendirilmelidir.

ÇOCUKLARDA OBEZİTE RİSKLERİ
Çocuklarda obezite gelişmesine zemin hazırlayan bazı risk faktörleri vardır.
1. Anne-babanın obez olması: Özellikle anne-babanın her ikisinin de obez olması durumunda risk daha da yükselir. Bu hem genetik olarak kilo almaya yatkınlık nedeni oluşundan hem de anne-baba ile aynı yaşam koşullarının ve beslenme alışkanlıklarının sürdürülmesinden kaynaklanır

2. TV izleme: Çocukların TV izlemeleri ile obezite gelişme riski arasında belirgin ilişki vardır. Benzer şekilde bilgisayar başında geçirilen saatlerin de katkısı olumsuzdur. TV ve bilgisayar karşısında geçirilen saatler arttıkça obezite riski de artar. Özellikle 8 saat ve daha uzun süre hareketsiz kalan çocukta obezite riski yüksektir. Sedanter yaşam, az aktiviteye neden olduğu gibi, bu aktiviteler sırasında yiyecek tüketme eğilimleri de ihtiyaçlarının üstünde kalori ve besin almalarına neden olur. Ayrıca TV seyretme sırasında besin tüketimini çağrıştıran ve özendiren reklam ve programlar da obezite gelişme riskine katkıda bulunur.
3. Gece az uyuma: Gece 10.5 saat ve günde toplam 12 saatten daha az uyuyan çocuklarda obezite gelişme riskini daha yüksek olduğu bir araştırma sonucudur. Uyku süresinden çok, az uyuyan çocukların daha az aktif çocuklar oldukları ve daha az yoruldukları için az uyudukları yorumu yapılmaktadır. Önemli olan çocuğun aktif ve hareketli olmasıdır. Bu nedenle az uyuyan ama aktif ve hareketli çocukta obezite gelişme riski doğal olarak yüksek değildir. Bu sonuçlar araştırma sonuçları olduğu için değerlidir. Ancak az uyuyan çocukta mutlaka obezite gelişir denilemez. Bu genelleme yanlıştır.
4. İlk yıl içinde hızlı kilo alan çocuklarda da obezite gelişme riski daha yüksektir.

ÇOCUKLARIN DİYETİ NASIL OLMALI?
Çocukluk yaş grubunda obezite ile mücadelede birincil derecede önemli olan konu, obezite gelişmesinin önlenmesidir. Çocukluk yaş grubunda büyüme temel bir süreçtir ve enerji-protein olmak üzere besin gerektiren bir biyolojik fonksiyondur. Bu nedenle çocuklarda diyet özellikle de sınırları belirlenmemiş diyet uygulamaları doğru değildir. Ayrıca yaklaşım, yaş gruplarına göre de değişkenlik gösterir. Örneğin, anne sütü aldığı dönemde gelişen obezitede anne sütünü kesmek gerekmez. İlk iki yıl içinde kilo artış hızının azaltılması amaçlanmalıdır. Diyet uygulanırken de çocuğun büyüme parametreleri (boy-kilo) çok yakından izlenmelidir. Çocuğun her koşulda boyunun uzamaya devam etmesi gerekir. 6 yaşından sonra kilo vermesi de amaçlanabilir. Ancak bu koşulda dahi çocuk kilo kaybederken boyu uzamaya devam etmelidir. Çocuğun kilo kaybının yağ dokusundan olması sağlanmalı, adale kitlesi olumsuz etkilenmemelidir. Her yaş grubunda şişmanlığın tedavisinde başlıca iki yaklaşım vardır. 1. Tüketilen yiyeceklerin kısıtlanması ile alınan enerjinin azaltılması 2. Hareket arttırılarak harcanan enerjinin arttırılması… Çocuğun yaş grubuna ve obezitesinin derecesine bağlı olarak tedavi yaklaşımında, kilo artış hızının azaltılması veya aynı kiloda kalması da amaçlanabilir, kilo kaybı da… İşte bütün bu incelikler ve detaylar nedeniyle çocukluk yaş grubunda gelişen obezitenin tedavisi bu konuda özelleşmiş çocuk hekimleri tarafından yürütülmelidir.

OBEZİTE TEDAVİSİNDE ÖNEMLİ NOKTALAR
Çocuklarda obezite tedavisinde aşağıdaki konulara dikkat etmek gerekir.
Çocuğun kendine güveni zedelenmemelidir. Hatta özgüven duygusu desteklenmelidir.
Diyet değişkenlikleri beslenme tercihleri ve sağlıklı beslenme alışkanlıklarına dönüştürülmesi amaçlanmalıdır.
Uzun süreli bir davranış değişikliği süreci yaşanacağı baştan açıklanmalıdır.
Ailenin de desteklemesi çok gereklidir. Ebeveynler ve kardeşler de besin tercihlerinde beslenme alışkanlıklarında sağlıklı olanları tercih etmelidir. Çocukluk yaş grubunda obezitenin tedavisinde merkez ailedir.
İki yaşından sonra tüm aile bireyleri de yağsız veya az yağlı süt ve süt ürünlerini tüketmelidir.
Meyve ve sebze tüketimi arttırılmalıdır.
Sadece besinler ve beslenme koşullarında değil, aynı zamanda tüm aile daha aktif olmalı ve bunu yaşamlarının bir parçası haline getirmelidirler.
Sedanter yaşam koşullarını oluşturan aktiviteler kısıtlanmalıdır.
Aktif yaşam koşulları sadece belirli saatlerde sürdüren spor aktiviteleri değil, günlük yaşamın bir parçası olabildiğinde tedavi başarılı ve sonuçlar kalıcı olur.
Porsiyonlar azaltılmalıdır.
Yemekler birlikte yenmelidir. Yemekte mutlaka su içilmelidir.
Öğün atlanmamalıdır.
Kahvaltı atlanmamalıdır.
Okul beslenmesi evden götürülmelidir.

ŞİŞMANLIK VE ABUR-CUBUR BESİNLER
Abur-cubur diye tanımlanan besinler genellikle çocukların sevdiği tek yönlü kalori kaynaklarıdır. Tuzlu-şekerli ve yağlı olmaları en önemli özellikleridir. Sağlıklı ve dengeli ve yeterli beslenmede yerleri yoktur. Ancak her çocuk bir şekilde bu besinlerle tanışır ve tüketme eğilimi gösterir. Çocukların bu besinlerle tanışmaları mümkün olabildiğince geciktirilmelidir. Yemeğini yemediği zaman öğün yerine yiyebileceği bir besin grubu değildir. Çocuğun bu ilişkiyi kurmasına izin verilmemelidir. Öğün vaktinde normal beslenmesini temin etmek üzere ödül olarak da kullanılmamalıdır. Özellikle iştahlı, gürbüz veya şişman çocukların tüketmesi özellikle de denetimsiz, çok miktarda tüketmesi sağlıklı değildir.

PREMATÜRE VE KİLOSU DÜŞÜK DOĞAN BEBEKLERİN, GELECEKTE ŞİŞMAN OLMA RİSKİ FAZLA MIDIR?
Bilimsel araştırmaların sonuçlarını iyi okumak gerekir. Prematüre ve özellikle de düşük kilolu bebeklerde insülin direncinin varlığı ortaya konmuş, ileri yaşlarda bu çocuklarda şişmanlığa yatkınlık oluşturacağı ile ilgili yorumların yapılmasına neden olmuştur. Ancak bu bilimsel bir araştırmanın sonucu ve yorumlanmasıdır. Bu çocuklarda ileride mutlaka obezite gelişeceği anlamına gelmeyeceği gibi, her düşük kilolu bebekte de insülin direnci yüksek değildir. Bu nedenle bu bilimsel araştırmalardan halk sağlığı önemliliğinde bir sonuç üretmek doğru değildir.

4-18 YAŞIN ALTINDAKİ ÇOCUKLARA MİDE KELEPÇESİ TAKILIR MI?
Çocukluk yaş grubunda mide kelepçesi uygulaması sıklıkla başvurulan rutin bir uygulama değildir. 18 yaş altı çocuklarda kepçe takılması çok özel tıbbi (endikasyon) gereklilik durumlarında söz konusu olabilir. Vakanın tıbbi özellikleri, yaş grubu ve şişmanlığın derecesi ve gelişmiş olan yan etkiler (komplikasyonlar) dikkate alınarak çok az sayıda hasta için söz konusu olabilir. Mide kelepçesi takılmış hastalar günlük enerji ve besin ihtiyaçlarını karşılayamazlar. Kelepçe takılması durumunda ortaya çıkaracağı beslenmeyle ilgili sorunlar dikkate alınarak gerekli desteklemeler yapılmalıdır. Özellikle de vitamin ve mineral desteği ihmal edilmemelidir. Çocukluk yaş grubunda şişmanlık tedavisinde üzerinde durulması gereken konu, çocuğun büyümesine engel olmadan kilo artışını denetlemek ve kilo kaybı gerçekleştirmektir.

Bebeğiniz kabızlık çekiyorsa...

Yaş grubu ve kullanılan besinin özellikleri günlük dışkı sayısını değiştirir. Bebekler anne sütü aldıkları dönemde günde 6-8 defa yumuşak dışkı yapabilirler. Bu durum ishal olarak algılanmamalıdır. Önemli olan bebeğin bu koşullarda büyümesini uygun ölçülerde sürdürmesidir. Ancak yine anne sütü alan bebeklerin günde bir defa veya iki günde bir defa dışkıladıklarını da biliyoruz. Bu nedenle kabızlık tanımında da dikkatli olmak gerekir.

Bebeğin alışılmıştan daha sert ve/veya ağrılı ve/veya seyrek dışkılaması kabızlık olarak düşünülebilir. Bebekler büyüdükçe tükettikleri besinler de değişkenlik göstererek artar. Genellikle günde bir veya iki günde bir dışkılamaları beklenir. Günde 3 defaya kadar dışkılaması normal karşılanmalıdır. Haftada 3’ten daha az dışkılaması, dışkılarken zorlanması, ağrı çekmesi ve sert dışkılaması durumunda kabızlık söz konusu olur.
Eğer kabızlık iki haftadan daha uzun sürecek olursa bu durumda kronik (uzun süreli) kabızlıktan söz edilir.

- Erken süt çocukluğu döneminde kabızlık görüldüğünde inek sütüne bağlı kabızlık öncelikle hatırlanmalı ve inek sütü proteini alerjisi araştırılmalıdır.

- Bazı çocuklar ise daha önce dışkı yaparken zorlandıkları durumda canlarının yandığını veya rahatsız olduklarını bilerek bekletirler. Sıklıkla bebeklerde bu durum çok görülür. Bu durumda dışkı daha da su kaybederek sertleşir ve çıkarılmaları sırasında daha çok sıkıntı yaratırlar.

- Süt çocuklarında kabızlığın en önemli nedeni yeterli sıvı ve lifli besin tüketmemeleridir. Tükettiği besinlerin liften zengin olması önemlidir. Sebze ve meyveler liften zengin besin gruplarıdır. Ancak çocuklar genellikle bunları sevmezler. Günde 2 porsiyon meyve, 3 porsiyon sebze yenilmesi ideal uygulamadır. Ancak çocuklarda bu miktarlarda sebze-meyve tüketimini sağlamak gerçekten çok zordur. Makul ölçülerde ve baskı yaratmadan tüketmeleri için gayret edilmelidir. Bol su içmelidir. Kuru erik veya kayısı kompostosu veya marmelatı da kabızlıkta mutlaka denenmeli ilaçtan önce doğal lifli besinlerden yararlanılmalıdır. Kabız olan bebeklere sıklıkla zeytinyağı içirilir. Ancak zeytinyağı ince bağırsaklardan geçerken emildiği için kalın bağırsaklardaki dışkıyı yumuşatamaz.

- Diğer bir önemli neden de dışkı yapmak için tuvalete gitmemeleri ve dışkılamayı ertelemeleridir. Çocuklar, sıklıkla kaka yapma ihtiyaçları geldiğinde oyuna ara vermemek veya ailenin birlikte bulunduğu ortamdan ayrılmamak için kakalarını tutarlar ve bu dışkılama hissinin geçmesini beklerler.;

- Eğer kabızlık tuvalet eğitimi sırasında başlarsa, bunun çocuğun yaşadığı baskı ve strese tepki olarak geliştiği düşünülür.

- Erken yaş gruplarında eğitim kurumlarında tüm gün vakit geçiren çocuklarda kabızlık daha sık görülebilir. Bu durum, tuvaletin fizik koşullarından kaynaklanabilir. Temiz olmaması, tuvalet kağıdının olmaması gibi nedenler çok sık olarak dile gelir.

TUVALET DİSİPLİNİNİN GELİŞTİRİLMESİ

Daha sonraki dönemlerde kabızlığın önlenmesinde ve tedavisinde tuvalet disiplininin geliştirilmesi önemli bir başlangıçtır. Dışkılama duygusu olsun ya da olmasın çocuk mutlaka günde iki defa aynı saatlerde tuvalete oturmalı ve en az on dakika gibi makul bir süre dışkılama için gayret etmelidir. Çocuklarda tuvalet eğitimi için en uygun zaman çocuktan çocuğa farklılık gösterir. 2 yaşından önce söz konusu olmamalıdır. 3 yaşından sonra nörolojik olarak dışkıyı tutmayı öğrenebilecek hale gelirler. Bu durum 4 yaşına kadar gecikebilir. Acele edilmesi ve baskı yapılması kabızlıkla sonuçlanabilir.

Fitille veya anüsün derece veya değişik yöntemlerle uyarılması ve bebeğin dışkı yapmasının sağlanması çok tercih edilmez. Çok çaresiz kalındığında kullanılabilirse de sık sık uygulanmamalıdır. Ayrıca kabızlığa neden olan hastalıkların varlığı da akıldan çıkarılmamalı, uzun süreli kabızlık durumunda hekime bu nedenle danışılmalıdır. Bu önerilerin işe yaramadığı durumlarda sorunun bir hekim tarafından değerlendirilmesi çok yerinde olur.

Zayıflık nedir?

Çocuklar büyüyen canlılardır. Büyümenin de en önemli iki göstergesi vücut ağırlığı ve boy uzunluğudur. Çocuklar sürekli bu iki yönde değişiklik gösterirler. Belirli bir zaman dilimine hem boyları uzar hem de vücut ağırlıkları artar. Diğer taraftan vücut ağırlığı ve boy uzunluğu üzerinde çocuğun yaşı ve cinsiyeti de etkilidir. Aynı yaşta biri erkek diğeri kız olan iki çocuğun boyları aynı olsa bile vücut ağırlıkları farklı olabilir. Benzer şekilde vücut ağırlıkları aynı olsa bile boyları farklı olabilir.


İşte bu sürekli değişkenlik nedeniyle zayıflığın belirlenmesinde iki kriter kullanılır. Bunlardan biri yaşına göre vücut ağırlığı’dır. Örnek olarak bir yaşında bir kız çocuk düşünelim. Bu yaş grubu için belirlenen standart (ideal) vücut ağırlığı ise 10 kg olsun. Eğer çocuğun vücut ağırlığı 8.9 kg. ise yani standart vücut ağırlığının yüzde 90’ından daha düşükse, zayıflık söz konusu olabilir. Burada özellikle “olabilir” ifadesi tercih edilmiştir. Çünkü çocuğun zayıflığını değerlendirirken bunu çocuğun boy uzunluğundan bağımsız düşünmek yanlıştır. Çocuğun boyu burada belirleyicidir. Eğer çocuğun boyu kısa ise vücut ağırlığı düşük olsa bile zayıflıktan söz edemeyiz. O halde zayıflığın güvenilir kriteri boya göre ağırlık indeksi’dir. Çocuğun boyuna göre ideal kilosu kullanılarak oran hesaplamak gerekir. Bu değer yüzde 90’ın altında ise zayıflıktan söz etmek doğru olur.

Bazı durumlarda da çocuğun yaş ve cinsiyeti göz önüne alınarak belirlenen vücut ağırlığının yüzdesi olarak vücut ağırlığı yeterlidir. Ancak çocuğun boyu çok uzundur. Bu nedenle de boya göre ağırlığının yüzdesi olarak sahip olduğu vücut ağırlığı geridir. Bu durumda da sıskalıktan söz ediyoruz.

ZAYIFLIĞIN NEDENLERİ NELERDİR?
Vücut ağırlığına yansıyan başlıca vücut dokuları kas, yağ ve kemik kitlesidir. Kemik kitlesinin ağırlığı genellikle sabit kabul edilir. Değişkenler ise yağ ve kas dokularıdır. O halde çocuğun yağ ve kas kitlesinin artmasına engel olan haller zayıflığa da neden olurlar. Bunun en önemli nedeni çocuğun yeterli enerji ve protein alamamasıdır. Çocuk ihtiyacı olan enerji ve proteini sağlayacak olan besinleri değişik nedenlerle uygun miktarlarda tüketemiyor olabilir. Buna da iştahsızlık diyoruz. O halde, iştahsız çocuklar zayıflık için risk altındadır.

Diğer taraftan bazı özel durumlarda çocuklar, ağız yoluyla aldıkları besinler ve bunların içerdikleri enerji ve protein değerleri yeterli olsa da kilo artışı gösteremez veya yetersiz kilo alırlar. Bu durumda çocukta emilim bozukluğu olma olasılığı söz konusu olur. Çocuk yediği besinleri bağırsakları yoluyla yeterli ememiyor ve büyümek için kullanamıyordur. Araştırılması gereken bir konudur.

Bir başka neden de çocuğun yeterli beslendiği ve emilim bozukluğu da olmadığı halde zayıf olmasıdır. Bu da yine çok özel durumlarda söz konusu olur. Çocuğun günlük besin ihtiyaçlarını arttıran bir başka hastalığı varsa söz konusu olabilir. Kalp hastalıkları, böbrek, karaciğer hastalıkları, uzun süreli veya tekrarlayan ateşli hastalıklar örnek olarak verilebilir. Bu durumun da yine araştırılması gerekir.

Reflü nedir?

Reflü mide içeriğinin aniden kısa bir süre için yemek borusuna doğru hareketidir. Yenidoğan bebeklerde çok sık olan bu durum “taşma kusması” olarak adlandırılır. Reflünün genellikle hayatın ilk yılı içinde fizyolojik olduğu kabul edilir. Bebek oturmaya ve yürümeye başlayınca görülme sıklığı da azalır. İki yaşına kadar yüzde 80’den fazlası kendiliğinden geçer.

REFLÜNÜN BELİRTİLERİ NELERDİR?
Reflü hastalığında, reflü normalden daha sık ve uzun süreli olur. Yemek borusuna doğru hareket eden mide içeriğinin miktarı daha fazladır. Beraberinde, asitli mide içeriğinin yarattığı diğer sorunlar vardır. Bu sorunlar arasında sıklıkla karşılaşılanlar kansızlık, uzun süren öksürük, inatçı kusma, ses kısıklığı ve astım benzeri nöbetlerdir. Kusan bebek/çocuk, bir süre sonra yeterli kilo almamaya başlar. Boyu daha yavaş uzar. Sonuçta büyüme geriliği ortaya çıkar.

Bebeklerde beslenme güçlükleri, kusma ve yutma güçlüğü, büyüme geriliği, sık görülen reflü belirtileridir. Bebeklerde aşırı huzursuzluğa neden olabilir. Daha büyük çocuklarda tipik reflü belirtileri mide yanması, bulantı, kusma, yutma güçlüğü ve ağızda asit tadıdır. Bu nedenle çocuk, yemek yemeğe karşı isteksizlik gösterir. Belirtilerin yemekten sonra ortaya çıktığını veya arttığını fark eden çocukta yemek yemeğe karşı isteksizlik gelişir.

Midedeki asit içerik, reflü nedeniyle burun boşluğu, geniz ve akciğerlere ulaşabilir. Bu durumda da tekrarlayan öksürük, hışıltı, hırıltı, astım bulgularında kötüleşme ve tekrarlayan zatürre gelişebilir. Çocuklardaki uzun süreli öksürüklerin reflüye bağlı olma olasılığı yüzde 15’tir. Özellikle gece artış gösteren öksürüklerde reflüden şüphelenilmesi gerekir. Ayrıca reflüye bağlı belirtiler arasında sık sık geniz temizleme ve boğazda takılma hissi sayılabilir. Tekrarlayan sinüzit ve larenjit için de çocuk risk altındadır. Uzun süreli boğaz ağrısı ve seste kalınlaşma ve çatallaşma da görülebilir.

TANI VETEDAVİDE NASIL BİR YOL İZLENİR?
Teşhisinde en güvenilen araştırma yöntemi, 24 saat boyunca, yemek borusunun alt ucunda asiditenin ölçülmesidir. Hastaya burnundan çok ince ve özel bir katater yutturulur. Bu kataterin alt ucunda birbirinden 10-20 cm. uzaklıkta iki adet asit algılayıcısı bulunur. Alt ucundaki midenin asitini kaydederken, diğeri yemek borusunun alt ucunda bu değerleri kaydeder. Bu kataterin bağlı bulunduğu kaydedici üzerindeki butonlara basılarak kayıt sırasında çocuğun yattığı, kalktığı, yemek yediği anlar belirlenir. Özel bir yazılım ile bu değerler bilgisayara aktarılır ve değerlendirilir. Belirli koşullarda tedavi tıbbi olarak ilaçla sürdürülürken, bazı durumlarda cerrahi müdahale söz konusu olabilir.

REFLÜLÜ BEBEKLERİN BESLENMESİ…
Reflüsü olduğundan şüphe edilen bebeklerin beslenmesinde dikkat edilecek nokta, kusmalar nedeniyle bebeğin normal koşullarda beslenmesini sürdürememesidir. Bu nedenle bebek çok yakından takip edilmeli düzenli olarak kilo artışı izlenmelidir. Ayrıca bebeklerin az miktarda sık sık beslenmesi söz konusu olabilir. Her beslenmeden sonra gazının çıkarılması da ihmal edilmemelidir. Eğer reflü çok sık oluyor ve bebek çok kusuyor ise, beslenmede değişik ürünlerin de kullanılması söz konusu olabilir. Bu durum bir hekim tarafından değerlendirilmelidir.

Başın ve yatağın yükseltilmesi, verilen besinin koyulaştırılması tedavide yardımcıdır. Pasif sigara içimi de reflüyü arttırır. Bu nedenle çocuklar pasif sigara içiminden korunmalıdır. Diyetin protein içeriğinin yüksek olması ve yağ oranını düşük olmasına dikkat edilmelidir. Reflüyü arttıran besinlerden, kola, çikolata, soğan, nane, turunçgillerden kaçınılmalıdır.

Anneler özellikle beslenmesini desteklemek veya sabaha kadar bebekleri uyusun diye yatmadan önce ve uykuda bebeği/çocuğu beslemeyi tercih ederler. Ancak bu uygulama, reflüye zemin hazırlar. Bu nedenle tercih edilmemelidir. Özellikle de reflüsü olan çocuk son öğününden iki saat sonra yatırılmalıdır.

0–2 yaş dönemi çocuklarda iştahsızlık

Çocuğunuzun en iyi şekilde beslenmesini sağlarken, hangi tutumları sergilemeniz gerektiği, karşınıza çıkan ortak sorunların neler olduğu ve bunları nasıl çözebileceğiniz konusu, çocuğunuzun iştah problemi açısından son derece önemlidir.

Sağlıklı beslenmenin, ileriki yaşlarda sağlık durumumuzun nasıl olacağını belirlemek açısından önemi çok büyüktür. Çocuğunuzun büyüme ve gelişmesinde de beslenme alışkanlıkları önemli rol oynar. Psikolog Dilek Kırcaoğlu konu hakkında: "Çocuğunuzun beslenme alışkanlıkları ve iştah durumu ile ilgili eğer bir hastalık durumu yoksa sizin tutumlarınız birinci derecede etkilidir. Genelde çocuğunu en iyi şekilde beslemek niyetinde olan ebeveynler, yanlış tutumları nedeniyle aslında iştahsızlık problemine kendileri neden olur. Çocuğunuz öyle ya da böyle sizin ya da ona bakan kişinin beslenme tutumlarına göre şekil alır. Bu nedenle çocuğunuzun beslenme alışkanlıklarında sorun varsa, kendi tutumlarınızı mutlaka gözden geçirmeniz gerekir. Eğer bu konuda doğal olabilmeyi başarabilirseniz, çocuğunuzun açlık ve tokluğunu kendisinin ayarlayabileceğine inanırsanız, evinizde sağlıklı beslenme prensiplerinizi siz de kendiniz için uygularsanız, çocuğunuzun iştahıyla ilgili pek sorun kalmayacaktır. Pek çok anne, çocuklarına 'besleyici karışımlar' hazırlayarak, onun yeterince doymadığı inancı ile zorlama yaparak, tabak elde dolaşarak iştahsızlık problemini kendisi oluşturur." diyor ve 0-2 yaş dönemini şöyle anlatıyor:

0–2 yaş döneminde temel problemler ve çözümleri

Bebeğinizin beslenmesi, onun ileriki yaşlarda iştah problemi yaşayıp yaşamaması açısından son derece önemlidir. Bu dönemde, doğru beslenme tavırları sergilemeniz onun gelişiminde bir temel oluşturur. Bebeğiniz doğduğunda, ilk problem meme emmesini sağlamanız ve anne sütü verebilmenizdir. Bu dönemde ısrarcı olmadan bebeğiniz acıktıkça anne sütü almasını sağlamalısınız. Sütünüzü sağarak bazı zamanlarda bebeğinizi biberonla da beslerseniz her ikisine de alıştırmış olursunuz ve bu da size biraz kolaylık sağlar. Bebeğiniz yeterli miktarda süt aldıktan sonra memeden uzaklaşır. Aslında doğuştan itibaren açlık tokluk duygumuzu kontrol edebildiğimiz halde, annelerin en büyük kaygısı, bebeklerinin bu dönemde yeteri kadar süt alıp alamadıklarını anlayamadıklarını düşünmektir. "Acaba yeteri kadar beslenebiliyor mu?" endişesi, ileride sıkıntılara yol açar. Buna yeterli kilo alıp almadığı kaygısı da eklenir.

İkinci 6 ayda en önemli problem, katı gıdalara geçiş aşamasında yaşanır. Bebeğiniz dış dünyaya ilgisini arttırdıkça, besin maddelerine karşı da ilgi gösterir. Sizin yediklerinize de bakmaya başlar. Onun için tehlike oluşturmayacak besin maddelerine dokunmasına, tatlarını almasına, ağzına götürmesine, damak zevkinin oluşmasına izin verin.

Bu dönemde;

• Yiyecekleri bulamaç (bir sürü yiyecek karıştırılıp robottan geçirme) haline getirmeyin ve hafif pütürlü olarak verin. Tek tek verin. Bu onun pütürlü yiyeceklere kolay alışmasını ve değişik yiyecekleri keşfederek bundan keyif almasını sağlar.

• Özelikle katı yiyeceklere geçerken yapılan zorlamalar ve tüm yiyecekler karıştırılarak hazırlanan bulamaçlar, iştah problemlerinin temelini oluşturur. Bebeğiniz ilk başta yiyecekleri bir çay kaşığı kadar dener ve bazen de reddeder. Sabırlı olun. Siz stresli olursanız bebeğiniz de olacaktır.

• Kirlenmeye hazırlıklı olun.

• Ona zaman tanıyın.

• Asla ısrar etmeyin.

• Her zaman aynı miktarda yemeyebilir bundan dolayı endişelenmeyin.

• Sorun olarak gördüğünüz çoğu şey aslında sorun değil bu geçişin doğal parçasıdır. Bu şekilde görmezseniz problemler büyüyerek devam eder. Bebeğiniz sizdeki tüm kaygıları hisseder ve alır, bunu unutmayın.

• Bebeğinizin kendi kendisini beslemesi için cesaretlendirici olun ve bu şekilde daha az besleneceği konusundaki yanlış inancınızı bırakın.

• Çeşitli gıdaları sunmaya devam edin. O an yemek istemezse ısrar etmeyin daha sonra değişik tatları denemeyi sürdürün. Ona sürekli yemek seçenekleri sunmayın acıkmasına ve kendisinin talep etmesine izin verin.

Bebeğiniz bir yaşına geldiğinde, artık ailenin bir üyesi haline gelir. Evde pişen her yemeği yiyebilir. Sofraya birlikte oturabilirsiniz. Yemek zamanı aile fertlerinin bir arada olabileceği anlar yaratma açısından da önemlidir. Bebeğiniz artık kendi kendine yeme konusunda daha fazla beceri sahibidir. Onun bu isteğine izin verin.

Çağın sorunu: Şişmanlık

Günümüzde, yaşam koşullarının değişmesiyle birlikte, beslenme alışkanlıkları da büyük oranda farklılaştı. Hareketsiz yaşam ve fastfood tüketiminin geniş oranda yaygınlaşması, çağımızın büyük sorunu haline gelen “şişmanlığın” da yaşını küçülttü. Maalesef, bebeklikten itibaren çocuklarda rastlanması sıklaşan bu hastalık, ilerleyen yıllarda çocuğunuzun büyük oranda sağlığını da tehdit edebilir.

Diyetisyen Güneş Aynacı Ersavaş: “Şişman çocuk sağlıklıdır” inanışı nedeniyle, çocuklardaki şişmanlık göz ardı edilmiştir. Oysaki yetişkin şişmanların büyük çoğunluğunda, bu durumun başlangıcının çocukluk yıllarına uzandığı bilinmektedir. Şişman çocuk, vücut ağırlığı fazla olan çocuk demek değildir. Şişman çocuk vücutta yağ dokusu fazla olan çocuktur. Örneğin; boyları uzun, kas kütleleri fazla olan çocuklar şişman olmadıkları halde yaşıtlarından daha ağır olabilirler. Önemli olan çocuğun boyuna göre uygun ağırlıkta olmasıdır.” diyor.

Beslenme alışkanlığının kazanılmasında anaokulları önemlidir

Çocuğunuzun boy ve ağırlığını her ay ölçmeli ve eğer şişmanlamaya yatkınsa, önleminizi zamanında almalısınız. Örneğin; anaokullarında spor faaliyetlerinin arttırılması, yemeklerde yüksek enerjili, özellikle yağ ve şekeri çok içeren besinlerin sınırlanması, şişmanlığın önlenmesinde etkilidir. Çocuğunuza, yeterli ve dengeli beslenme alışkanlığını kazandırmanız da aşırı kilo alımını azaltmanıza yardımcı olacaktır.

Şişmanlığın tanı yöntemleri

Şişmanlığın belirlenmesinde yaşa göre ağırlık ve boy cetvelleri kullanılabilir. Ergenlik çağında derialtı ve toplam beden yağı ile beden kitle indeksi (BKI) arasında bir bağlantı olduğu bildirilmiştir. Yetişkinlikte BKI’nin otuzunun üzerinde olması sağlık riski yaratan şişmanlık olarak tanımlanmaktadır. BKI’nin 25–29,9 arasında olması toplu ve hafif şişman olarak kabul edilmektedir.

Şişmanlığın neden olduğu hastalıklar

Ergenlik çağındaki çocuğunuzun, şişmanlıkla ilgili olan hastalık göstergelerini inceletmeniz oldukça önemlidir. Bunların başlıcaları; aile öyküsü, kan basıncı, total kolesterol, BKI’inde değişmedir. Eğer sizde, şeker hastalığı, kalp-damar hastalıkları, yüksek tansiyon, yüksek kan yağ değerleri gibi sorunları varsa, ileride bu hastalıkların çocuğunuzda oluşma riskini arttıracaktır. Ailesinde bu hastalığı olan, kan kolesterolü 200 mg/dl üzerinde olan, yaşına göre BKI değeri yüksek olan ve gittikçe yükselme eğilimi gösteren ergenler risk grupları olarak tanımlanır. Bunların mutlaka uzman sağlık ekibi tarafından incelenmesine gerek vardır.

Fiziksel aktiviteyi arttırmak

Ergenlik, yaşam biçimi ve beslenme alışkanlıklarının yerleştiği dönemdir. Çocuğunuzun yeterli ve dengeli beslenmesi için, okulla işbirliği yapmalısınız. Okul yemek sistemleri ve kantinleri, çocukların yeterli ve dengeli beslenmelerine uygun hale getirilmelidir. Okullarda her çocuğun belirli bir spor dalına gitmesi teşvik edilmeli ve uygulama alanı sağlanmalıdır. Fiziksel aktivite, şişmanlığı önlemeniz için en akılcı yoldur. Oyun oynamak ve spor yapmak yerine televizyon karşısında oturan ve bilgisayar oyunlarıyla zaman geçiren çocuğunuz daha fazla şişmanlar.

Çocuğunuzu zayıflatmak için

Çocuğunuzdaki hızlı kilo kaybı, gelişiminde durgunluğa neden olur. Bu yüzden uzmana danışmadan herhangi bir diyet programını çocuğunuza uygulamamalısınız. Şişman kişinin çocuğu da şişman olur görüşü genel olarak doğrudur. Kalıtımın yanında çocuğunuz sizin beslenme alışkanlıklarınızı da kazanır. Bunun için, sağlıklı beslenmeyi öncelikle sizin öğrenmeniz, sonra da çocuklarınıza doğru beslenme alışkanlıklarını kazandırmanız gerekir. Çocuğunuz risk grubu içerisindeyse yaşam biçimi değişikliği ve beslenme konusunda bilinçlenmesi, ileriki yaşlardaki şişmanlığın ve buna bağlı hastalıkların önlenmesinde önem taşır.

Kahvaltı

Kahvaltı için daima yeterli zaman ayırmalısınız. Çocuğunuzun kahvaltı etmeden okula gitmesi, dersleri anlamasını zorlaştırdığı gibi dikkatinin de dağılmasına sebep olur.

• 1 bardak süt, yumurta, 5 zeytin, ekmek, portakal veya domates.
• 1 porsiyon peynirli omlet, 1 bardak taze meyve suyu, ekmek.
• Peynirli tost ya da sandviç, 1 bardak taze meyve suyu.
• 1 bardak süt, buğday gevreği, meyve.
• 1 bardak süt, reçelli veya ballı ekmek, meyve.
• 1 bardak süt, 2–3 kaşık tahin-pekmez, ekmek, meyve.

Öğle yemeği ve Fast food

Okul kantinlerinde genellikle fast food olarak adlandırılan ayaküstü yemek çeşitleri tüketilmektedir. Kalorisi, yağı ve tuzu fazla, A, C vitaminlerini özellikle kalsiyumu düşük düzeylerde içeren bu besinlerle yeterli ve dengeli beslenme olanaksız gibidir, ancak bu yiyecekleri öğle yemeğinde tüketen çocuğunuzun akşam yemeğinde sebze ya da baklagil yemekleri, salata ve meyve tüketmesini sağlayarak zararları en aza indirebilirsiniz. İşte size örnek menüler;

• Hamburger, ayran ve meyve.
• Çizburger, patates tava ve taze meyve suyu.
• Lahmacun, ayran ve yeşillik.
• Pizza ve taze meyve suyu.
• Peynirli tost ve taze meyve suyu.
• Dürüm döner, yeşillik ve ayran.

Çocuğunuzun iştahsızlık sorununa 15 çözüm önerisi

Pek çok anne, çocuğunun gerektiği gibi beslenemediğini düşünür. Bunların bir kısmı, sadece kuruntudan ibaret olmakla birlikte; bir kısmının da gerçeklik payı vardır. Diyetisyen İpek Ağaca: “Öncelikle emin olmanız gerekiyor, yani çocuğunuz, gerçekten iştahsız ve yeteri kadar beslenemiyor mu? Emin olduktan sonra ise; çözüm arayışına gitmek konusunda size çok iş düşüyor.” diyor ve iştahsız çocukların sorununa 15 çözüm önerisi sunuyor.

Çocuğum yemek yemiyor diye üzülen anneler!

1- Beslenmenin gerçekten önemli olduğuna onu inandırın

Çocuğunuza, beslenmenin önemini kavratan hikayeler, masallar anlatın; ona örnekler verin. Beslenmenin insan sağlığı için ne kadar önemli olduğuna inanmasını sağlayın.

2- Çocuğunuza beslenmeyi sevdirin

Beslenmenin eğlenceli olduğunu çocuğunuza hissettirin. Gülerek, oynayarak yemek yemesini sağlayın. Yemek yerken ona müdahale etmeyin, yiyecekleri istediği gibi döke saça yemesine izin verin.

3- Yemekleri çocuğunuz için çekici hale getirin

Ayıcık şeklinde kesip çocuğunuzun tabağına koyduğunuz bir dilim ekmek, gülen suratlı bir makarna tabağı, tabakta resim şekline getirilmiş çeşitli sebzeler, misket görünümünde köfteler, çiçek şeklindeki yumurta halkaları… Besinleri çocuğunuzun hoşuna gidecek hale getirin. Bu, sizin hayal gücünüze kalmış ama bir ipucu vermek gerekirse; çocuğunuzun sevdiği oyuncaklar ve çizgi film karakterleri gibi cisimler üzerinden giderseniz, daha başarılı olursunuz.

4- Çocuğunuza zorla yemek yedirmeyin, ısrar etmeyin

Çocuğunuza zorla yemek yedirmeyin! Eğer zorlarsanız, çocuğunuz yemek yemekten daha fazla uzaklaşabilir. Bu davranış, çocuğunuzda alışkanlık haline de gelebilir.

5- Beslenmesinde sevdiği besinleri kullanarak sevmediği besinlere alıştırın

Önce; çocuğunuzun severek tükettiği sağlıklı besinleri belirleyin. Bu besinlerle, çocuğunuzun fark etmeyeceği kadar az miktarda, severek tüketmediği, ancak tüketmesi gereken önemli besinleri karıştırıp, çocuğunuzun yemesini sağlayın (Bu karışımı her seferinde yapmayın. Bazen sevdiği besini tek başına verin.). Zaman içinde, karıştırdığınız besinin miktarını artırarak tükettirmeye devam edin. Belirli bir süre sonra, sevdiği besine karıştırdığınız bu besini az miktarda tek başına vermeye başlayabilirsiniz. Bu besin, çocuğunuzun damak tadına artık ters gelmeyeceği için, rahatlıkla tüketebileceği bir hal alır. (Karışım haline getirdiğiniz yemeğin, tadının güzel olmasına ve karıştırdığınız diğer besinle uyumlu olmasına önemle dikkat edin.)

6- İçecekleri yemekten önce tüketmemesini sağlayın

Pek çok çocuk, yemek saatinden önce acıkır ve bir şeyler içmek ister. Bunun sonucunda, midesi dolu olduğundan yemek yemek istemez, kendini tok hisseder. Bu nedenle; çocuğunuzun yemekten 1 saat öncesine kadar ve tabii yemek sırasında, sıvı alımını sınırlandırın. Masaya içecek koymamaya çalışın.

7- Çocuğunuza verdiğiniz yemeklerin karışık tatlarda olmamasına özen gösterin

Çocuğunuz, birçok besinin bulunduğu, bulamaç haline getirilmiş bir besini tüketmek istemeyecektir. Siz ister miydiniz? Bu besinlerin hepsi, besin değeri yüksek besinler olsa da tüketim açısından çekici gelmez ve çocuğunuz, yediği besinin karmaşık tadından rahatsız olabilir. Bu nedenle; çocuğunuza besinleri genellikle tek başına, yani ayrı tatlarda tükettirmeye çalışın. Çocuğunuzun damak tadı bu yönde gelişeceğinden, ileride de zorluk yaşamaz.

8- Çocuğunuzun tükettiği besinlerde çeşitlilik yaratın

Aynı yemekleri, çocuğunuzun önüne sık sık koymayın. Hem besin değeri çok yüksek hem de çocuğunuzun sevdiği bir besini ona tükettirmek istiyorsanız, farklı hazırlama ve pişirme yöntemleri kullanarak değişik yemekler yaratın. Örneğin; bir gün salçalı köfte, başka bir gün sulu köfte, patatesli köfte, sebzeli köfte, yoğurtlu köfte gibi alternatifler oluşturun.

9- Yemek saatlerini iyi seçin

Yemek saatlerini, çocuğunuzun uykusuz ve huzursuz olduğu saatlere değil; daha neşeli, keyifli olduğu saatlere denk getirin. Çocuğunuzun, yemeğini doğru saatlerde yemesi, ona daha keyifli ve sağlıklı yemek yiyebileceği bir düzen oluşturur.

10- Porsiyonlarını iyi ayarlayın

Onun bir çocuk olduğunu, gereksinimlerinin size oranla çok daha az olduğunu unutmayın ve tabağına, tüketebileceği miktarda yemek koyun. Bir diyetisyen yardımı alın ve çocuğunuzun gereksinimlerini birlikte belirleyin. Fazla miktarda koyduğunuz yemek, çocuğunuzu korkutabilir ve hepsini yiyemeyeceğinden, sizde; “Yine tabağındakini bitirmedi” psikolojisi oluşturabilir. Fazla porsiyonlardan onu mümkün olduğunca uzaklaştırın.

11- Çocuğunuzu sağlıksız atıştırmalardan koruyun

Çocukların pek çoğu; gofret, çikolata, kek, şeker, cips gibi besinleri tüketmeyi çok sever. Bu besinler, hem çok sağlıksızdır hem de bunları tükettikten sonra çocuğunuz yemek yemek istemeyecektir.

12- Sevmediği bir besini sık sık ona hatırlatmayın

Örneğin; çocuğunuz taze fasulyeyi sevmiyor olsun. O gün taze fasulye yaptıysanız; sofrada çocuğunuz dahil herkesin tabağına fasulye koyun. Sofrada taze fasulyeyi sevip sevmeme konusunu açmayın; çok normal bir şekilde tüketmeye başlayın. Çocuğunuz, herhangi bir baskı veya tepki görmediği için, kendi isteğiyle bu besini denemek isteyecektir.

13- Mutfakta size yardım etmesine izin verin

Yemek yaparken veya hazırlarken, çocuğunuzun size yardım etmesine izin verin. Sofrada ise, onu, yardımından dolayı takdir edin. Kendi yardımıyla hazırlanan yemeği iştahla yemek isteyecektir.

14- Yemeklere farklı isimler takın

Yemeklere, komik ve ilginç isimler takabilirsiniz. Bu durum, çocuğunuzda merak uyandıracak, yemeğe olan ilgisi artacaktır.

15- Yemek yerken dikkatini dağıtacak faaliyetlerden uzak tutun

Çocuğunuza, çok sevdiği bir çizgi filmin karşısında yemek yedirmeyin. Çocuğunuz yediğinin farkında olmayıp, tüm dikkatini çizgi filme vermek isteyebileceğinden yemek yemeği reddedebilir.

İştahsızlık bir hastalık belirtisi olabilir

Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Çocuk Gastroenteroloji, Hepatoloji ve Beslenme Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Mahir Gülcan, 0-2 yaş arasındaki iştahsızlığın çok önemli olduğunu belirterek “Bu dönem, sağlıklı erişkin yaşamın temelinin atıldığı dönemdir. O nedenle iştahsızlığın nedeni saptanıp tedavi edilmelidir” diyor

İştahsızlık, küçük çocuğu olan pek çok ailenin sorunudur. Az yemek yediğini düşünen çocuklarının arkasından elinde kaşıkla koşan anne görüntüsü çok sık rastlanan bir görüntüdür. Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Çocuk Gastroenteroloji, Hepatoloji ve Beslenme Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Mahir Gülcan, her az yiyen çocuğun iştahsız olmayacağını belirterek “Benim çocuğum yemiyor diye gelen ailelerin bebeklerine baktığımızda bazı bebeklerin kilosunun yaşına göre normal olduğunu görüyoruz. Kilosu yaşına göre normal olan çocuk bizim için genelde sağlıklı çocuktur. O nedenle öncelikle bir çocuğa iştahsız tanısı doktor incelemesiyle konmalıdır” diyor.

Yrd. Doç. Dr. Mahir Gülcan, ailelerin iştahsızlık şikayetiyle getirdiği çocuklar için önce nedeni araştırdıklarını söyleyerek tanı için neler yapıldığını şöyle anlatıyor: “İştahsızlığın birçok nedeni var. Ancak genel olarak organik ve psikolojik nedenler olarak ikiye ayırıyoruz. Organik nedenli iştahsızlık, bir hastalığın bulgusu olarak ortaya çıkar. Herhangi bir fiziksel problem olmadan meydana çıkan iştahsızlık ise psikolojik kökenli veya çocuğun beslenmesi ile ilgili yapılan uygulama hatalarından dolayı ortaya çıkan iştahsızlıktır. Önce iştahsızlığın temelinde organik bir neden yatıyor mu diye kontrolden geçiriyoruz. Çünkü iştahsızlık beyindeki bir sorun, mide, bağırsak veya hormonlardaki bir hastalık ya da çocuklarda sık rastlanan reflü kaynaklı olabilir. Bu yüzden önemli bir hastalık belirtisi olabileceği için iştahsızlık sorunuyla gelen bir çocuk için hemen alarma geçeriz. Özellikle 0-2 yaş arasındaki iştahsızlık mutlaka nedeni tespit edilerek tedavi edilmesi gereken bir dönemdir. Çünkü 0-2 yaş arasında hayatın geri kalan döneminin temeli atılmaktadır. Bu dönemde vitamin, mineral, protein, karbonhidrat ve yağ gibi vücudun temel ihtiyaçlarındaki alımın eksik olması erişkin döneme negatif olarak yansır. Bu nedenle çocuğu check-up tarzı bir taramadan geçiriyoruz. Çeşitli tetkiklerle nedeni saptamaya çalışıyoruz. Çıkan sonuçta organik bir sorun varsa onun tedavisine geçiyoruz. Organik neden bulunamamışsa o zaman psikolojik veya beslenme hatalarına bağlı nedenlerin araştırmasına geçiyoruz.”

Mide çalışma hızı için mide elektrosu
Organik nedenler ekarte edildikten sonra mideyle ilgili bir tetkik yaptıklarını belirten Yrd. Doç. Dr. Gülcan, bu tetkikle ilgili şu bilgileri veriyor: “Sadece Yeditepe Üniversitesi Hastanesi’nde var olan kalp elektrosu çeker gibi mide elektrosu çekilen bir cihazla midenin çalışma hızına bakıyoruz. Çünkü hiçbir hastalığı olmadığı halde midesi az çalıştığı için iştahsız olan çocuklar vardır. Normalde mide dört saatte boşaltım yapar ancak az çalıştığında yiyecekler midede daha uzun süre kalır ve çocuk acıkmaz. Eğer midenin çalışma hızında sorun tespit edersek bu konuyla ilgili ilaçlarla tedaviye geçiyoruz. Bu genellikle iştahsızlık araştırmasında atlanan bir durumdur. Eğer bu tetkik sonucu mide çalışma hızı normal çıkmışsa o zaman tek seçenek kalıyor: Psikolojik kökenli iştahsızlık veya uygulama hataları. Çoğu vakalarda çocuğun sağlığı iyi ama anne ve bakıcı tatmin olmadığı için çocuğa baskı yapılıyor. Çocuk da bu baskıyla ya psikolojik olarak yememe tepkisi geliştiriyor ya da kusuyor. Bu noktada ailelerin yaptığı hataları tespit edip bunların ortadan kaldırılması için ortak plan yapıyoruz. Benim ailelere öncelikle önerim, çocuklarına iştahsızlık teşhisini kendileri koyup zorla yemek yedirmeye çalışmasınlar. Yapılması gereken doğru uygulama; mutlaka bir beslenme uzmanı hekimden yardım alınması, iştahsızlık şikayetinin nedeninin saptanması ve tedavisinin yapılarak sorunun daha da artmasının önlenmesidir. ”
 
Sponsorlar : Yemek Tarifleri | Yemek Tarifi
Copyright © 2013. Bomba Yemek Tarifleri - Tüm Hakları Saklıdır.
Özel tasarım ürünler